Bugun...


Prof Dr Mirzahan Hızal

facebook-paylas
“BÜTÜN PARÇAYA SIĞMAZ” (Rahm. Mehmet Şevket Eygi)
Tarih: 07-02-2024 11:05:00 Güncelleme: 07-02-2024 11:05:00


► İslâmda  çeşitlilik olabilir  ama  tefrika  olamaz. Müslümanların  birtakım  bahaneler  ve  geçersiz  sebeplerle birbirlerini  dışlamak,   kardeş  görmemek,  sevmemek,  hasmane  tavırlar  göstermek,  farklı  ve  ayrıcalıklı  davranmak  gibi  durumlara  düşmeleri  ve  bu  suretle  aralarında  gerekli  olan   yardımlaşma,  işbirliği  ve  güçbirliğini  kaybederek   zafiyete  uğramaları   asla  kabul  edilemez.   Bu  her şeyden  önce  Allahın CC  emirlerine  aykırıdır.   Kendi  cemaatından  birine   gösterdiği  muhabbet,  destek   ve  himayeyi   başka  bir   müslümana  göstermeyen  kişi  cahiliye  taassubundan  ve  kabile  asabiyetinden  kurtulamamış   ve  İslâma  zarar  veren  bir  kişidir.
 
 “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz”  (Al-i İmran 103)
 
► Müslümanların, bölünmelerinin  sebebi  olan  en büyük   yanlışlık nedir?. 
Matematik ve  geometrideki  zâfiyet.  Hesap  kabiliyetindeki  yetersizlik. 600  yıl  kadar  önce  medreselerden,  düşünme ve akıl  yürütme  gerektirdiği  için,  matematik  bilimini  çıkarmış  olmaları. İşlerin,  Müslüman bireylerin  ilim,  sabır,  emek,  ahlak  ile  sistematik ve bilimsel  çalışmaları ile  değil,  hamâset, kahramanlık, gizli  güçlerle,  tepeden  inme  ve  kerametle  yürüyeceğini  zannetmeleri.    Kısaca  akıl  eksikliği, hatta  akıl  düşmanlığı.  Allah CC çalışana yardım eder, çalışmayanın ve  akletmeyenin  duasını  kabul  etmez.
 
►  Bir  bütün  parçalardan  oluşur.  Bütün  bütünler  parçalardan  oluşur.   Eşyanın  tabiatı  gereği  hiçbir  parçası  olmayan  yeknesak  ve  homojen,   mütecanis,  sadece  tek  bir  unsurdan  oluşan,   canlı  veya  cansız,  ne  bir  varlık  ne de  bir  toplum  yoktur.   Vücudun  çeşitli  organları  olduğu  gibi    toplumların da   çeşitli  ve  birçok  parçaları ve dokuları  vardır.  İster  istemez  toplumlar  farklı  milletlerden,  farklı  adet,  kültür,  İnanç  ve  dinlere  mensup  insanlardan  meydana  gelir.  İlim  ahlak  ve  adalet  bunları  bir  arada  tutar.  Yoksa  bunlar  darmadağın  olurlar  ve  o  toplum  yıkılır.  Toplumda  aynı  dine  mensup  insanlar  bile  farklı  farklı    cemaatler,  mezhepler, meşrepler,   düşünce  ve  temayüllere  sahip  olabilirler.  Özellikle  bizim  gibi   1000  küsür  yıllık  ve  çok  büyük  bir  coğrafyaya  hükmetmiş.  büyük  bir  devletten  arda  kalan    toplumlar   tabir  caizse  yetmiş iki  buçuk    milletin,  kültür,  cemaat  ve  inancın  karışımından  oluşur. Ayrıca  devletin  yıkılmasından  sonra   yapılan ihanetler,  baskı  ve  yasaklar  nedeniyle  bu  tür   cemaatler   uzun  bir  süre  gizli,  yer altı  tarzında,  zor şartlarda,  kendi  imkan  ve   eğilimleriyle  kontrolsüz  bir  şekilde  yapılanmış  ve  farklılaşmışlardır.
 
► Hal  böyle  iken  cemaatlerden  biri  veya  her  biri,  “Bizden  başka cemaat mensupları  kendi  cemaat  ve düşüncesini  terk etsin  ve  en  doğru  hatta  tek  doğru  olan  bizim  cemaate  katılsın  yoksa  kurtulamazlar”  derse   işte  bu  matematik  bilmemektendir.
Parçalar  bütünün  içine  sığar  ve  onun  tamamlayıcı  unsurları  olabilirler  ama   bütün  bu  parçalardan  birisinin  içine  giremez.  Küçük  olan  büyük  olana  sığar. Tersi  değil.
 
► Senin  dünyan  cemaatın  olabilir  ama  Dünya senin cemaatından ibaret değildir.  Partinden  ibaret hiç değildir.  İslamiyet  senin  cemaatından  büyüktür.   Senin gibi düşünmeyen milyonlarca insan varken,   senin haklı onların haksız olması  dahi onları yok sayman için yeterli sebep değildir.  Kaldı ki  senin haklı olduğun da tartışmalıdır.
 
► Peki  ne  yapılması  lazım?  Bunca  cemaat  ve  grup  kendilerini  feshedip  nereye  gidecekler? Ayrıca  bunların  mensupları    uzun  yıllar  süren  cemaat  şartlandırması  ve  bağımlılığı  yüzünden  düşünme ve bağımsız  hareket  etme   yetenekleri  çok  körelmiş,  güdülmeleri  gerekli  hale  gelmiş  insanlardır. Bu  yetmezmiş  gibi  cemaatlerin  bir  çoğunda   kemikleşmiş  bir  hiyerarşik  düzen  vardır.  Mutlak,  kayıtsız  şartsız, sorgulama olmaksızın itaat esastır. Herhangi bir  şeyi  sorgulamak  en  ağır  suçların  başında  gelir.
 
Her  hastalığın  ve  sapmanın tedavi ve  çaresi  hiç  süphesiz  İslamda  vardır.   Cemaat   mensubu,  lider   veya  değil,   Bütün  Müslümanlar  Allah CC  ve  Resulunün  SAS  bildirdiği  emir  ve  yasakların  dışında  kalamazlar.  Dolayısıyla  bütün  cemaatler   her  düzeyde   bu  emir  ve  yasakları  öğrenmek,  öğretmek  ve  eksiksiz  uygulamakla   yükümlüdürler. Bunlardan asla  taviz  veremezler. Esasen  cemaatın  asli  görevi   mensuplarını  bu  yönde  eğitmektir.  Böyle  bir    kapsayıcı  sözleşmeye  hiçbiri  itiraz  edemez. Eden,  turnusol kağıdı  görmüş  madde  gibi  açığa  çıkar.  Bunlar  lafla  olmaz.  Örneğin   hiçbir  koşula  bağlı  olmaksızın  bütün  cemaat  ve  gruplar   faize  karşı  çıkmak  ve  aktif  mücadele etmekle  yükümlüdür.  Bunu  yapmayan  cemaat,  faizci cemaat  diye afişe  edilip  foyası  ortaya  dökülmeli  ve  sahtekarlıkları   günyüzüne   çıkarılmalı,  insanları  kandırıp  aldatmalarına  fırsat  verilmemelidir.  İsraile  açıkça  karşı  çıkmayan  ve  aktif  mücadele  etmeyen  cemaatler de  böyledir.
Hatta  bunların gizli  Yahudi  güdümlü bir cemaat  olmaları ihtimali bile  vardır.  Allahın CC  indirdiği  hükümlerle  hükmedilmesi  için   yazılı,  sözlü  ve  fiili  mücadele  vermeyen  cemaatler de  böyledir.   Hiç  bir  cemaatin  holdingleşmesi,  hanedan  kurması,  siyasi  iktidarla  menfaat  ilişkilerine  girmesi,  ticari  faaliyetler  yapması,   devletten  veya  mensuplarından  menfaat  devşirmesi  v.b  hoş  ve  meşru  görülemez.  Bunlar  İslamın  turnusol  kağıtlarıdır.  Bunlara  dikkat  edilmediği  ve  zamanında  gerekli  önlemler  alınmadığı  için  bu   millet  yakın  geçmişte  feto  musibetine  maruz  kalmıştır.  Tedbir  alınmazsa  bunun  tekrar  olması   ihtimali  her zaman  vardır.
 
► Mevcut  cemaatler  arasında  bu  görüş  ve  istikamet  birliği  sağlanması  esastır.   Hepsi  birbirini  kardeş  ve  savaşta  yanında  savaşan   asker  gibi  görmedikçe   büyük  bir  vebal  altındadırlar.
 
“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar da birbirlerinin velileri (dostları ve destekleyicileri)dirler. (Herkese ve birbirlerine her konuda) İyiliği emreder, kötülükten nehyedip çevirirler, namazı dosdoğru yerine getirirler, zekâtı verirler ve (her konuda) Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz Allah Üstün ve Güçlüdür, Hüküm ve Hikmet sahibidir.”(Tevbe,  71)
 
► Cemaatler,   önemli  ülke  meselelerinde   kesinlikle  istişare ile  ilim  ışığında   ortak  kararlar  almalı  ve  ortak  hareket  etmelidirler.  Şu  andaki  gibi    bölük  pörçük   ve  birbiriyle  çelişkili,  suçlayıcı  ve  tutarsız   tavırları  Allahın CC  dinine   çok  büyük zarar  vermektedir.  Bunları  gören   insanlar  İslamı   gördüklerine  göre  değerlendirmekte  ve  bu  dinin  yanlış, cahilce,  bölücü, çağdışı ve  zararlı  bir  inancı  temsil  ettiğine  kanaat  getirmektedirler.
 
►  Cemaatlerüstü,   kesinlikle  sadece   Allahın CC  hükümlerine  ve  Resulünün  sünnetine   göre    değerlendirme  yapan,  siyasi  iktidarın  tesirinden  uzak,   bilim  adamlarından  oluşan   bir  üst  kurul  cemaatleri  denetlemelidir.  Yanlış  itikatlara,  menfaatçılara,  sömürü  ve  sapkın  uygulamalara  göz yumulmamalıdır.  Cemaatler bu üst kurulun  kararlarına uymakla  yükümlü  olmalıdırlar.
 
► “Bütün  bunlar  hayal.  Bu  zamanda  ve  bu  ortamda  bunlar  yapılamaz”  diyenler, yerlerin,  göklerin, zaman ve  mekanın  sahibi  olan  Allahın CC  dinine  hayal  demiş  olacaklarını  unutmamalıdır.  Hiç  kimsenin  Allahın CC  dininde,   ekleme,  çıkarma  ve  değişiklik  yapma  hakkı  ve  haddi  değildir.
 
“Size zor geldiği halde savaş üzerinize farz kılındı. Hakkınızda hayırlı olduğu halde bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz. Sizin için kötü olduğu halde bir şeyden hoşlanmış da olabilirsiniz. Yalnız Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara, 216)

Mirzahan HIZAL



Bu yazı 523 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI