Bugun...


Prof Dr Şemsettin Dursun

facebook-paylas
Ma’ruf üzere söz söylemek…
Tarih: 21-03-2024 10:42:00 Güncelleme: 21-03-2024 10:42:00


Öyle konuş ki sözün Kur’an tabiriyle kavl-i ma‘rûf olsun. Bilgiye dayalı, anlamlı, gönül alıcı, olumlu, güzel, yapıcı ve meşru sözdür kavl-i ma’rûf… Nitekim Kur’an-ı Kerim’de her bir toplumsal katmana yönelik olarak nasıl bir tavır takınmamız ve nasıl bir söz söylememiz gerektiği açıkça ortaya konulmaktadır.

Cenab-ı Hak yoksullara karşı ma’rûf üzerine söylenen bir sözün bazı durumlarda sadakadan daha hayırlı olduğunu bildirmiştir. “Söylenecek güzel bir söz (kavl-i maruf) ve bağışlama, eziyet ederek verilecek bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah zengindir, halîmdir.” (Bakara, 263

Altı yerde geçiyor

Kavl-i ma‘rûf, Kur’ân’da altı yerde geçmektedir. Bunlardan birincisi, dul bir kadınla evlenme niyeti taşıyan kişinin iddet müddeti içerisinde örfe uygun meşru konuşmasının caizliğini açıklayan ayettir. (Bkz. Bakara, 235) Bu ayette kavl-i ma‘rûf doğru, usulüne uygun söylenen yapıcı, anlaşılır, kırıcı olmayan, net ve açık, kötü düşünce ve ümitlere kapı açmayan meşru sözlerdir. (Bkz. İsmail Lütfi Çakan, “Hitabet ve İrşad Açısından Kur’ân-ı Kerîm’de Söz Çeşitleri”, I. Din Şurası Tebliğ ve Müzakereleri I, s. 251.)

Kavl-i ma‘rûfun geçtiği ikinci yer, ihtiyaç sahiplerine yardım esnasında başa kakmak ve gönül incitmek suretiyle ecri zayi edilen bir sadakadansa “kavlün ma‘rûfun” (Bakara, 263), yani tatlı bir sözün daha hayırlı olduğunun söylendiği yerdir. Kavl-i ma‘rûfun geçtiği üçüncü yer, kanadı kırık bir kuş gibi himayeye muhtaç yetimlere, yakın akrabaya, yoksullara karşı yine “kavlen ma‘rûfâ/ güzel söz ve tatlı dille” (Nisâ, 5) konuşulması istenmektedir.

Kavl-i ma‘rûfun geçtiği dördüncü yer, miras paylaşılan bir mecliste, orada bulunan fakat mirasta hakkı olmayan yakın- uzak akrabalara, yoksullara ve yetimlere güzel sözler söylenmesinin istendiği ayettir. (Nisâ,8) Kavl-i ma‘rûfun geçtiği beşinci yer, kalplerinde hastalık olanların kendilerine savaştan bahseden açık ayetler indirildiğinde yapmaları gereken şeylerin söylendiği ayettir. (Muhammed, 20-21)
Kavl-i ma‘rûfun geçtiği altıncı yer, Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellme’in eşlerine sosyal ilişkilerinde, kalbinde manevi hastalık bulunan kimselere karşı herhangi bir töhmete, fitneye veya yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için yine “kavlen ma‘rûfâ” (Ahzâb 32) yani yerinde ve uygun bir söz söylemelerinin istendiği şu ayettir:
“Ey peygamber hanımları! Kendinizi kötülüklerden korumanız şartıyla, siz herhangi bir kadın gibi değilsiniz.  Kalpleri hastalıklı olanları heveslendirecek edalı söz söylemeyin, daima yerinde ve uygun söz (Kavl-i maruf) söyleyin.” (Ahzâb, 32)
Burada Peygamber hanımlarından yumuşak, tatlı ve cilveli bir edâ ile konuşmamaları aksine yapmacıktan uzak, vakar ve ciddiyetle konuşmaları istenmektedir. (Bkz. Prof. Dr. Ömer Çelik, Hakkın Daveti Kur’an-ı Kerim Meal ve Tefsiri) Dolayısıyla burada kavl-i ma’rûf ciddi ve oturaklı söz anlamındadır.
Aynı zamanda bütün mümin kadınlara yönelik de bir mesaj vardır. Zira ayetin hususi olması, anlamının umumi olmasına mani değildir. Kur’an’ın, bütün zamanlara ve mekânlara şamil bir yönü vardır. Zira İslam, çağlar üstü mutlak bir nizamdır. Bu nizamdan, her çağın insanı, kendisine bakan yönünü keşfederek; bilgi, hikmet, irfan, tasavvur ve tefekküre dayalı olarak ve en uygun dili de kullanarak, toplumsal dönüşümün sağlanmasına katkı yapar.

Makul ve yapıcı

Kur’ân-ı Kerîm’de geçtiği yerlere göre ufak farklılıklar göstermekle birlikte bir bütünlük içerisinde değerlendirildiğinde kavl-i ma‘rûf genel hatlarıyla şu anlamlara gelmektedir: İçeriği ve söylenme üslûbu, muhatabın içine ferahlık ve hoşnutluk veren, doğru ve usulüne uygun söylenen, kırıcı olmayan, yanlış anlamaya götürmeyecek şekilde açık ve net olan ve herkes tarafından güzelliği kabul edilen makul, meşru, yapıcı, zamanına ve yerine uygun düşen güzel sözler ve konuşmalardır. (Bkz. Ahmet Koç, “Dînî İletişim Bağlamında Kur’ân’da “Kavl” (Söz) Çeşitleri”, Diyanet İlmî Dergi, c. 44, Sayı. 4. (Ankara: 2008), s. 36.)

Kavl-i ma’rûf yani “güzel ve meşru söz” ifadesinin, Kur’an-ı Kerim’de, genel olarak mü’minlerin kendi aralarındaki çeşitli sosyal ilişkilerini düzenlemelerine yol gösteren ve yardımcı olan ahlaki bir kavram olduğundan bahsedilebilir. Aslında bu ibarenin kullanım şekli ve açılımı, söz-eylem bütünlüğü içerisinde de değerlendirilebilir.
Yani, bu ifade,  her ne kadar güzel ve meşru söz anlamına geliyorsa da aslında nihai olarak kastedilen, belki de, eylemin de ma’ruf olması ve bunun da sonuçta üsluba, kullanılan dile yansımasıdır. Dolayısıyla kavl-i ma’rûf ifadesi, geçtiği ayetlerde özellikle inanan insanların toplumsal hayattaki rollerini ahlaki bir temele oturtmalarına yardımcı olan ve dışa yansıması da üslup olarak beliren irşadi bir ifade olarak görülebilir.
Bütün bu ifade edilenlerden sonra denebilir ki, ayetlerin genel olarak bağlamları göz önünde bulundurulduğunda, kavl-i ma’ruf, özellikle inanan insanların sosyal ilişkilerinde belirleyici olan, yol gösteren, kişinin içinde bulunduğu zamana, kültürel özelliklere ve sosyo-psikolojik şartlara göre içeriği değişebilen ama özünde “ma’ruf”un mevcudiyeti bulunan; aynı zamanda eylemsel bütünlüğü de kasteden, Kur’ani bir irşad kavramı, bir irşad dili özelliği olduğu söylenebilir.
Genelde bütün insanların, özelde ise irşad görevini yerine getiren kimselerin konuşmalarında kavli-ma’ruf eksenli bir üslup geliştirmeleri, Kur’an’ın hedeflediği bir dilsel gerçeklik olarak görülebilir. (Esra Hacımüftüoğlu, Kur’an-ı Kerim’in İrşad Üslubu, s.29-33)

Dilin afetleri

İmam Gazalı meşhur İhya adlı eserinde, dilin afetlerini sıralarken şunları söylemektedir: Boş sözler, fuzulî konuşma, batıla dalma, içi boş tartışmalar, husumet eseri söylenen sözler, ağzı eğip bükerek konuşmak, seçili ve edebî konuşmalara özenerek yapmacık sözler söylemek, küfür, sövgü ve fahiş (kötü) konuşmak, her türlü canlı ve cansız varlığa lânet etmek..

Kötü teganni ve anlamsız şiir, kötü mizah ve şaka, istihza, sırrı ifşa, yalan söylemek, yalandan söz vermek, yalan yere yemin etmek, gıybet, çekiştirme, kovuculuk, söz gezdirmek, insanları mübalâğa ile övmek, yersiz ve anlamsız soru sormak ve sözün inceliklerinden ve hatalarından gaflet içinde olmak.” (Ihyau Ulû- middin, 3/246)

Gazali’nin sözünü ettiği afetler, günümüz dünyasında, özellikle sosyal medyada edebiyatın estetiğini yerle bir eden bir fonksiyon icra etmektedir. İfade etmemiz gereken söz; doğru olmalı, anlamlı ve faydalı olmalıdır. İnsan sosyal bir varlık olarak, yaratıcının ona bahşettiği konuşma yeteneği; bilgiye dayalı, uygun, olumlu ve mantıklı olmalıdır.
İrfan sahibi birisine sormuşlar: “Edebi kimden öğrendiniz?” Cevaben, “Edepsizden öğrendim” demiş. İnsanlık; Dilin afetlerinden sakınır, Kur’an’ın bizlere tavsiye ettiği kavl-i maruf demek olan bilgiye dayalı, anlamlı, gönül alıcı, olumlu sözleri bir hayat tarzı olarak yaşarsak, sosyal hayatın rengi bambaşka olur.

Feridun Yılmaz Yüceler, “Başarının Kilometre Taşları” adlı eserinde şu hikâyeyi anlatır: “Dilden dile dolaşır bu hikâye… Eski ama gerçek. Bin türlü mahareti olan, üstelik birkaç metre ileriden attığı ipliği, iğnenin küçük deliğinden geçirmekle övünen bir zat varmış.
O devrin hükümdarı kendini tanımak istemiş, huzuruna çağırtmış ve adamın marifetini gördükten sonra, kendisine 70 altın verilmesini ve 70 değnek vurulmasını emretmiş. Bir anda şaşkına dönen adam, bu mükâfat ve cezanın sebebini sorduğunda, hükümdar: “70 altını hiç kimsenin beceremediği bir hünere sahip olduğun için takdir ettim, 70 değneğin vurulmasını ise, hiç kimseye faydası bulunmayan boş bir işe yıllarını verip, kabiliyetini yok yere tükettiğin için emrettim” der.
Yaratıcının bahşettiği bu güzel ömrü, yararlı bilgiyle donatarak kendimize, çocuklarımıza, çevremize, evrene ve bütün bir insanlığa katma değer katarak, basamak değerimizi arttırmamız gerekmektedir. “Anlamsız, boş ve beyhude sözler” zamanımızın çoğunu alıp götürmekte ve bizlerin asli fonksiyonlarımızı yerine getirmesini engellemektedir.
Bilgiye dayalı, anlamlı, gönül alıcı ve olumlu söz demek olan kavl-i marufa, günümüz dünyasında çokça ihtiyaç vardır. Sahip olduğumuzun değerlerin farkında olarak, “aklın süsü” demek olan dilimizi; hikmet, irfan, tasavvur ve tefekkür odaklı bir anlayışla kullanırsak, çözülmez zannedilen birçok problemin çözüleceğine hep birlik şahit oluruz. Yeter ki, buna inanalım ve samimimi olarak söylemlerimizle eylemlerimiz örtüşsün. O zaman çok mesafe kaydederiz.



Bu yazı 272 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI