Gazze’nin kuzeyindeki Kemal Advan Hastanesi Müdürü Çocuk Doktoru Hussam Ebu Safiye, tek başına bir direniş ve kararlılık destanı yazdı. Oğlu şehit oldu, kendisi yaralandı, kuşatma altında kaldı ama hastalarını merhametle tedavi etmeye devam etti. Defalarca tüm dünyaya seslenmesine rağmen kimse onun sesini duymadı. Müslüman idarecilerin, uluslararası meslek örgütlerinin sağır edici sessizliğini aşamadı sesi. Çünkü herkesin görmek istemediği kadar kör, duymak istemediği kadar sağır oldugu bir dünyadayız. Sonunda tutuklandı ve şimdi akıbeti bilinmiyor.
Çocuk Doktoru Hussam Ebu Safiya insanlık direnişinin en büyük şahitlerindendir. Her gün bombaların altında bir an olsun görevinden ayrılmadı. Onca korkuya, yokluğa, baskıya, imkansızlığa rağmen yaralılarını hiçbir zaman bırakmadı. Evladının cenaze namazını hastanede kılıp cenazesini kendisine yakın olsun diye hastanenin bahçesine gömerek işinin başına döndü. Taziye yapmadan, oğlunun yasını tutmadan, bir çocuk daha hayatta kalsın, bir acı daha hafiflesin diye tüm gücüyle seferber oldu.Çünkü Gazze herşeyiyle direnişteydi...
Tanklara karşı taş ile direnen bir neslin evladı olarak tanklara kafa tutarak, başı dik şekilde "beyaz teslimiyet bayrağıyla" değil "beyaz merhamet önlüğüyle" teslim aldı onu zalimler.
"Dr Hussam Ebu Safiya" tüm benliğiyle zulme karşı durdu. Mesleğinin ve mümin kimliğinin tüm gereklerini yerine getirerek mücadelesinde yalnız kalmasına rağmen yılmadı. İyilerin safında kalmanın kaderi hep yalnızlık olmamalıdır. Bu konuda bu kadar yalnızlık, bu kadar suskunluk iyilikler için, yarınlar için hiçbir umut taşımıyor. Bu suskunluk, tepkisizlik, keyfilik zalimleri daha da zalimleştiriyor.
Oysa Allah'ın emri "iyilik ve hayırda yarışın" (Bakara suresi 148 ) iken biz suskunlukta, sessizlikte, tepkisizlikte adeta yarışıyoruz. Sahaya yansımayan, zalimler üzerinde caydıcı olmayan eylemler ve söylemler ile kendimizi kahramanlaştırmak, kendimizi kandırmaktan öteye geçmemektedir. Bir çoğumuz Filistin'de yaşanan zulmü durdurmaktan öte kendi vebalimizi hafifletme derdindeyiz.
Size ne oluyor da: "Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, katından bize bir sahip çıkan gönder, katından bize bir yardımcı lutfet" diyen zavallı çocuklar, erkekler ve kadınlar uğrunda ve Allah yolunda savaşmıyorsunuz? (Nisa Süresi 75)
"Gerçekten bize ne oluyor?" sorusuna muhatap olmanın zamanı gelmedi mi? Filistin'de mümin olmanın, insan olmanın onuru için ne zaman harekete geçecegiz. İnsan kalmadıktan sonra insanlık edebiyatı mı yapacagız? Tüm kutsallar çiğnendikten sonra mı kutsallar adına harekete geçeceğiz? Tüm canlar paramparça olduktan sonra mı cansuyu olmaya gidecegiz? Bedel ödemek hep onlara, onlarla övünmek hep bize mi kalacak?
Ey iman edenler! Size ne oldu ki, “Allah yolunda seferber olun” denilince yerinize çakılıp kaldınız; yoksa âhiretten vazgeçip de dünya hayatıyla yetinmeye razı mı oldunuz? Halbuki dünya hayatının sağladığı fayda âhiretinkine göre pek azdır. (Tevbe suresi 38)
Ey iman edenler; bizi yerimizde tutan dünya endişelerimiz, eylemsizliğe sevk eden korkularımız, suçu ve sorumluluğu başkasına atan konuşmalarımız hepsi birer puttur. Ve tüm putlar köleleştiricidir, özgürlüğe düşmandır.
Biz yerimizde çakılı kaldıkça onlar bizim özgürlüğümüzü, gelecegimizi çalıyorlar. Biz yerimize çakıldıkça onlar bize paramparça olmuş bedenlerimizi, mescitlerimizi, topraklarımızı sunuyorlar. Biz yerimize çakıldılça onlar koşarak kötülüğü evrenselleştiriyorlar. Biz yerimizde çakıldıkça onlar bize egemen oluyorlar. Zalimlerin, katillerin, sömürgecilerin egemenliğinde yaşamak zillettir, yeryüzünde cehennemi yaşamanın adıdır.
Şimdi neredesin bilmiyorum lakin ‘’Muhakkakki iyiler cennettedir’’. (Mutaffifin 22) ayetinin tam merkezindesin inşallah.