Tweet |
Ülkemiz yer altı, yer üstü zenginlikleriyle emsaline az rastlanan bir ülkedir.
Yer altı madenleri, fiziki coğrafyası, bir yarım ada oluşu, güneşten yeterince faydalanması Allah’ın bize özel lütfüdür. Stratejik konumu da öyle.
*Yunanistan bizim beş katımızdan fazla deniz yollarından yararlanıyor, o sözde milliyetçilerin kaç tanesi bunu dert edip “neden Ceyhan’dan Hoppa’ya yolcu ve yük gemilerimiz yok.” diyor. Halbuki deniz yolu güvenilirdir, dinlendiricidir, yol ve tekerlek sorunu yoktur, kaza riski azdır değil mi?
Ben Kimya hocasıyım sen maden envanterini bana sor;
Yıllar önce The Time dergisinde okumuştum, “Türkiye 160 milyon vatandaşı besleyebilecek kapasitededir.” tabi besleme dedikleri şu anda bizim yaşadığımız tarzdan öte bir yaşam biçimini kast ediyordu.
Peki biz ne yapıyoruz?
Tanrı tanımaz olan şu Kemalist sistemin eteklerine yapışmışız,
Kürt vatandaşlarımızla adalet ölçüsü içinde barışmayı beceremiyoruz,
İslam toplumuyuz, İslam hukukundan faydalanmayı bilmiyoruz.
Zaten bu üç sorunla yaşamamız bu sefil hayatı yaşamamız için yeter de artar. Derken hem dünyamız hem ahiretimiz murdar oldu, toplum olarak her geçen gün cehenneme doğru yuvarlanıyoruz. Neymiş efendim zenginleşmişiz, maddeten bir zenginlik görünüyor;
*Manevi açıdan ne durumdayız diye soruyor muyuz?
*Bu dünyaya hoplamaya zıplamaya mı geldik?
*Müslüman bu kadar defolu olur mu?
Güya önümüzde bir sivil anaysa çalışması var, şimdiden birileri tutturmuş “ilk dört maddeye dokunamazsınız” diyor. Gel de bu ülkede huzur bul, kimisi bununla Türkçülük peşinde, kimisi de Atatürkçülük peşinde, bu iki akım da ülkenin sosyal ve siyasi barışına takoz koyuyor.
İstiklal Marşımız Korkma! diye başlıyor bu ülkede bir çok insana korku hakim, kimin kimden korktuğunu bilemiyoruz, Marşta; “Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal” diyor, benim askeri ve mülki erkanım heykelin önünde saygı duruşu gösteriyor. Bunu Atatürk’e bağlayan şaklabanlar da var. Atatürk’ün ölümünden 17 yıl sonra Anıtkabir'i yapan karanlık ruh var ya bu milletin öz düşmanıdır.
Gelelim sosyal adalete, bakıyoruz orada da ciddi sıkıntılar var, buyur kimi emekli 10 bin alırken kimisi 70 bin alıyor, bu kadar fark akılla izah edilir mi? Efendim genel Müdürlük, Valilik, Vekillik yapmış, yahu zaten o zaman da bir eli yağda bir eli bağda yaşıyordu, şimdi niye bu kadar yüksek maaş alıyor acaba?
Ayrıca lokal bir hadise üzerinde meseleyi ele almak istiyorum.
Malum Gabar Dağı ve havalisinde petrol kuyuları açılıyor, petrolü de kaliteli bir petrol. Şırnak’ta yaşayan insanımızın ne kadar fakirse bir o kadar da mert ve merhametli olduğunu gören biliyor.
*Ülkenin huzur ve selameti için,
*Vatandaşa bir huzur ve güven kazandırmak için,
*Vatandaşlık aidiyetini takviye etmek için, bu petrol gelirlerinin en az %10’u direk aile reislerine evdeki nüfus sayısına göre verilse fena mı olur?
Orada bir çalışana ihtiyaç olursa arazi hangi köyün sınırları içindeyse öncelikle çalışan kimseleri oradan temin etmek, traktör ve benzeri iş makinelerini, servis arabalarını ihtiyaç olursa yine onlardan faydalanmak, onları faydalandırmak en doğrusu değil mi?
Düşünün sizin tapulu arazinizde petrol çıkıyor, sizin çalışabilecek gençleriniz var, işe yaracak traktörünüz var, ama başka yerden bunlar temin ediliyor, bu ne kadar doğru bir karardır siz düşünün.
Kardeşim gelin insanımıza güvenelim, birbirimize kardeşçe muamele edelim, şu bölücülük fobisinden kurtulalım. Kürtlere kalsa bu ülkenin bölünmesine müsaade etmezler, 4 milyon Kürt İstanbul’da yaşıyor, 14 milyon Kürt de Fırat nehrinin batısında ve sahillerde yaşıyor, bu ülkeyi kimse bölmez/bölemez, yeter ki şu Türkçülük ve Atatürkçülüğü millete dayatmayalım.
Gelin 23 Nisan 1920’de dualarla açılan ve “ve emruhum şura beynehüm(onların işleri aralarında istişareyledir)” ayeti kerimesinin atmosferinde faaliyet gösteren meclisin ruhu ile barışık, İstiklal marşından ilham alan, Veda hutbesiyle uyumlu bir hukuk sistemiyle yaşayalım, göreceksiniz hayatın tadı bir başka olacak.
Benden söylemesi.