|
Tweet |
Son on yılda muhtelif faaliyetlerde doğu Türkistan Müslümanlarının Çin zulmüne maruz kaldığını duymuştum, ama araştırmacı gazeteci Taha Kılınç’ın çalışması bana daha aydınlatıcı oldu.
Doğu Türkistan’ı 8 günde 12 ilini gezen Kılınç buralarda Müslümanlara yapılan zulmü kitaba dönüştürdü. İlginçtir daha kitabı yayınlamadan Çin’li yetkililer Taha Kılınç doğu Türkistan’la ilgili bir kitap yazacak basılmaması için yayın evlerine uyarıda bulunuyor, ama şükürler olsun Çin’e rağmen kitap basıldı.
Ben kitabı görmedim, ama 38 dakikalık bir röportajını youtubede dinledim izledim, sizin için özetlemek istedim.
Buyur beraber o özet anlatımı inceleyelim;
Kılınç diyor ki; “Ben araştırmama başlamadan önce su üç sorunun cevaplarını aramak istedim.
1-Herhangi bir camide huzur içinde namaz kılabilecek miyiz?
2-İkincisi ezan sesi duyabilecek miyim?
3- İslam toplumunda olduğu gibi tesettürlü insan bulabilecek miyim?
1-Maalesef camiler ibadete kapalı, fiziki olarak kapı açık ama namaz kılınamıyor. Mesela ben namaz kılmak istedim müsaade edilmedi.
Cuma namazına belli bir yaşın üstündeki yaşlılar gidebiliyor, isim listesine bakarak içeri alınıyorlar, ayrıca camiye girince Cin yönetimine bağlılığın yemini onlara okutuyorlar.
2-Hiç Ezan sesi duymadım,
3-Hiç başı örtülü bir bayan görmedim.
Kimi gazeteci “Çin bir disiplin sağlamış artık Arap kıyafetiyle çarşıda gezen bayanlar yok” diyor, yani bizim İslam kıyafeti dediğimiz tesettür kimi gazeteci için Arap kıyafeti olarak nitelendiriliyor.
Caminin değişik amaçlarla kullandığına şahit oldum, mesela oto park olarak kullandığını gördüm.
İsrail’in Filistin’e yaptığını Çin Uygur Türklerine uyguluyor.
Orada yaşayan insanları başı belaya girmesin diye onlarla iletişime girmedik. Mesela her tarafı kapalı ama saçı başı açık, 70’lik bir nene bunun keyfi yapabileceğine insan ihtimal veremiyor.
İnsanları arasında sohbet ortamı oluşmuyor, selam veriyorsunuz almaya cesaret etmiyorlar. Çin istihbaratı daima neredesiniz? diye soruyordu.
Cami içinde rahat dua edemezsiniz, yaşlılardan hiç sakallı yok, sarıklı da yok çünkü yasak.
70 yaşına bir insan düşünün 15 yıl önce açık olan camisi ibadete kapalı, kız çocukları açılmış, çocukları camiye dahi giremiyor, kendisi sakalını uzatamıyor, sarık saramıyor. Bu insanın ruh halini düşünün.
Bu çalışmamı şu üç amaçla yaptım.
1-Gerçekten orada neler oluyor? Bizzat şahit olmak istedim.
2-Tarihe kayıt bırakmak,olup biten zulmü belgeledim.
3-Orada tarihi ve kültürel zenginliği gün yüzüne çıkarmak istedim.
Bir Müslüman’ın evinde içki içmemesi, domuz etini yememesi, kadın erkeğin bir arada oturmaması, karma düğünlere karşı olması, yemek yerken besmele çekmesi, birinin diğerine selam vermesi radikal ve sakıncalı insan olarak tarif ediliyor.
Buyur gerisini siz düşünün.
Tabi bu zülüm devam etmez hayatta tedavül var, hayat inişli çıkışlıdır, bir çok defa zulüm dibe vurmuş ama zamanı gelince İslam hakim olmuş, ümit var olmamız lazım.” Dedi.
Bu haksız disipline uymayan Uygur türkü kodesi boyluyor, işkencelere tabi tutuluyor.
Uygur Türkleri üzerindeki bu baskı ve zulmü kaldırmak dünya Müslümanlarının boyun borcudur diye düşünüyorum.
İnşallah o günleri görmek bize de nasip olur, amin demeniz dileğiyle.
*Takriben 30 Milyon Uygur Türk’ünün yaşadığı bir bölge yüz ölçüm olarak Türkiye topraklarının iki katıdır, çeşitli yararlı madenler de barındırıyor.