Bugun...


Asiye Türkan

facebook-paylas
EVLERİNİZİ KIBLEGÂH EDİNİN! AİLENİN SON KALE OLUŞU VE SÜKÛNETİNİN ANAHTARLARI
Tarih: 10-03-2025 19:29:00 Güncelleme: 10-03-2025 19:29:00


Hak Teala ve Tekaddes hazretleri vahyinde  "Evlerinizi kıblegâh edinin" (Yûnus, 10:87) ayeti ailelerimizi merkeze alarak bizde ve içinde bulunduğumuz toplum hayatında rolününün nasıl olması gerekliliğini bize sunmuştur. Kıblegâh olması hem fiziksel istikamet hem de manevi anlamda kalbin yöneldiği hakikati temsil eden bir kavramdır. 

Aile, bizim maddi ve manevi gelişimimizi şekillendiren temel kurum, son kalemizdir. Modern dünya getirdiği hızla, bireyselleşmeyle ve dijitalleşmeyle, evlerimizi sükûnet ve huzur merkezi olmaktan uzaklaştırıp hayatın fırtınalarında başka yerlere yönelmemize, sığındığımız evlerimizden dışarı çıkmamıza sebep olmaktadır. 

Yönelme arayış içindir. Mutluluğu yakalama, değerli olduğunu hissetme, içsel huzura kavuşmak için bir çok denemeler yaparız. Doğduğumuz günde başlayıp öleceğimiz güne kadar bir arayış içinde oluruz. Ruhumuz, bir menzile doğru ilerler; bedenimiz, bir mekâna yönelir; zihnimiz, hayatın anlamını kavramaya çalışır. Yönelmek, işte bu yolculuğun bilincinde olmaktır.
Bizler, fıtratımız gereği bir noktaya, bir merkeze bağlanma ihtiyacı duyarız. Ancak bu bağlanma ile içimizdeki boşluğu doldurabiliriz.bu merkez bazen bir fikir, bazen bir ideal, bazen bir sevgi, bazen de Allah olur. Allah, insana yönelmenin hakikatini Kur’an’da şu şekilde anlatır:
“Doğrusu ben, yüzümü gökleri ve yeri yaratana, Allah’a çevirdim; ben O’na teslim oldum.” (En’âm, 79) Bu ayet, insanın yönelişini bilinçli bir teslimiyet olarak tanımlar. Yani insan, yalnızca fiziksel olarak değil, kalbiyle, ruhuyla ve zihniyle de yönelmelidir.
İnsan, ibadet ederken fiziksel olarak belirli bir yöne yönelir. Müslümanlar için bu yön Kâbe’dir. Ancak kıble sadece mekânsal bir yöneliş değildir; asıl kıble, insanın kalbinde taşıdığı merkezdir. Çünkü bedenin yönü kıbleye dönük olsa da, kalp başka yerlere kayıyorsa, yöneliş tamamlanmış olmaz.
Yöneliş sadece fiziksel değildir. İnsan düşünceleriyle, niyetleriyle de yönelir. Zihin, hakikati arayan bir pusuladır. İnsan kimi zaman bilimde, kimi zaman sanatta, kimi zaman felsefede hakikati arar. Ancak nihayetinde gerçek yöneliş, insanı Hakk’a ulaştırandır.
İnsan ruhu, kendi kaynağına dönmek ister. Tıpkı suyun denize, nehrin kaynağına doğru akması gibi, ruh da Allah’a yönelmeye meyyaldir. Çünkü O’ndan geldik, O’na döneceğiz:
“Biz Allah’tan geldik ve yine O’na döneceğiz.” (Bakara, 156)
İnsan, sevdiğine yönelir. Sevgi, iradeyi ve dikkati belirli bir merkeze çekendir. Aşık olanın gözleri, kulakları, zihni ve ruhu hep sevdiğinde kalır. Bir insan Allah’a yöneldiğinde de, kalbinin kıblesini O yapmış olur.
Yönelmenin en derin manası ise Tevhiddir. Yönelmek, aslında dağınıklıktan kurtulmak ve bir noktada birleşmektir. İnsan, hayatın içinde birçok şeyle ilgilenir, birçok yöne dağılır. Ancak nihai huzur, bütün yönelişlerin tek bir noktada toplanmasıyla mümkündür.
Kur’an’da bu hakikat şu şekilde dile getirilir: “Öyleyse yüzünü dosdoğru dine, Allah’ın insanları üzerine yarattığı fıtrata çevir.” (Rum, 30)
Bu ayet, insanın aslında birlik bilincine, fıtratına ve hakikate yönelmesi gerektiğini söyler. Çünkü yönelişin özü, tevhiddir. Dağınıklıktan birliğe, şüpheden yakîne, kaybolmuşluktan huzura ulaşmak, yönelmenin derin manasıdır.
İnsan, Hakikatine yöneldiği zaman kendine, özüne yaratılış gayesine yönelir. Yönelmenin içinde arayış, teslimiyet ve aşk vardır. Kalbin kıblesi Allah olduğunda, insan gerçek yönünü bulmuş olur. Ve belki de en büyük yöneliş, insanın kendini kaybederek varoluşun sahibine yönelmesidir.
Yönelmenin ne olduğunu bilip yönünü belirledikten sonra, gireceğin mekanı kıblegâh yapmak vardır. Kur’an’da, Hz. Musa’ya ve kavmine hitaben şu emir verilir: “Musa ve kardeşine, ‘Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın, evlerinizi kıblegâh edinin ve namazı dosdoğru kılın. Müminleri müjdele.’ dedik.” (Yûnus, 10:87)
Bu ayet, baskı altındaki bir toplum için evin ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Firavun’un zulmü altındaki İsrailoğulları, toplumsal hayatın bozulduğu bir dönemde evlerini kıblegâh edinerek manevi dirençlerini korumuşlardır. Aynı şekilde, günümüzde de evler sadece bir barınma mekânı değil, ruhun dinginleştiği, kimlik inşasının gerçekleştiği, mahremiyetin korunduğu bir alan olarak inşa edilmelidir.

Aile, bizim huzur bulduğumuz ve değerlerimizi aktardığımız yerdir. Modern dünyada bizler bireyselleşmenin, ahlaki yozlaşmanın, dijitalleşmenin getirdiği mahremiyet kaybı gibi tehditler altındayız. 

Hz. Peygamber (s.a.v.) de aileyi "son kale" olarak görmüş ve şöyle buyurmuştur:
"Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden sorumlusunuz. Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın, eşinin evinde çobandır ve sürüsünden sorumludur." (Buhârî, Cuma, 11)

Bu hadis, aile bireylerinin birbirlerine karşı sorumluluklarını ve evin bir eğitim ve huzur yuvası olmasının önemini vurgulamaktadır. Bir ev, kıblegâh haline geldiğinde; bireylerine ahlaki, psikolojik ve manevi destek sağlayan bir merkez olur.

Bu bağlamda, evde maneviyatın güçlendirilmesi, aile içi iletişimimizin artırılması ve mahremiyetin korunması hayati öneme sahiptir. Eğer evlerimiz kıblegâh hâline getirilirse,  evde huzur olur ve toplum ahlaki temeller üzerinde sağlam bir şekilde yükselir.

Psikolog / Aile Danışmanı Asiye Türkan
www.ailedanismani.de



Bu yazı 18 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI