Tweet |
“Peygamberlerin ve sahabilerin kıymetli misafirleri, kıymetli hazirun, hepinizi saygıyla hürmetle selamlıyorum,Peygamberler ve Sahabenin yaşadığı bir memlekette, bize yaşama imkânı veren Rabbime sonsuz hamd-u senâlar olsun.
Diyarbakır, binlerce yıllık kadim Mezopotamya kültürünün, 12.500 yıllık tarihi geçmişine sahip, en güzel kadim şehirlerinden biridir. Yüzyıllar boyu çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapmış, kültürel ve manevi ruhu yüksek bir coğrafyanın adıdır.
Diyarbakır, çok erken dönemlerde, Hz. Peygamber’in vefatından 7 yıl sonra, miladi 639 yılında İslam ile tanışmış bir şehirdir. Onu, diğer şehir ve beldelerden ayrıcalıklı bir konuma getiren ise, Diyarbakır’da metfun bulunan peygamber ve sahabe kabirleri ile makamlarıdır. Bu kadim toprakların en önemli özelliklerinden biri, Mekke ve Medine’den sonra, dünyada en çok sahabe barındıran şehirlerden biri olmasıdır.
Diyarbakır’ın, sahip olduğu manevi zenginliğin değerini, halen birçoğumuz tam olarak farkında değiliz. Oysa tarihte bu şehre gelenler, mübarek, kutsal bir beldeye geldiğinin bilincinde olarak davranırlardı. Abdestsiz gezilmeyen şehir olarak bilinen, surlarının kapısında çeşmelerin bulunduğu, abdest alınmadan şehre girilmediği bu mübarek şehir için, Mevlana Halid-i Bağdadi; “Bu topraklarda o kadar çok sahabe var ki; Ben bu topraklara basmaya hayâ ediyorum” demiştir.
Merhum Mehmet Akif’in dediği gibi;
“Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı,
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.”
Kur’an-ı Kerim’de ismi geçen 25 peygamber içinde ikisi; Elyesa’ ve Zülkifl peygamberler ile altı peygamber ve üç peygamber makamının bulunduğu Diyarbakır, “Peygamberler Şehri” dir.
Kur’an-ı Kerim’de her millete mutlaka, kendi içinden seçilen bir peygamber gönderildiği bildirilmiştir. Hadis-i Şeriflerde de 124 bin peygamberin gönderildiği rivayet edilmiştir.
Diyarbakır’da metfun bulunan peygamberler; 1-Hz. Zülkifl, 2-Hz. Elyesa’, 3-Nebi Harun-ı Âsafi, 4-Nebi Hallâk, 5-Nebi Harut ve 6-Enüş peygamberdir. Hz. Enüş Peygamber’in kabri Ergani’de, diğer peygamber efendilerimizin kabirleri ise Eğil ilçemizdedir.
Ayrıca Diyarbakır’da üç peygamberinde makamı vardır. Bunlar;
1-Hz. Zülkifl’in makamı; Ergani makam dağında, kabri ise Eğil’dedir.
2-Hz. Yunus’un makamı; fiskaya’dadır.
3-Hz. İlyas Peygamber’in makamı da Dört ayaklı minarenin aşağısında, Arapşeyh Cami arkasında bulunmaktadır. Yıkık sinagog olan bu yerde, Hz. İlyas’a peygamberlik görevi verilmiştir. Yani, vahyin indiği, Cebrail’in indiği yerdir.
Kıymetli misafirler,
Peygamber şehri olan Diyarbakır’ın Eğil ilçesinde, 1995 yılında dünya tarihinin ilklerinden olan bir olay yaşandı. Kur’an-ı Kerim’de isimleri geçen, Hz. Elyesa’ ile Hz. Zülkifl peygamberin kabirlerinin nakilleri gerçekleşti. 1995 yılında Dicle Nehri üzerinde Dicle Barajı yapılması kararı alınmıştı. Bunun üzerine Eğil ilçe kaymakamı Selim Çapar Bey, ilçe müftüsüne peygamber efendilerimizin Dicle Nehri kıyısında bulunan kabirleri, baraj yapıldığında baraj suyu altında kalacağını, bu hususta ne yapabiliriz? diye sorar. İlçe müftüsü kabirleri nakledelim der. Peki, kabir nakli İslam’a göre caiz midir? Müftü Bey, bazı şartlarda caiz olduğunu, geçmiş tarihlerde kabir nakilleri yapıldığını anlatır. Bunun üzerine Vakıflar Genel Müdürlüğüne, Diyanet İşleri Başkanlığına gerekli yazışmalar yapıldıktan ve gerekli izinler alındıktan sonra, dokuz kişilik bir “yeminli heyet” kurulur. Bu heyetin gözetiminde ve gerekli güvenlik önlemleri alındıktan sonra, 13-14 Eylül 1995 tarihinde Elyesa’ Peygamber, 15-16 Eylül 1995’de Zülkifl Peygamber’in kabirlerinin nakilleri yapıldı. Kabirler kazıldığı zaman, her iki peygamberinde naaşları sapasağlam, bedenlerinin çürümediği görüldü. Bu ilginç, harikulade olaydan sonra, ulusal gazetelerde “Üç Bin Yıllık Mucize” başlığı ile haber yapıldı.
Sahabenin kıymetli misafirleri,
Sahabe şehri olan Diyarbakır, asr-ı saadette, çok erken dönemlerde, Resulüllah’ın vefatından sadece 7 yıl sonra, içlerinde aşere-i mübeşşereden, cennetle müjdelenen sahabininde bulunduğu, bir sahabe ordusu tarafından fetih edildi. Bu fetih başka beldelerin fethinin de müjdecisi oldu.
Fetihten sonra Müslümanlar, fethin sembolü olarak sinagogtan çevrilme Mar Toma kilisesini ibadethane olarak camiye çevirdiler. Bunu dışında, şehirdeki gayri müslim halkın örf, adet, din ve dillerine yönelik hiçbir müdahalede bulunmadılar. Günümüze kadar kiliseleri açık kalmış, dinlerini ve dillerini de muhafaza etmişlerdir.
Diyarbakır fethine gelen 8 bin kişilik ordunun içinde, bin civarında sahabe bulunmaktaydı. Fetihten sonra, kaynaklara göre buraya şehid sahabilerin dışında, 500 sahabe ve tabiin bırakılmıştır. Resûlullah’ı göremeyip, İyâd b. Ğanm, Hâlid b. Velîd, oğlu Süleyman ve beraberlerindeki yaklaşık bin civarındaki sahâbeyi görüp, İslâm'a kapılarını açan “Peygamberler Şehri” Diyarbakır, en hayırlı üç neslin (sahâbe-tâbiîn-etbâu’t-tâbiîn)’i görüp yaşadığı için, sahabe ve tâbiîn şehri olmuştur.
İslam tarihinde bir dönüm noktası olan Diyarbakır Fethi, İslam’ın Anadolu’ya açılan ilk kapısıdır. Bundan dolayı Diyarbakır, sahabenin öğrencisi, Anadolu’nun da öğretmenidir. İmam Şafii; “Eli kalem, kâğıt tutan herkesin, İmam-ı Azam’a minnet borcu vardır” diyor. Bizde diyoruz ki, Anadolu’da bulunan tüm Müslümanların Diyarbakır’a minnet borcu vardır. Çünkü İslam’ın Anadolu’ya açılan ilk kapısı Diyarbakır’dır.
Bir memleket düşünün, fethini gerçekleştiren sahabe, girdiği hiçbir savaşı kaybetmeyen, Resulüllah tarafından, “Seyfullah”, Allah’ın kılıcı unvanına sahiptir.
Bir memleket düşünün, fethine gelen binlerce sahabenin olduğu ordunun içinde, Resulüllah’ın en yakın arkadaşları, aşere-i mübeşşereden, cennetle müjdelenen sahabe vardır.
Bir memleket düşünün, ilk valisi sahabedir. Tarihte, Diyarbakır’ın dışında Anadolu’nun hiçbir yerinde sahabe valilik yapmamıştır.
Bundan dolayı Diyarbakır fethi, Müslümanlar arasında “Fethu’l-Futuh” (fetihlerin fethi) unvanını almıştır.
O sahabeler ki, Kur’an-ı Kerim’de, Tevbe Suresi’nde; “Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O’ndan razı olmuşlardır” iltifatına mazhar olanlardır.
Hâlid b. Velid, İyâd b. Ğanm ve arkadaşları, tarihin eşine az rastladığı şahsiyetlerdendirler. Tarihe şan ve şerefle dolu izler bırakmışlardır. Bu izleri günümüz nesillerine taşımak ve genç nesillerin onları tanımasını sağlamak, eli kalem kâğıt tutan herkes için bir vefa borcudur. Ben buraya gelen binlerce sahabeden, sadece sur kapılarından sorumlu dört komutanın ismini zikretmek isterim. Bunlar;
Mardin Kapı’dan sorumlu komutan Iyad b. Ğanm: el-Cezire’nin Fatihi, Başkomutan, Arapların en cömerdi. İnfakıyla nam salmış olan İyâd, “Kendisinden bir şey istenildiğinde men etmeyen cömert adam” diye tanınmıştır.
Urfa Kapı’dan sorumlu komutan Said b. Zeyd: Cennetle müjdelenen, Aşere-i Mübeşşere’den, Hz. Ömer’in kayınbiraderi ve amcasının oğlu olan sahabi.
Dağ Kapıdan sorumlu komutan, Muaz b. Cebel: Asr-ı Saâdetin kadısı, büyük komutan. Ayağından engelli, sakat olmasına rağmen, diğer sahabe arkadaşları gibi şehadet arzusu ile Diyarbakır fethine katılmıştır.
Yeni Kapı’dan sorumlu olan komutan Halid b. Velid: Diyarbakır Fatihi. Kalemlerin, kelamların onu anlatmaktan aciz kaldığı büyük komutan, girdiği hiçbir savaşı kaybetmeyen, lakabı Allah’ın kılıcı, Seyfullah olan, Diyarbakır İçkale’de metfun bulunan Hz. Süleyman’ın babası.
Kıymetli hazirun
Başlıklar halinde kısa olarak Diyarbakır’ın özelliklerini size arz ettikten sonra sözlerimi bitirmek istiyorum.
O Diyarbakır ki,
-Hz. İlyas’a Peygamberlik görevinin verildiği,
-Hz. Yunus’un 7 yıl kaldığı,
-Hz. Adem’in torunu, Hz. Şit’in oğlu, Hz. Nuh’un da dedesi olan Hz. Enüş’ün kabrinin bulunduğu,
-Ashab-ı Kehf ve Dakyanus antik kentin bulunduğu,
-6 Peygamber kabri, 3 peygamber makamı ile yüzlerce sahabe, binlerce tabiinin kabrinin bulunduğu,
-Peygamberimiz’in vefatından 7 yıl sonra, Sultan Alpaslan’ın Anadolu’ya girişinden 432 yıl önce, İstanbul’un fethinden 814 yıl önce, içlerinde Aşere-i Mübeşşereden, Cennetle Müjdelenen sahabe ve tabiinlerden oluşan bir ordu tarafından fetih edildiği,
-Üç dine mabetlik etmiş, İslam âleminde 5. Harem-i Şerif olarak kabul edilen, Cami-i Kebir, Ulu Cami’nin bulunduğu,
-1385 yıldır minarelerinde ezanların hiç susmadığı,
-Asırlardan beri dört taş sütun üzerine oturtulmuş, Dört Ayaklı Minare’nin bulunduğu,
-Dünyanın en uzun ve yüksek Sur’un bulunduğu,
-Anadolu’nun en eski avcı resimlerinin günümüzden 15.000 ila 13.000 yıl öncesinde burada yaşadığı,
-Zerzevan Kalesi ve Mihtras Tapınağının bulunduğu,
-Dünyada kemeri en geniş taş köprüsü, Malabadi Köprü’nün bulunduğu,
-Surlarının dört yöne açılan dört kapısında, birer hamam ve çeşmelerin bulunduğu, gelenlerin abdest alıp şehre abdestli girdiklerini, bu mübarek şehrin “abdestsiz gezilmeyen şehir” olduğunu,
-Avrupa’da mucit ve fikir adamlarının, Engizisyon Mahkemeleri’nin kararlarıyla büyücü diye yakılıyorken, Amerika kıtasının varlığı henüz kimse hayal bile edemiyorken, günümüzden 850 yıl önce, sanat ve kültür merkezi olan bu şehirde, iç kalede, makina ve mühendislerin piri, dünyanın ilk ve en eski sibernetik bilgini, el-Cezeri’nin onlarca şifreli mekanik araç ve robotlar yaptığını,
-Bundan 900 yıl önce, ilim, kültür ve medeniyet şehri Diyarbakır’da, sadece bir kütüphanede, 1 milyon 40 bin cilt yazma eser kitabın bulunduğunu,
-Anadolu’nun ilk üniversitesi, ilk Tıp Fakültesi Mesudiye Medresesi’nin bulunduğu,
-Yapılan araştırmalar sonucunda kilometre kareye dünyada en fazla şair, yazar, fikir ve bilim adamı yetiştiren şehrin Diyarbakır olduğunu biliyor muydunuz?
Bütün bunlar Diyarbakır’ı, Anadolu’nun taşlara yazıldığı kent, müze şehir, dinlerin ve medeniyetlerin buluştuğu, Peygamberler, Sahabiler ve krallar şehri yapmıştır.
Sözlerimi bitirirken, bu etkinlikte emeği geçenleri tebrik eder, bu etkinliğin milli Eğitim camiamıza ve Diyarbakır’ımıza hayırlara vesile olmasını diler, hepinizi saygıyla, hürmetle selamlarım.” Şeklinde konuşarak sunumunu tamamladı.