Sosyal devlet, vatandaşını aç ve açıkta bırakmayan devlettir. Bundan 50 yıl önce kim fakir, kim zengin biliniyordu, fakir ile zengin arasında oluşan dayanışma ile bir nevi açlık sorunu giderilebiliyordu. Ayrıca bu gün fakirlik ve zenginlik kriteri değişmiş; o gün Buzdolabı, Çamaşır makinesi, Fırın gibi ihtiyaçlar yoktu, bir yıllık zahiresi olan fakir haline şükür ediyordu. Bu gün öyle mi?
Bu gün zenginler ve fakirler farklı semtlerde yaşadıkları için aralarındaki dayanışma da azaldı. Ben sahadan haberdar bir vatandaş olarak bakıyorum; muhtarlarda, sivil toplumda, siyasi partilerde bir sürü fakir fukara listesi var. Ayrıca kendi halinde olup kimsenin haberdar olmadığı fakirler de var. Eğer minnetsiz ve ayırımsız fert başına fakir vatandaşlarına asgari düzeyde belli bir miktar katkın olmuyorsa devlet olarak vay halinize!
Bir yandan Kızılay, diğer yandan Kaymakamlıklardaki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu, ayrıca belediyenin Sosyal Yardımlaşma birimi olmasına rağmen bir de ne görelim vatandaşların bir kısmına uğrayan yok. Bazı göz açık vatandaşlar birkaç kalemden yardım alırken bazılarına da yardım ulaşamıyor. Bu bir koordinasyon eksikliğinden kaynaklanıyor ve bu koordinasyonu sağlayabilecek olan da devlettir.
Ben Ak partide Sur ilçesi belediye başkan aday adayıydım, 40 maddelik eylem planım vardı, bunlardan bir şuydu; yardıma muhtaç vatandaşlarımın bir yıllık gıda ihtiyacını bir defada vermeyi taahhüt ediyordum. Çünkü siz aç insana; “hele bir az sabret bir hafta sonra size uğrarım” diyemezsiniz. Ayrıca aç insanın kimliğini soramazsınız, ne demişler “bir belde de aç insan varsa o beldenin yöneticilerinde sıkıntı var” artık bu sıkıntı kavramının içini siz doldurun.
Geçende hanımla birlikte Sur içinde bir fakire gıda paketi götürdük, evde erkek yok diye ben ev gitmedim.
Kadıncağızın kocası ceza evinde, anne baba ölmüş, üç çocuğu ve üç kardeşiyle yaşıyor, işte bu durumda devlet fert başına asgari geçim ihtiyacı kadar minnetsiz ve ayrımsız katkı vermesi lazım. Evde 7 kişi yaşıyorsa en azından 14 bin lira bu aileye ulaşmalıdır diye düşünüyorum. Görüyorsunuz devletin imkanları her geçen gün artıyor, ama devletin ilgili kurumları eş güdümlü ve iş birliği içinde çalışmadığı için böyle sıkıntılı durumlar yaşanabiliyor.
Aslında gayretli, şerefli, halkını düşünen insanlara belediyeleri verebilseydik bu sorunların %51’i kendiliğinde çözülmüş olurdu. Sur belediyesi halka ucuz fiyata yemek veren lokanta açıyor, kim bilir buralarda kimler yemek yiyor? Bir ailenin çoluk çocuğunu alıp buraya yemek yemeye gitme durumu söz konusu olmadığına göre bir kesim zibidiler buradan otlanıyor demektir. Bu terör ve taraf siyaseti vatandaşı perişan etti. Vatandaş körü körüne bu DEM partisine oy verip belediyeleri onlara teslim ediyor, onlar da yetkiyi alır almaz Kandilin talimatları dahilinde iş yapıyorlar.
Beşikten mezara kadar vatandaşın hizmetinde olması gereken belediye küçük bir azınlığın azgın fikirlerine hizmet ediyor. Yani bu belediyeler Ak partiye verilse bu bakış açısıyla yine bir yere varamayız, düşün vatandaşın gözü belediyeye adam sokmakta, vatandaşın payına gelen parayı yandaşlarına peşkeş çekmektedir.
Kısacası bu kadar zenginlik içinde vatandaşımın gözü yardım kolisindeyse burada bir sıkıntı var, bu sıkıntıyı giderecek olan da devlettir. Bir ilçenin belediye başkan adayı Ankara’da belli oldukça iflah olamayız, partinin ilçe danışma kurulu üç aday belirleyip genel merkez bu üç kişinden birini seçtiği gün bazı sorunlarımız kendiliğinden hal olacak diye düşünüyorum. Bakıyorum partiler her geçen gün devletten daha merkeziyetçi oluyorlar. Tabi bu da hayatın kalitesini düşürüyor.
Bu şartlarda dahi zoruma giden şey vatandaşlarımın yardım kolisine muhtaç olmasıdır. Koli yardımında ne var? Vatandaşın ihtiyacı ile kolinin içindekiler örtüşüyor mu? Gıda yardımı dışında vatandaşın başka ne ihtiyacı var? Bu soruların cevaplarını tam bilemediğimiz için gönlümüz rahat değildir.
Benden söylemesi.