Bugun...


Mehmet Nuri Bingöl

facebook-paylas
Manavgat'ta Yaz Akşamı Hülyası
Tarih: 27-07-2025 18:55:00 Güncelleme: 27-07-2025 18:55:00


-Hikâye-
    Gün akşama dönüyordu… Güneşin son ışıkları gökyüzünü turuncu-mor bir tabloya çevirmişti. Manavgat’ın buhurdan gibi tüten yaz akşamlarından biriydi ; yine de arada bir sıcak bir meltem yüzlere dokunuyor, eski günlerden fısıltılar getiriyordu sanki.
   Gri saçlı güngörmüş insanların omuzlarında geçmişin hikâyeleri, gözlerinde ise çocukluk anılarının puslu izleri… Annelerimiz, başörtüleriyle, oturdukları sandalyede hayatın zorluklarına karşı mukavemetin ve vakarın sembolü gibiydiler. 
   Aralarında, yıllar önce birbirlerine "hayırlı sabahlar" demeden güne başlamayan komşuları da vardı . Yanlarındaki genç kadınlar, aile geleneğini sürdüren birer halkaydı artık; yanlarında ise geleceğin ümidi olan küçük çocuklar...
   Üç erkek çocuk, ortalarına minicik bir prensesi almış, elinden tutuyorlardı. Birbirlerine yaslanan omuzlar, hayatın yükünü paylaşacaklarının ilk işareti gibiydi. Kız çocuğunun lila elbisesi rüzgârda hafifçe savrulurken, arka planda renkli tenteler, uzun masalar ve göz göze gelmiş akşam sohbetleri görünüyordu. Sağda duran dev aynada ise bir çocuk yansıması...
    Belki de büyüyen zamanın aynadaki aksiydi bu; her nesil bir sonrakini yansıtır gibi...Zamanın içinde kaybolmadan, bir yaz gecesi hatırasında birleşen kuşakların; geçmişin, bugünün ve yarının bir araya gelişiydi. 
   Belli ki o gün, sadece bir araya gelinmemişti. Hafızalara kazınacak bir hatıra da bırakılmıştı. Gülüşlerde geçmişin sıcaklığı, çocuk bakışlarında geleceğin umudu vardı.Ve birisi şöyle diyecekti yıllar. ve yıllar sonra: "İşte o akşam, zaman durdu. Sadece biz vardık; hep birlikte."
**
.  O gün, Manavgat’ın kenarında bir kır bahçesinde toplanmışlardı. Kızı Saliha'nın düğün vardı aslında, hem de aile toplantısı. Sadece “Gelin hep birlikte olalım,” denilmişti kimine de.
   Ahmet Nureddin, eski bir turuncu Vosvos’un önünde dikilmiş, torunlardan birinin elinden tutuyordu:
    “Bu araba,” dedi, “bir zamanlar beni her yere taşırdı.  Benzin azdı belki, bazen bulunmazdı  ama gelecek gökleri ümitlerle bezeliydi hep.” Yanında duran Mehmet Amca, yılların öğretmeni, gülümsedi. “Sen hâlâ o umudu anlatıyorsun. Şimdi çocuklar Google’dan bakıyor yollarıa” dedi. 
   Kadınlar baş başa vermiş sohbet ediyorlardı, Kimisinin sesi çıkmıyordu ama gözleri her şeyi söylüyordu. Hayatları boyunca sessizce dua etmiş, evlatlarının "başına saç akıtıp" hala gülümsüyorlardı.
   Ortada küçük bir masa, iki eski sandalye, ve üstünde açılmamış bir kolonya şişesi… Bu, annenin hatırasıydı. Her bayram “Kolonya dökmeden içeri girilmez,” derdi. Şimdi anılar dökülüyordu o masaya; göz ucundan, yürek kenarından…
   Bahçenin diğer ucunda ise çocuklar vardı. Üç erkek çocuğu, ellerinden tuttukları küçük prensesle yürüyordu. Lila elbisesi, uçuşan saçları ve tereddütsüz adımlarıyla âdeta “Ben buradayım,” diyordu. Aynanın önünden geçerken kısa bir duraksama yaşandı. En küçük çocuk yansımasına baktı. Bir anlığına düşündü: “Bu gerçekten ben miyim, yoksa büyüdüğümde hatırlayacağım biri mi?”
   O aynaya yıllar sonra belki damatlıkla döneceklerdi. Belki de orada el ele tutuşan bu dört çocuk, farklı şehirlere savrulacak; ama bir gün yine burada, bu kır bahçesinde buluşacaklardı. Aynı masada çay içecek, belki anneleri tarafınden yapılan kekten bir dilim koparıp eski günleri yad edeceklerdi.
   Gün battı. Işıklar yandı. Kırmızı tentenin altına büyükler yerleşti, çocuklar çimenlere yayıldı. Birazdan dua edilecek, ardından babaanneden kalan o meşhur tatlı ikram edilecekti. Ama ondan önce, biri telefonunu çıkarıp bağırdı:
   “Durun, herkes şöyle geçsin! Bu anı kaydedelim!”
   Deklanşör sesiyle zaman durdu. İşte tam o an...
   Zaman, küçük bir prensesin tutulan ellerinde, dedelerin gülümseyen gözlerinde ve aynada yansıyan çocukta saklandı.
**
   O günü asla unutamam. Manavgat'ın iç kısmındak o kır bahçesinde, sanki zaman bizim için yavaşlamıştı. Bir kınadan ziyade dost-akraba toplantısını andırıyordu; bir araya gelmek istiyorduk. Belki biraz eksik, belki biraz yorgun ama hep birlikte… Kızım Saliha'nın kınası da buna zemin oldu.
   Vosvos’un yanına ilk ben vardım. Turuncu rengi hala yerindeydi. Ahmet Dedem, elleri cebinde, o arabanın önünde durmuş bekliyordu. Gözleri dalgındı. 
   “Bu araba,” dedi, “beni bir ömür taşıdı. Bazen Antalya'ya derslere, bazen hastaneye, bazen de sadece umuta doğru yola çıktım...” 
   Başımı eğdim. Çünkü gözleri yaşarmıştı. Onu ağlarken görmeye alışık değildik. Sessizce elini tuttum. Tuttuğum elde eski günlerin sıcaklığı vardı.
   Kadınlar bir köşeye oturmuştu. Annem, halam, yengem… Kimisi şalını omzuna dolamış, kimisi sandalyede kolunu dizine yaslamış. Aralarında oturan ise siyah başörtüsünü sıkıca bağlamış, mavi gömleğini giymişti yine. 
   Teyzelerinden, bu yüzden biliyordum: Ne zaman özel bir gün olsa onu giyerdi. Bir elinde bastonu, diğerinde torun sevgisi… “Annenin hatırası hala sofrada,” dedi sessizce. Masada duran küçük kolonya şişesini gösterdi. Boğazım düğümlendi. Annem aramızda değildi, ama kokusu sanki o şişedeydi. Limon kolonyası... bayram sabahlarının sessiz kahramanı...
   Bir ara çocuklara gözüm ilişti. Üçü bir arada durmuş, ellerinden tuttukları küçük Zeynep’le gülerek yürüyorlardı. Lila elbisesiyle adeta bir masal kahramanıydı o gün. Yolda yanlarından geçerken onları izledim. Ah o ayna… Bahçenin kenarına konulmuş büyükçe bir ayna vardı. İçlerinden biri durdu, kendine baktı. Uzun uzun… Belki kendi geleceğini görmeye çalıştı. Belki de büyüdüğünde oraya geri döneceğini hissetti. Bilmiyorum. Ama aynanın önünde duran o çocuk, benim geçmişimden gelen bir akisti sanki...
   Güneş, batıya kosturup batınca ışıklar yandı. Tenteler altına geçtik. Masalar kuruldu. Birimiz dua etti, birimiz kek kesti. 
   Yıllar sonra biri o hatırayı hayalleyince sadece fani simalara hasret çekecek.insanları görecek.
Eğer suurunda ise ya, " küllü men 'aleyha fan" diye "zikredecek" ya da " Ölümü öldürebilir misin?" diye bir gönül sayhası salıverecek semaya; kalp ve insaf semasına...



Bu yazı 65 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI