Güya 12 yıllık zorunlu eğitimimiz var, ama ne yazık ki bu kadar uzun bir süre sonucunda inanç ve kültürü sağlam, şahsiyeti oturmuş, özgüveni yüksek vatandaş yetiştiremiyoruz.
İşimiz gücümüz Kemalist sistemin millete dayadığı Türk u Atatürk, bunun arkasına sığınarak yalan yanlış bir Tarih, İnanç ve Kültürümüzden uzak materyalist bir müfredat ve toplumun değerlerini içine sindirememiş, maaş mantığıyla sözde tedrisat yapan öğretmenler, itiraz etmek de biz gariban Kürtlere kalıyor, bizi de devlet düşmanı ilan ediyorlar, gel de ayıkla pirincin taşını, kimse demiyor ki:
Yahu devlet benim de bu yapılanlar neyin nesi?
Bu haksız sistemi kim bu halka dayatıyor?
Toplum mühendisliğini yapıp bu halkı haksızlığa karşı duyarsız hale getirenler kim?
Zaman zaman sokak röportajlarını izliyorum vatandaşa İslami açıdan sorular soruluyor ve bunun üzerine vatandaşı suçlarcasına yorumlar yapılıyor.
İslam’ın ilk emri nedir?
Kelimeyi tevhit neye denir?
Sübhaneke’yi okur musunuz?
Dört halifenin ismini sayar mısınız?
Fatihanızı okur musunuz?
Gusül abdestinin fazları nelerdir?
Peygamberimiz nerede doğdu? nerede vefat etti?
İslam’ın şartları nelerdir? ..vs.
Peki bunları öğretmek kimin görevi? Bir de bunun üzerinde düşünebilsek iyi olmaz mı?
Kaliteli, bilinçli, bilgili vatandaş yetiştirmek devletin görevi değil midir? Zorunlu Eğitim gerekçesiyle çocuğumu benden alan eğitim sistemi yıllar sonra bir kof olarak bana teslim ediyor.
Evela 12 yıl zorunlu eğitim gençliğimize zulümdür, gençleri üniversite hayalleriyle oyalamak ayrı bir haksızlıktır, insanımıza onurlu bir yaşamın önemini kavratmamız lazım, Allah rızası için yaşamayı öğretmemiz lazım, daima bir şeyler öğrenme çabasını/hevesini kazandırmamız lazım.
Eski klasik medreselerde 12 yıl tahsil görüp 12 ilimden müntehi olan birisi öyle dolu dolu yetişiyordu ki edebiyle, ilmiyle bir köy, bir bölge üzerinde etkili oluyordu.
1949 Yılında Kahire’de 160 ülke ile imzalanan Fullbright anlaşması ile Talim Terbiyemiz Amerika’nın güdümüne girmiş halen de genel hatlarıyla öyle devam ediyor, kimse demiyor ki, “Yahu bu ne esaret? Bu ne rezalet?”
Benim bildiğim kadarıyla Almanya’da mecburi eğitim 9 yıldır, bu süre içinde
Alman Dili,
Alman Dini,
Alman Tarihi,
Alman Kültürü mecburi dersler olup 9 yıl boyunca öğrencilerin alım kapasitesine göre anlatılır, diğer dersler ise öğrenci hangi ders seçtiyse ona göre yetişmiş olur.
Dolayısıyla 9 yıl sonra 9 Alman bir araya gelince %90 benzer şeyler düşünürler, hırsızlık, arsızlık onların aklına gelmiyor. Alam gibi Alman yetişiyor.
Bizim eğitim sistemimiz bu dört değerlerimizle de kavgalı, öztürkçe diye bir şeyin peşine düştüler sık sık yeni kelimeler türetiyorlar tek amaç İslam’ı, Osmanlı’yı hatırlatan kavramları dilden çıkarmaktır.
Dinimize mesafeli bir din kültürü ve ahlak bilgisi dersi var, son yıllarda nispeten bir düzelme var, ama yeterli değildir. Siyerünnebi ve Kur'ani Kerim dersi bütün müslüman çocuklarına zorunlu ders olarak verilmeli. Çocuğunun bu dersi almasını istemeyen dilekçe verebilir.
Tarihimizi yabancılar yazmış kahramanı hain, haini kahraman gösteriyor, bu ülkedeki iç huzurun bozulmasında en büyük sebeplerden biri T.C.İnkılap Tarihidir, o kadar ki içeriği çarpıtılmış bilgilerle dolu.
Kültürümüzü yaşamaktan hicap duyuyoruz. Okula giden özellikle kız çocuklarımız yavaş yavaş açılıyor, alttan üstten soyunmayı bir başarı sayıyor. Bir de bakıyoruz ki bu soyunma ruhuna da sirayet etmiş, özüyle kavgalı bir hale gelmiş.
Aslında insanı insan eden bu dört değerdir, diğer dersler hayat sofrasında mezeden ibarettir. Fen ve Matematik öğretmekle adam yetişmez, elbetteki Tabii ilimler de öğretilmeli, Allah'ın yeryüzünde icra ettiği sünetüllahın avantajlarından yararlanılalıdır, ama onlarla insani kamil yetişmez, o bilgiler sadece dünya işlerine yarıyor. İnsan ise hem madde hem mana ile olgunlaşır.
Sen gel bu insani ve islami değerlere kapını kapat, sonra da vatandaş bir şey bilmiyor diyerek alay et, bu haktan reva mı?
Bir defasında bir taziyede bir hoca efendi fatihayı hızlı okuyup elini yüzüne götürenlere kızarcasına bir uyarıda bulundu, ben bu uyarıyı yerinde bulmadım ve mikrofonu alıp şu cümleyi kullandım “ben hazirundan özür diliyorum, biz size Fatiha’yı mı öğrettik ki, düzgün okumanızı bekliyoruz hakkınızı helal edin” dedim
Ben meslek hayatımda muallimdim, biz sınavlarda öğretmediğimiz konulardan soru soramazdık, doğru olanı da bu değil mi?
Ah ki ne ah! ne yapalım, devlet bu ladini sistemi önümüze yem olarak atıyor, biz de bu gıdadan aldıkça midemiz bulanıyor, ama buna dur da diyemiyoruz.
Bu çarpık sistemde yetişen vatandaşlarımıza şu soruyu bu soruyu sorarak onu küçük düşürmeye hakkımız yoktur. Biz vatandaşa ne öğretmişiz ki neyi soruyoruz?
Dert çok bu kadarla yetinelim.
Vesselam