► Bir toplumdaki insanların hepsi de aynı akıl, aynı zeka, aynı huy, aynı ahlak, aynı fiziksel ve zihinsel kabiliyetlere sahip olabilirler mi? Nasıl parmak izleri başka başka ise bu özellikleri de başka başkadır. Bilimsel bir gerçektir ki her toplumda yaklaşık yüzde on kadar çok kabiliyetli, zeki ve çalışkan insanlar bulunur. Genetik sebepler, beslenme ve ortam şartları nedeniyle böyle bir başkalaşma doğal ve kaçınılmazdır. Toprağı, suyu, gübresi, ışığı, bakımı tamamen aynı olan bir tarladan çıkan ürünlerin bile hepsi aynı büyüklükte, aynı renkte, aynı tad, koku ve lezzette olmaz, olamaz. Doğada eşitlik yoktur. Doğanın bir parçası olan insan toplumlarında da fiziksel olarak eşitlik yoktur. Beş kardeşin beşi de bir olmaz. Eşitlik ancak insan haklarında, adalet, hizmet ve fırsat eşitliğinde söz konudur. İnsanları tornadan çıkmış parçalar gibi, aynı boyda aynı akılda ve kabiliyetlerde yapmak mümkün değildir. Bunu yapmaya çalışmak ta doğru değildir.
► Peki o zaman herkese neden aynı eğitimi, aynı görevi, aynı sorumlulukları, aynı maaşı veriyor, aynı muameleyi yapıyoruz? Aynı performansı bekliyoruz? Daha sonra da bu insanların başka başka seviye ve kabiliyetlerde olduklarını görünce, tercih, emanet ve İtibarı, akrabalık, soy sop, ırk, milliyet, bizim cemaatımızdan olanlar/olmayanlar, eş dost tanıdık, zenginlik, menfaat kriterleri ile belirlemek ilkelliğine saparsak toplumun geleceğinden ne bekliyebiliriz?
Herkesin eşit ve aynı özelliklerde olduğu mentalitesi ile yapılan düzenlemelerde, aynen, çöküp, yıkılıp tarihe karışan eski komünist devletlerde olduğu gibi herkesi, makine parçaları gibi, aynı kabul ederek ezbere aynı görevlere getirir aynı maaşları verir aynı performansı bekler ama alamazsınız. Sonuçta, toplum geriye gider, Çernobili patlatırlar, binlerce insanı mağdur eder hatta öldürür, inanılmaz ahmaklıklar, zulüm ve haksızlıklar yapar, tarihte kara bir leke bırakır ve yıkılır giderler
Siz hiç bu tür totaliter yönetimlerdeki yetkililerin “ bu işi yanlış yaptık, olması gerekeni yapamadık, kusurluyuz, özür dileriz…” falan dediklerini duydunuz mu? Duyamazsınız, çünkü kutsal olanlar hiç hata yapmazlar. Hiç özür dilemezler. Hepsi kutsal, hepsi eşittirler. Kutsal olmayan sade vatandaşlar da eşittir ama onlar daha eşittirler. Böyle rejimlerde yüzde on daha kabiliyetli insanlar yoktur. Herkes aynıdır, herkes yüzde ellidir.
► Bu yüzde on grup zannedildiğinden çok daha önemlidir. Bütün keşifleri, icatları yenilikleri,
bilim ve teknolojideki ilerlemeleri bu yüzde on yapar. Yüzde on, toplumun düşünen, yol gösteren beynidir. Yeryüzündeki bütün milletlerin, bu yüzde on sayesinde ilerleyip kalkındıklarını, yenilikler yapabildiklerini, ilim, bilim, ahlak, sanayi, teknoloji ve ekonomide ileri gittiklerini söylemek abartılı olmaz. Düşünelim, toplumun içinde doğal olarak bulunan bu yüzde onluk grup aynen bir altın madeni veya zengin petrol yatakları gibi değerlendirilmezse ülkenin kalkınması, ilerlemesi ve bağımsız olması nasıl mümkün olabilir. İnsan kaynakları ne demektir? İnsan kaynağınız yoksa siz de yoksunuz.
► Yüzde onun içinde olmak bir realitedir, gerçektir ama doğuştan gelen bir ayrıcalık değildir.
İnsanlar iyi niyetli, dürüst, ahlaklı ve çalışkan olarak yüzde ona girebilirler. İlim ve ahlak esaslı bir eğitim buna hizmet eder. Bütün dinler ve Peygamberler insanları yüzde ona girmeye davet etmek için gelmişlerdir.
Bu gruptakiler diğerlerine göre çok daha akıllı, çalışkan, bilgili, tedbirli ve ahlaklı olduklarından işleri çok daha verimli, düzgün ve başarılı bir şekilde yürüteceklerine şüphe yoktur. Ne varki, durum bu kadar basit değildir. Diğer yüzde doksan grubun içinde yetersiz, liyakatsız ama muhteris, kıskanç ve fırsatçı olanlar çoktur. Bunlar yüzde on mensuplarına fırsat vermemek ve onların önüne geçmek için her çareye başvururlar, hatta menfaatleri için zaman zaman ülke düşmanlarıyla bile işbirliği yapmaktan geri kalmazlar.
► Emperyalist devletler, kontrol etmek ve sömürmek istedikleri ülkelerde bu yüzde onluk grubun adaylarını özellikle dikkate alır, onları kendi ülkelerinde eğitip otoajan devşirmeler olarak yetiştirmek ve o ülkeyi onlar aracılığı ile istedikleri yönde kontrol etmek için kullanırlar. Bu mümkün olmazsa, ülke içinde yüzde onun önünü kesmek ve onları yurtdışına çekip devşirebilmek için her türlü önlemi almaya özen gösterirler. Bugün üçüncü Dünya ülkelerindeki yöneticilerin hemen hepsi batıda okumuş, kravatlı takım elbiseli tiplerdir.
Ülkesine hizmet etmek isteyen yüzde onun önüne her engel çıkarılır. Dışlanırlar, başarıları görmezden gelinir hatta cezalandırılır. Herşeyden önce bu yüzde onun başarılı olmaması ve onların da diğer yüzde doksan seviyesine indirilip köreltilmesi için eğitim sistemi özellikle dizayn edilir. Uygulamasız, pratikten uzak, tasarım ve üretim olmayan, ezberci, düşünmeyi engelleyici, hazırcı, ithalatçı ve montajcı bir sistem uygulanır.
Yüzde onun içinden herşeye rağmen aradan sıyrılan az sayıda kararlı ve inatçı olanlar çıkarsa, diğerlerine örnek olmaması için, onlara devlet mekanizması ve bürokrasisisi kullanılarak gereken engelleme yapılır. Ürettiği mal alınmaz, yabancı mallara uygulanmayan aşırı kalite standartları hatta vergiler onlara uygulanır, ürettikleri mallar kötülenir, emekleri boşa gider, projeler verilmez, verilse bile yarıda kesilir, hak ettikleri paralar ödenmez, v.b. Rüşvet bariyerlerini saymıyoruz bile. Bütün bu engellemelerde devlete sızmış ve yerleşmiş sabataycı, mason v.b kökü dışarıda örgütlerin ve onlara hizmet eden işbirlikci, fırsatçı yerli hainlerin etkili olduklarını söylemeye gerek yoktur.
► Fırsatçılar, devşirmeler ve liyakatsızlar tarafından kötü yönetilen ülkelerde doğal kaynakların değeri bilinmez hatta önemsenmez. Milyonlarca ton cevher veya hammadde işlenmeden dışarıya çok ucuza satılır ve çok yüksek fiyata işlenmiş mamül dışarıdan satın alınır. Yatırımlar hep bina, rezidans, tatil beldeleri, siteler, lüks konutlar, beton yapılar hatta camiler gibi üretime ve kalkınmaya hizmet etmeyen yerlere yapılır yaptırılır. Yüksek teknoloji ve katma değer sağlayacak, malzeme bilimi, elektronik, kompozit, yarı iletken v.b malzemelerle ilgili derin bir sessizlik vardır. Bunlar hep dışarıdan alınır, hep dışarıya bağımlı kalınır. Yapıldı, yapılıyor denilenler de büyük ölçüde dışarıya bağımlı montaj sanayileridir. Ne kadar çok üretirsen o kadar çok dışarıdan mal ve malzeme alırsın.
Yüzde onluk kıymetli insan grubu bir ülkenin en değerli doğal kaynağı olduğu halde yukarıdaki tür yönetimlerde bu da değerlendirilmez, değerlendirilmesine fırsat verilmez ve ya dışarıya ihraç edilir ve dışarıdan işlenmiş ajan olarak ithal edilir, ya da ülke içinde çürütülür, heba edilir.
► Bugün gıpta ile baktığımız, teknoloji, ekonomi ve siyasette ilerlemiş, güç ve söz sahibi ülkelerde durum çok farklıdır. Onlar bu yüzde onu çok iyi değerlendirir, üzerine titrer, çok iyi yetiştirir, her fırsatı verirler hatta bunu da yeterli bulmaz, kötü yönetilen ülkelerdeki yüzde onu da kendi ülkelerine çekip onlardan da faydalanmaya bakarlar.
► Nerede bizim yüzde onu araştıran, bulan ve onlara imkanlar, destekler sağlayan eğitim sistemimiz? Nerede çalışan çabalayan, sisteme rağmen ilerleyen, araştırmalar, buluşlar yapan yüzde onları koruyan, ezdirmeyen, bezdirmeyen, destekleyen ve değerlendiren araştırma kurumlarımız? Yoksa bizde yüzde on falan kalmamış, yok edilmiş, kaçırılmış, çalınmış ve geriye sadece yüzde doksan, veya yüzde elli mi kalmıştır?
Mirzahan HIZAL