► Düşünmeyen, düşünemeyen insanlar ölçü bilmezler, ölçüsüz hareket ederler. Düşünce ve bunun ürünü olan ilmi kriterlerin ve ölçülerin denetimi olmazsa, insan zan, duygu ve hırslarının kontrolüne girer ve ölçüyü kaçırır. İnsanların yaptıkları hataların ve işledikleri suçların tamamı bu yüzdendir.
► Ölçüyü kaybedenler dostlukta ve düşmanlıkta da aşırıya giderler. Sevdiği, beğendiği kişi veya grupların hiç bir kusurunu göremez. Onları mükemmel, hatasız, seçilmiş ve üstün görür hatta onları putlaştırır. Aynı nedenle, sevmediği insanları veya görüşleri de yüzde yüz kusurlu ve kötü görür. Onlarda hiç bir hayır olmadığını zanneder, düşmanlıkta aşırıya gider. Her insanda olduğu gibi onlarda da bulunabilecek iyi, güzel ve faydalı şeyleri de red ve inkar eder. Halbuki Gerçek şudur ki, Şeytandan başka Allah cc ın yarattığı hiçbir şey yüzde yüz kötü değildir. Kötü görünen şeylerin bile bir hikmeti vardır. Yerine ve zamanına göre her insan hatalı ve zararlı işler gibi faydalı ve doğru işler de yapabilir.
► Bu yüzden, düşünce yetersizliğine uğrayan insanlar hayatta sık sık yanılır, zik zaklar yapar, çelişkilere düşer. Dün kara dediğine bugün ak diyen dün göklere çıkardığını bugün yerin dibine batıran veya bunun tersini yapanları çok görmüşüzdür. Özellikle çok fazla ve düşünmeden konuşan insanlarda bunun örneklerine çok sık rastlanır.
► Düşünce nedir? Düşünce, çeşitli yollarla edinilen bilgileri işleme sanatına denir. Bilgi bizatihi bilim veya ilim değildir. Bilgi işlenir, faydalı ve kullanılabilir hale getirilirse ilme dönüşür. İnsanın duyuları, merak, gözlem ve sorgulama kabiliyeti bu bilgi edinme işleminin araçlarıdır. Görerek, duyarak ve okuyarak bilgi toplanır. Ancak bundan daha önemli olan konu şudur ki, bu bilgiler işlenir ve faydalı uygulamalarda kullanılırsa bir anlamı olur. Yoksa sürekli ahşap malzeme alan ve depolayan ama çalışmayan ve hiç eşya ve mobilya üretmeyen, aldığı malzemeleri depoda küflenen ve çürüyen bir marangozun durumuna düşülür.
► Bilgilerin, faydalısı faydasızı ayıklanmalı, sınıflandırılmalı, bilimin ve ahlakın ışığında incelenmeli, birleştirilmeli, analiz, sentez (tahlil, terkip) yapılmalı, hayatın ve toplumun problemlerine çözüm ve çare olabilecek tasarımlar yapılmalı ve uygulanmalıdır. Tıpkı bal arısının çiçeklerden topladığı polenleri ve çiçek özlerini işleyerek bal yapması gibi. Bal arıları kendilerine vahyedilen ahlaka uygun çalıştıkları için hiçbir zaman sahte bal yapmazlar. Bunu ancak, ahlaka değil nefislerine uyan insanlar yapabilir.
► Bilgiden faydalı ilim üretme kabiliyetine akıl denir. Hiç şüphe yoktur ki, bu işlemin temelini düşünce oluşturur. Bu nedenle insanı insan yapan düşüncedir denilse yanlış olmaz. Düşünmeyen, düşünmeden hareket eden insanlar, akıllı olamazlar, tedbir alamazlar, hem kendilerine hem de içinde bulundukları topluma zarar verirler. Bütün bu nedenlerle, İslam dini düşünce ve akla son derece önem vermiş, insanları her zaman ve her yerde düşünmeye, tefekküre ve akletmeye yönlendirmiştir. Yeryüzünde beyin / vücut ağırlık oranı en fazla olan canlının insan olması boşuna değildir. Belki de alemdeki en harikulade ve karmaşık şey olan insan beyninin yaratılmış olduğu düşünce ve tefekkür için kullanılmaması son derece büyük bir israf ve zulüm değil midir?
► Düşünce ilmin ve aklın, düşüncesizlik ise cehalet ve kötülüğün kapısıdır. Bir insanın kalitesi ve değeri düşüncesi kadardır. Toplumların kalitesi ve medeniyet düzeyi de düşünen insanlarının sayısı ile orantılıdır.
► «Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, akl-ı selîm sâhipleri için (Allâh’ın birliğini ve azametini gösteren) kesin deliller vardır.
Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her an) Allâh’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin tefekkür ederler ve: Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen’i tesbîh ederiz; bizi cehennem azâbından koru! (derler).» (Âl-i İmrân, 190-191)
Mirzahan HIZAL