Havle binti Salebe’nin eşiyle arasında bir tartışma yaşanmıştı. Eşi de sinirlenerek ona “Artık sen benim annem gibisin” diyerek zıhar yapmıştı. Fakat daha sonra pişman olmuştu. Çünkü bu ifadeler Araplarda boşama anlamına gelirdi. Havle binti Salebe, İslam’ı yaşamaya gayret eden ve dini konularda çok hassas olan bir hanımdı. Kocasına, bu yaptığından dolayı tavır aldı. Kocasından, Resulullah’a gidip bu durumu sormasını istedi. Fakat kocası, “Ben utanırım, sen git” dedi. O da büyük bir üzüntüyle Efendimiz’e (s.a.s.) gidip durumu arz etti. Kocası çok ağır bir söz sarf etmişti. Efendimiz (s.a.s.), bu durum karşısında bir müddet sustu. Havle binti Salebe, eşiyle tamamen ayrılacağından ve yuvasının yıkılacağından korkmaya başlayınca hüzünlü ve kısık bir sesle yuvasını kurtarmak için Allah’a yalvarmaya başladı.
O anlara tanık olan Hz. Aişe annemiz şöyle diyor: “Bütün sesleri işiten Allah ne kadar da yücedir. O kadın öyle kısık bir sesle ve gönülden Allah’a yalvarıyordu ki, sesini zor işitiyor ve ne dediğini duyamıyordum. Ancak Allah, o kadının sesini duydu ve ayet nâzil oldu.”
Nazil olan ayette: “Kocası ile ilgili sana başvurarak hakkını arayan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitti. Allah, sizin karşılıklı konuşmanızı işitiyor. Çünkü Allah, (her sesi) işiten ve (her ihtiyacı) görendir.” (Mücadele, 1) buyruluyordu. Ayetin devamında, bu işi yapanların kötü bir iş yaptıkları bildiriliyordu. Gerekli cezayı yerine getirip af diledikleri takdirde de Allah’ın onları affedeceği açıklanıyordu.
Resulullah, Havle’ye, nazil olan ayetler gereği kocasının bir köle azad etmesi gerektiğini bildirince Havle, “Ya Resulallah, onun kölesi yoktur” diyerek kendisine zulmetmesine rağmen kocası için başka bir çare sordu. Efendimiz (s.a.s.), “İki ay oruç tutsun” deyince, “Vallahi ben onu tanıyorum, buna gücü yetmez ya Rasulallah” dedi. “O zaman altmış fakiri doyursun” deyince “Benim kocamın böyle bir malı da yoktur ya Rasulallah” dedi. Efendimiz o zaman “Biz sana bir sepet hurma verelim, onu dağıt” buyurdu. Havle, bunu duyunca sevinçten “Ya Rasulallah, bir sepet de ben kendi malımdan ekleyebilirim” dedi. Efendimiz (s.a.s.), bunu duyunca tebessüm etti ve, “Allah sana rahmet etsin, git ve hep böyle kocanın iyiliği için çalış” diye buyurdu.
İşte Allah’ın seslerini, sözlerini, yakarışlarını işiteceği Müslüman hanımlar böyle hanımlardır. Onlar, dertlerini yalnızca Allah’a arz ederler. Hiçbir fayda göremeyecekleri kimselere asla özel durumlarını, aile meselelerini açmazlar. Bir sıkıntı yaşadıklarında, komşularına, akrabalarına, arkadaşlarına, eltilerine, görümcelerine gidip sızlanmak, gıybet etmek yerine dertleri Allah’a açarlar. Ona yalvarırlar. O’ndan yardım isterler.
Onlar kimi zaman evladından çeken bir annedir. Kimi zaman kocasından zulüm gören bir eş. Kimi zaman akrabasından, kaynana ve kayınbabasından muzdarip bir gelin. Kimi zaman hayırlı bir eş ve yuva bekleyen genç bir kızdır. Ama hepsinin ortak özelliği şudur: Onlar, gece, yalnızlık, secde, yakarış ve gözyaşını bir araya getirdikleri zamanlarda seslerini Allah’ın işittiği ve dualarını kabul ettiği Müslüman hanımlardır.
Onlar, yaşadıkları sıkıntılara, ailevi problemlere, maddi imkânsızlıklara, hastalıklara ve birbiri ardınca gelen dertlere rağmen hep güçlüdürler ve hep güçlü görünürler. Çünkü onlar, en güçlü olan âlemlerin rabbi olan Allah’a güvenirler. O’na teslim olurlar. O’na dayanırlar ve O’ndan isterler.
Onlar güçlüdür. Çünkü onlar, TV'lerin, dizilerin ve kanunların aileyi mahvettiği bir zamanda ailesine sahip çıkan hanımlardır. Bu bozuk ve ahlaksız düzene rağmen eşine sahip çıkan hanımlardır. Her türlü günahın gençlere altın tepside sunulduğu bir zamanda çocuklarına sahip çıkan hanımlardır. İşte bu nedenle de Allah’ın kendilerine sahip çıktığı Müslüman hanımlardır.