Gazzeli mücahitler Siyonist İsrail devletine karşı az sayıdaki bir topluluk ile vakti zamanında “Aksa Tufanı” harekâtını başlattılar. Aylardır bu tufanı başarıyla da sürdürüyorlar. İyi ki de başlatmışlar. Bu tufan harekâtında iman var, yaşam var, izzet var, şeref var, haysiyet var, insanlık var. Bunu gözlerimizle görmüş olduk. Karanlığa gömülmüş medeni insanlara bir ışık oldu.
Dünya’nın sair ülkelerinde yaşayan diğer Müslümanlar da Siyonist Yahudilere ve yerli işbirlikçilerine karşı bir “Küresel Tufan” harekâtını başlatmaları gerekiyordu. Şimdiye kadar olmadı. Ancak olmayacağı manasına gelmez. İlerleyen zamanlarda böyle bir hâreketı başlatmazlarsa dünyaları tarumar olacağı gibi ahiretleri de tarumar olacaktır. Bundan kuşku duyulmaması gerekiyor. Çünkü Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan sakının ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır.” (Enfal/25)
Siz olumlu veya olumsuz yönde değişmek isterseniz, kimse engel olamaz buna, mutlaka değişir ve mutlaka İsrail’e bir taş atarsınız. Siz değişmek istemezseniz dünya ayağa kalksa dahi sizi değiştirmeye güç yettiremez, değiştiremezler. İsrail’e dua okumaya da devam edersiniz.
Değişimi isteyen siz, değişen de siz. Değişime direnen siz, değişmeyen de siz. Değişirseniz de başkası suçlu değil, değimezseniz de başkası suçlu değil. Değişimin müsebbibi siz kendiniz olduğunuz için hesap da bizzat size aittir. O halde İsrail Canilerine dur deme zamanı geldi ve geçiyor bile. Çünkü ateşkes maddeleri İsrail tarafından her gün ihlal ediliyor. Her gün Gazzeli bir Müslüman kahpe bir kurşuna hedef oluyor.
Gazze’de varılan bu ateşkesin en önemli kısmı şudur. Hamas bu ateşkesle dünya kamuoyuna: “Ey İsrail! Tüm dünyayı arkana almış olsan da en güçlü silahlarınla topraklarımıza çökmüş olsan da biz istemediğimiz müddetçe, sizden ele geçirdiğimiz esirleri alamazsınız! Bunu böylece belleyin, büyüklerinize de belletin! Bulunduğun yerden aşağı in. Büyüklük kompleksine kapılma. Firavun da senin gibi büyüklük taslıyordu ama denizin dibinde boğuldu. Varlığımızı ve mukavetimizi kabul et. Dünya arenasında destekçim, silah tedarikçim, ekonomik yardımcım olmasa da burada ben varım ve hala güçlüyüm. Senin dediklerin değil, benim dediklerim geçerli olacak. Bunu böyle bilesin. Zorba olabilirsin ancak zorla alamazsın. Zorbaların sonunu tarihin çöplüğünde arayabilirsin. Evvela gerisin geri işgal ettiğin topraklarımızdan çekil. Sonra uysal bir koyun gibi gel yanımıza. İnsan gibi iste benden iki yıldır elimde tuttuğum esirlerini. Anlaşmamıza göre, ben istersem veririm.” dedi.
Güzel de dedi...
Bir buçuk yıldır Siyonist İsrail çetelerine direnen bir avuç mücahit var Gazze’de. Ve hâlâ kendi kıt imkânlarıyla direniyorlar canilere ve conilere. Küffarı şaşkına çeviren, feleğini şaşırtan, akıllarını başından alan asıl şey, beş yönden abluka uygulamalarına rağmen bu mücahitlerin sergiledikleri dirençlerinin hala devam ediyor olmasıdır.
Bu direnç nasıl oluyor da tükenmiyor? Bu direnç nasıl oluyor da bitmiyor? Onların hesabına göre Hamas’ın ve sivil halkın çoktan bitmesi gerekiyordu. Çoktan teslim olmaları, pılını pırtını toplayıp gitmiş olmaları lazımdı. O yüzden ABD, Gazze’nin topraklarını istimlak etmek için havlamaya başladı. Harcadığı paraları oradan çıkartmak istiyor kefere.
Eşeğe; “Eşeklik yapma!” demek akıllı insanların işi değildir. İsrail’e “Katliam yapma!” demek de bu minvalde değerlendirilmesi gereken bir konudur. Eninde sonunda eşeğe hak ettiği kötek vurulacaktır. Biz uyanmasak da onlar bu gidişle bizi uyandıracaklar. Yaptıkları işler, attıkları adımlar uyanmamız içindir. Ancak nafile, uykumuz ağır. Henüz uyanabilmiş değiliz. Ancak bu uyanamayacağımız manasına gelmemeli.
İsrail’i hukuk yoluyla (Adalet Divanında) pişman ettirerek zelil kılmak, işlediği soykırımdan geri döndürmek pek mümkün değildir. İt itin kuyruğuna basmayacağını çok iyi biliyoruz. Hali hazırda kendilerini yargılayacak olan mevcut hukukun çerçevesini Siyonistlerin, bizzat kendilerinin çizdiğinden emin olabilirsiniz. Olmadı değiştirirler yasalarını. Çok mu zor?
Ayrıca Siyonistleri bu soykırıma sevk ve idare ettiren de batı(l) hukukları, batı(l) devletleri, batı(l) sistemleri değil midir? Adalet divanı da onların tekelinde olduğuna göre güzel bir sonuç beklemek beyhudedir.
Özellikle son yüz yıldır Müslümanların üzerine kara bulutlar gibi çöken, varlıklarını yok sayan, silindir gibi ezen, benliklerini yok eden devletlerin sistemlerine bir tek kelime söyleyemeyen kişiler; Sabah akşam din, iman, kitap, inanç ve kutsal değerlerin eleştirisini yapmalarını anlayabilmiş değilim.
Kişi bugün; Kudüs’ü, Gazze’yi, Filistin’i, kardeşliği, şehadeti, savaşı, boykotu, hilafeti, ümmet anlayışını gündemine almayacak da ne zaman gündemine alacak? Kişi bugün; Kâfirleri, Yahudileri, Hristiyanları, katilleri, conileri düşman edinmeyecek de ne zamana düşman belleyecek?
Öldükten sonra mı? İş işten geçtikten sonra mı? El ayak çekildikten sonra mı?
Son olarak da şunu söyleyerek bitireyim bugünkü yazımı. Sadece Müslümanlardan oluşan bir ordunun teşekkülü ile bu sorun çözüme kavuşacağını düşünüyorum. Müslümanlar eninde sonunda kendi göbeklerini kendileri keseceklerdir. Son yirmi yıla baktığımız vakit bunu görmeye başladık gibi. Bir toparlanma görülmektedir. Ancak istenen sonuç henüz alınabilmiş değil. Şimdilik Müslümanlar uyku mahmurluğunu özerlerinden atıyorlar. Bu son derece önemli bir gelişmedir. Bu uyanış, sadece kendilerine değil bütün dünyaya, bütün insanlara, bütün milletlere adalet getireceklerdir.
Bu da böyle biline.