Bıktık usandık, hem kendimizden, hem çevremizden. Hem halkımızın durumundan hem kendi durumumuzdan lâkin yemin olsun ümitsizliğe yer verip ezilip büzülmek yerine, çarpıklıkları görüp haykırmaya devam edeceğiz.
Hem başka çaremiz de yoktur.
*
Vah hidayet ağabey vah! Hidayet ağabey bizim komşu esnaf, ufak sermayesi ile bakkaliye işini yapıp evine çoluk çocuğuna ekmek götürmenin peşinde.
Lâkin her defa sattığı mâlını kârını da ekleyerek geri almaya çalışa çalışa bütün sermayesini eritti.
Eşinden dostundan altın, dolar borç alıp durumu toparlanmaya çalışan Hidayet ağabey, nihayet her ay yükselen altın ve dolara karşı iyicene çürüdü.
Şimdilerde psikolojisi bozulmuş yıllarca emeği çalınmış gibi mahzun. Yetmedi eşi, dostu, ailesi: vay efendim aklını kullanmadı, bizi dinlemedi falan fistan deyip iyicene bunalıma sevk etti.
Vah ağabeyim vah! Seni ancak mezar paklar, mahşer hakkını alır.
*
Ya bizim cami imamı Mehmet hoca ona ne demeli?
Her cuma vatan Sakarya sloganları ile milletin gazını alıp şükre sevk ediyor.
Aldığı maaş adâlet kavramının üstünü örtmeye kâfi geliyor.
Cübbesi devletin muhafız görevini yapmaktadır.
Cami cemaati abdest almak için beş lira eksik verse, onu şadırvandan kovarlar.
Vay Mehmet efendi vay seni mezar da paklamaz.
*
Ya bizim üniversiteli Durmuş' a ne demeli? Mektebli ya çok iyi bilir herşeyi.
O televizyon bu televizyon, o program bu program derken şaklabanın teki oldu çıktı.
*
Tabi bir de yiğitlerimiz var Mahallemizde, grub grub olmuş dîn diyanet dersini veriyorlar.
Yıllarca onun mücadelesini vermişler ya, bu gün artık onlar da vazifesini tamamlamıs hükümet kim ise, güç kimde ise onunla hizmete devam ediyor.
Öyle ya radyosu var televizyonu var.
Halk mı? Onlar ile Allâh ilgilensin...
*
Ben Fâ'ik Enes DEMİR.
Yâ Rabb ne bu sistemin bir parçası ne de destekçisiyim, günahlarım ile bağışla beni.
Ve tümünü birden sana şikayet ediyorum.
Rahmet olsun
Ne demişti N. Fazıl
"Sizi hayat süren leşler, sizi kim diriltecek"?
Fâ'ik