Bugun...


Ayşeli Polat

facebook-paylas
NOEL BABA BİZİM NEYİMİZ OLUYOR?
Tarih: 24-12-2023 12:02:00 Güncelleme: 24-12-2023 12:02:00


Bir hafta sonra yeni bir yıla giriyoruz. 6 Şubat’ta 11 ilimizde yaşanan deprem ile sarsıldığımız; nice canları toprağa verdiğimiz; dünyanın faniliğini, mülkün yalnız Allah’a ait olduğunu iliklerimize kadar hissettiğimiz; millet olarak yekvücut olup kenetlenmiş, birlikte yaralarımızı sarılmışken 7 Ekim’de İsrail’in Gazze’yi bombalamasıyla yerle bir olduğumuz 2023 yılını her şeyiyle geride bırakıyoruz. 

Bilmem farkında mısınız, 6 Şubat’ta enkazın altından cansız bedeni çıkarılanlardan biri biz olabilirdik. Ya da enkazın altından canlı çıkıp kolu, bacağı kesilen, tekerlekli sandalyeye mahkûm olan binlerce kişiden biri olabilirdik. Belki bunların hiçbiri olmazdı, lakin o gece bütün ailemizi, sevdiklerimizi kara toprağa ellerimizle koyabilirdik. Ya da dünyanın en azılı, en merhametsiz, en gözü dönmüş devleti olan İsrail, Gazze’ye değil de bize saldırabilirdi. Bugün sinema salonunda film izliyormuş edasıyla izlediğimiz vahşetin başkahramanı olarak o zulme maruz kalan kişilerden biri olabilirdik. Fakat bunlardan hiçbiri olmadık. Çünkü Allah bizim biraz daha yaşamamızı, 2024 yılını görmemizi istedi. 

6 Şubat’ta şehit olan, sakat kalan, sevdiklerini kaybeden kişiler canlarıyla, mallarıyla, evlatlarıyla imtihan olurken, biz de zor durumdaki kardeşlerimize karşı takındığımız tavırla, yaşananlardan ders alıp almadığımızla imtihan olduk. 7 Ekim’den beri devam eden saldırılarda, evlatlarının cansız bedenine sarılan, aç susuz bırakılan, hastanelerde bile can güvenliği olmayan Gazzeliler korkuyla, açlıkla, canlarından, mallarından ve ürünlerinden eksiltilmekle sınanırken, onların Allah’a tevekküllerine, teslimiyetlerine, imanlarına an be an şahitlik eden bizler de imanımızı gözden geçirip geçirmediğimiz hususunda denendik. Bu süreçte imtihanı onlar mı yoksa biz mi kazandık bilmiyorum. Lakin şu bir gerçek ki, hâlâ hayatta olduğumuza göre demek ki Rabbimiz, kendisine kul olma, rızasını kazanma, af dileme hususunda  bize bir fırsat daha verdi. Bütün hayatı rıza yolunda geçen, hesaba çekilmeden önce kendini hesaba çeken ve bize de ömür muhasebesini tavsiye eden Efendimiz (a.s)’in yolundan gitme, onun ayak izlerini adım adım takip etme hususunda bize biraz daha mühlet verdi. 

Pekiyi 6 Şubat depreminden ve 7 Ekim’den beri devam eden zulümden ders çıkardık mı? Mülkün kime ait olduğunu idrak edip ibret aldık mı? Allah’tan başka kimseden korkmayan tevekkül abidesi Müslümanları görüp imanımızı gözden geçirdik mi?

Yoksa gözümüzün önünde cereyan eden bu kadar vahşete gözümüzü kapatıp yılbaşı telaşına mı girdik? Yoksa her gün ekranlarda gördüğümüz paramparça olmuş çocuk cesetlerini görmezden gelip, İslam Türk kültüründe asla yeri olmayan Hıristiyanlara ait bir âdeti kutlamak için fellik fellik çam ağacı mı arıyoruz? Yoksa albenili mağazaları gezmek, cafcaflı vitrinleri izlemek hoşumuza mı gidiyor? Yoksa o gece için hindi çiftliklerini dolaşıp kuruyemiş mi stokluyoruz. Yoksa ellerine fırsat geçse bizi bir kaşık suda boğacak insanların yaşayışını taklit için renkten renge mi giriyoruz?

Ah be güzel kardeşim! Hıristiyanlar bu geceyi neden kutluyor biliyor musun? Gençlerimizi çıplaklığa ve fuhşa alıştıran filmlerle, kadınlarımızı aldatmaya sürükleyen dizilerle, ailemizi tarumar eden reklamlarla kazandıkları zaferin kutlaması bu. 

Burnunu göstermekten utanan ninelerden, Tik Tok çekip göğsünü açarak para kazanan torunlar var etmenin kutlaması bu. Helal bir liranın haram bin liradan daha tatlı olduğunun bilincinde, bereketin en büyük zenginlik olduğunu idrak eden insanlardan, üç kuruş için birbirini boğazlayan, şerefini, haysiyetini, namusunu satan torunlar var etmenin sevinci bu. 

Bir göz odada 7 çocuk büyüten ana-babayı, 3+1 daireye sığdıramayıp huzurevine bırakan canavarlar var etmenin kutlaması bu. Birbirinin külüne muhtaç komşulardan, bir iğne bile emanet edemeyecek kadar güvenilmez komşular var etmenin kutlaması bu. 

Harama girme endişesiyle kese kâğıdının ağırlığını hesaplayıp, sattığı meyveyi öyle fiyatlandıran esnaftan, sattığı tavuklar ağır gelsin diye iğneyle hormon veren esnaf var etmenin neşesi bu. 
Kocasını, sırtını yasladığı dağ bilen kadınlardan, “Özgürüm, kimseye ihtiyacım yok” diyen, saygısızlığı özgüven zanneden kadınlar var etmenin kutlaması bu. Karısını, Allah’ın emaneti olarak gören erkeklerden, en küçük tartışmada bıçaklayan, döven, öldüren erkekler var etmenin sevinci bu. 

“Gören gözün hakkı var” diyen, pişirilen bir şeyin kokusu gitmesin diye kılı kırk yaran kadınlardan, yediği her lokmayı sosyal medyada paylaşan görgüsüz ve düşüncesiz kadınlar var etmenin kutlaması bu.  Kendisi için istediğini komşusu, arkadaşı, akrabası için de isteyen bir toplumdan, “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” diyen bencil bir toplum var etmenin kutlaması bu.

Hıristiyanlar bu geceyi neden kutluyor biliyor musun? “Eti, kemiği senindir” diyerek disiplin ve eğitim için bir öğretmene emanet edilen, hocasının atının ayağından kaftanına sıçrayan çamuru şeref belleyip “Öldüğüm zaman bu kaftanı böylece sandukamın üstüne koysunlar.” diye vasiyet eden öğrencilerden, saygısızlıkta level atlayan, hocasına olmadık küfürleri eden, hızını alamayıp bıçaklayıp öldüren öğrenciler var etmiş, bunu kutluyor. 
Büyük dedelerinin mezar taşlarındaki yazıları okuyamayacak kadar cahil, kendi dilini unutan, kendi diline yabancı bir nesil var etmiş, bunu kutluyor. 600 sene dünyaya adaletle hükmetmiş bir imparatorluğu, yedi düvel methederek anarken, tarihi zaferlerle ve seferlerle dolu ecdadını kendi torunlarına “zevk düşkünü” olarak tanıtmış, savaştan savaşa koşan dedelerini, haremden hareme koşan uçkur düşkünü insanlar olarak bilen torunlar var etmiş, koca bir nesli, kendi yazdığı yalan bir tarihe inandırmış, bunu kutluyor. 

Paramparça olmuş kıyafetler ve çarıklarla, bir gün aç, bir gün tok, cansiperane savaşıp şehit olan, gene de vatanı terk etmeyen dedelerden, doyumsuz, şükürsüz, en küçük bir sendelemede “Bu ülkede yaşanmaz. Tası tarağı toplayıp gitmek lazım” diyen torunlar var etmiş, bunu kutluyor. 

Eşi geldi zannıyla başı açıkken kapıyı açan, bir yabancıyla karşılaşınca şok geçiren, namahrem biri gördüğü için saçlarını kökünden kazıtan nenelerden, göbek deliğini göstermeyi maharet sayan torunlar var etmiş, bunu kutluyor. 

Düşünsene, Çanakkale’de senin askerinle omuz omuza savaşmış, senin topraklarında şehit düşmüş, senin şehitliğine gömülmüş onlarca Gazzeli varken, bu milletin evlatlarına, soykırıma uğrayan Gazzeliler için “Elin Arabı” dedirtmiş, “Ben Türküm, benim Filistin diye bir meselem yok!” dedirtmiş, bu az bir şey midir? Kutlamayı hak etmez mi? 

Senin evinde, senin elinde yetişmiş evladını sana yabancı, sana düşman etmiş, bu başarıyı kutluyor. Tecavüze uğrar korkusuyla, artık çocuğunu tek başına bir parka gönderemiyorsun, kimseye emanet edemiyorsun. Elinden ve dilinden emin olunması gereken Müslüman bir ülkede güvensiz bir toplum var etmiş, bunu kutluyor. 
Çanakkale savaşında gazi olan, 1991 yılında İngiltere'ye Anzak törenlerine gittiğinde, İngilizlerin “Bütün gazileri tekerlekli sandalyeye bindiriyoruz. Sizi de bindirelim” teklifini “Ben Türk'üm, tekerlekli sandalyeye binmem, yürürüm” diyerek reddeden, kendisine para vermek istediklerinde kabul etmeyen, zorla verdikleri 10 poundu ortadan ikiye bölüp “Yarısı sende yarısı da bende hatıra kalsın” diyen onur abidesi dedelerden, biraz daha fazla kazanmak için kırk takla atan, çektiği videolarla kendini rezil eden onursuz torunlar var etmiş, bunu kutluyor. Pekiyi sen neyi kutluyorsun?

Hıristiyanlar bu geceyi neden kutluyor biliyor musun? Sadece dini İslam diye düşman oldukları Müslümanlara yaptıkları zulüm ve tecavüzlerin kutlaması bu. Müslümanları dünya liderliğine değil de, dünya köleliğine sürükleme peşinde olduklarının kutlaması bu. İslâm birliğini yok sayıp, Avrupa ve haçlı zihniyetini dünyaya yayma isteklerini haykırıyorlar her Noel’de. Duymuyor musun? İslâm ülkelerini birbirine düşürüp; dünya hâkimiyetini kendi ellerine geçirme ve Müslümanları sömürme arzularını dile getiriyorlar kadeh tokuştururken. Mazlumların akan kanlarının üzerine yeni bir dünya inşa etmek gayesiyle kutlama yapıyorlar. Onlar, kendi zulüm çarklarını çevirmek, başarılarını kutlamak için eğlenip dans ederken; “Hangi dindensin?” diye sorulduğunda “Müslüman’ım” cevabını veren büyük bir kitlenin de böyle bir geceyi kutlaması gerçekten garip değil mi?  

Küfür kervanının yolcuları, bizim Cuma ve bayram sevincimizi paylaşıyorlar mı? İbadet ederken Kâbe’mize yöneliyorlar mı? Onlar nasıl bizim kutsal değerlerimize uzak duruyorlarsa, bizim de Müslümanlar olarak onların özel gün ve gecelerine uzak durmamız gerekmez mi?

Şunu asla unutmayalım. Biz ne yaparsak yapalım onları asla memnun edemeyiz. Bu gerçeği bizzat Rabbimiz Bakara Suresi’nde şöyle bildiriyor:
وَلَن تَرْضَى عَنكَ الْيَهُودُ وَلاَ النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ قُلْ إِنَّ هُدَى اللّهِ هُوَ الْهُدَى وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءهُم بَعْدَ الَّذِي جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللّهِ مِن وَلِيٍّ وَلاَ نَصِيرٍ
“Ne Yahudiler, ne de Hıristiyanlar onlara tabi olmadıkça asla senden razı olmazlar. De ki; Gerçek yol ancak Allah’ın yoludur. Sana gelen bunca ilimden sonra onların hevalarına tabi olursan bir daha Allah’tan sana hiçbir dost ve yardımcı yoktur.”

Bugünlerde Noel çılgınlığı her yerde kendini gösteriyor. Medyada, caddelerde, sokaklarda, mağazalarda. Özellikle büyük şehirlerde mağazaların vitrinlerine bir bakın. Rengârenk çam ağaçları, Noel baba kostümleri vitrinleri süslüyor. Bu insanlara şunu sormak istiyorum. “Allah aşkına Noel baba bizim neyimiz oluyor?” Noel Baba dedikleri kişi, bir Türk büyüğü mü? Bir İslam âlimi mi? Yoksa dünya çapında çığır açmış, çağ açıp kapatmış bir Türk komutanı mı? Bizim onlarca Türk büyüğümüz, İslam âlimimiz, komutanımız varken, neden bize yedi kat yabancı birinin peşinden gidiyoruz ki? İşte “kültürel istila” denilen şey tam da budur. Çünkü ülkeleri işgal etmek için topa, tüfeğe gerek yoktur. Bir ülkeye, atalarından miras kalan kültürünü unutturup kendi kültürünü benimsetebiliyorsan o ülkeyi işgal etmişsin demektir. Hatta kültürel istila, topla, tüfekle işgal etmekten daha etkili bir işgal çeşididir. Çünkü bir ülke canla başla savaşarak kendini fiziki işgalden kurtarabilir. Ama kültürel istilaya uğramış bir ülke ne yaparsa yapsın köle olmaktan kurtulamaz.

Rica ediyorum, yılbaşını kutlarken şöyle bir dönüp kendinize bakın! Bu halinizle kime benziyorsunuz? Sonra da dininizin Peygamberi Hz. Muhammed’in sözünü hatırlayın. “Kim (şekil ve amelde) bir kavme benzemeye çalışırsa, o da onlardandır” İnsan; ancak sevdiğini, takdir ettiğini, değer verdiği kişiyi taklit eder, öyle değil mi? Madem öyle, ben niye gidip bir Hıristiyan’ı taklit edeyim ki? Bana, hesaba çekilmeden önce kendimi hesaba çekmem, amellerim tartılmadan önce kendi amellerimi tartmam ve af dilemem için fırsat olarak verilen bir geceyi neden günahlarla kirleteyim ki? Belki de bu gece, bu dünyadaki son gecem olacak, kjm bilir. Öldükten sonra yaptığım hataları telafi etmeye fırsatım da olmayacak. “Yarın tövbe ederim, yarın ibadete başlarım” diyorsun ya.  Dostum, belki tövbe etmeye fırsatın olmayacak.

Farkında mısınız, bir yaş daha ihtiyarladık. Ömür takviminden bir yaprak daha düştü. Yani ölüme biraz daha yaklaştık. Elimizde bir dakika hatta bir saniye sonra ölmeyeceğimize dair bir garanti belgemiz var mı? Yok. Öyleyse hadi gelin geçmiş yılımızın muhasebesini yapalım. Acaba 2023 yılını kârda mı yoksa zararda mı kapattık? Bunu düşünelim. 

Konu ile alakalı güzel bir menkıbe aklıma geldi: “Yılın son günü yaklaşırken, adamın içi içine sığmıyormuş. Her yıl olduğu gibi, bu yılbaşını da doya doya yaşayacakmış. Torunlarına hediye aldıktan sonra evine dönüp, sabaha kadar televizyon seyredecekmiş. İçki stokunu, her ihtimale karşı sabahtan tamamlamış ve iç cebindeki yassı şişeye daldırdığı küçük bir borucukla, şimdiden demlenmeye koyulmuş. Bilet gişesi önünde uzayıp giden kuyrukta da aynı işi yaparken, insanları çift görmeye başlayıp “Anlaşılan kafayı bulduk!”  demiş. Sıra kendisine geldiğinde, birinin omzuna dokunduğunu hissetmiş. O tarafa dönüp gözünü bir kaç kere kırpıştırmış. Fakat o kişiyi, her nedense çift değil de gölge halinde görüyormuş. İçkiyi fazlaca kaçırdığını düşünürken, gölge kendisine biraz yaklaşıp “İyi bir hayat için, size bir ömür boyunca şans tanındı. Ama o şansınızı kullanamadınız ve yıllar yılı aynı kötü şeylerde direndiniz, artık yeter, hemen gidiyorsunuz!” demiş. Adam keyfini bozan bu gölgeyi yerden yere vurmak için elini uzattığında, ona bir türlü değememiş. “Bu da mutlaka içkinin işi” diye düşünmüş. Sonunda birazcık alttan alarak “Sıramı vermem!” demiş. “Bir piyango bileti alacağım, bana da çıkabilir, hem de bugün yılın sonu değil mi?” Gölge “Sıranın sizde olduğundan hiç şüphem yok!” demiş, “Sadece bir noktada yanıldınız. Sizin için yılın sonu değil, yolun sonudur, haydi buyurun gidelim!”  

Evet güzel kardeşim, unutmayalım ki yılın son gününde bize Azrail de konuk olabilir. Öyleyse sayılı ömür senelerinin birinin daha bittiği, ölüm denen kesin akıbete biraz daha yaklaştığımız, gençlik günlerinin tükenip, ihtiyarlık demlerinin geldiği, siyah saçlardaki akların sayısının arttığı yılbaşı gecelerinde, sefalete ve sefahate düşmek yerine; ötede yüzümüzü ağartacak amellerle daha çok meşgul olmamız gerekmez mi?  Zira bu hızlı gidiş, kabul etseniz de etmeseniz de kabre doğru, ahirete doğru bir gidiştir. Hakkın rızasının kazanıldığı bir ömür temennisiyle…

AYŞELİ POLAT

 



Bu yazı 1145 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI