Yaşar Değirmenci https://www.yeniakit.com.tr/
Yalnız Allah’tan korkunuz ve başka hiçbir şeyden korkmayınız. Bu, korkuda tevhiddir ve tevhidin bir parçasıdır.
*Allah’tan başkasından korkmanız, korktuğunuzu başınıza musallat eder.
En çok Allah’ı seviniz. Bu, sevgide tevhiddir.
Hiçbir şeyi Allah’ı sever gibi sevmeyiniz, sevgide şirk koşmuş olursunuz.
Bu sadece imanınızı zedelemez, aynı zamanda sevdiğinizi de elinizden kaçırırsınız. Çünkü Allah kulunun kendi hakkı olan sevgiyi başkalarına tahsis etmesine razı olmaz.
*Kur’an’ı hayatınızın eksenine yerleştiriniz. Kur’an’sız bir hayat Allah’sız bir hayat demektir. Allah’la ve kendisiyle tanışmak isteyen Kur’an okusun. Okumak anlamayı ve yaşamayı da beraberinde getirmelidir. Resul’le tanışmak isteyen Kur’an okusun. Halık-mahluk ilişkisinin nasıl olması gerektiğini, Allah ve Nebi arasındaki ilişkinin şahsında görmek isteyen Kur’an okusun. Kur’an okumadan evvel aklınızı ve kalbinizi yoklayın. Kur’an okumaya müsait mi? Yani aklınız selim, kalbiniz selim mi? Eğer duygu ve düşünce mekânınız Kelam sultanını misafir etmeye hazır değilse, ortalık döküm-saçım, zihin ve yüreğiniz darmadağınıksa, ortalığı toplayıp bu mekanları Kur’an’a hazırlayınız. Kur’an’ın başına otururken Allah’ın manevi huzurunda diz çökmüş olarak hissedin kendinizi. Öyle ki: Rabbiniz size konuşuyor, siz bir harfini kaçırmamak için can kulağınızla dinliyorsunuz.
Akidenizi sağlamlaştırınız. Tevhid ve şirki çok iyi öğreniniz. Ki Akaid esastır.
Dininizi buz üzerine bina etmeyiniz. Örfi nakillerden, babanızdan kaldığı, duyduğunuz gibi değil; Allah’ın istediği gibi inanınız.
*Akide ayrımında Allah’a iman, tağutu inkâr ölçüsünü esas alınız. Bu, Kur’ani bir ölçüdür. İmanı ilgilendirmeyen meseleleri iman konusu etmeyiniz ki akide sulandırılmış olmasın. *Eğer siz akidenizin sınırlarında mütemadiyen nöbet beklemezseniz, görünen ve görünmeyen düşmanlarınız akidenizi tarumar edecek, onun sınırlarını tanınmaz hale getirecektir.
*Ölçü Şeriattır, tarikat değil. Akidede de bu hususu unutmayınız!
*Gıybet ve dedikodu yapmayınız. Bu toplumsal bir hastalıktır. Bu hastalığa daha çok tatminsiz ve zevzek insanlar müptela olur. Ömrü, başkalarının dedikodusuyla tüketmek aynı zamanda bir kaçış yöntemidir; kişinin kendi kendisinden kaçışı... Müminler, elinizden ve dilinizden emin olsun. Silahla beceremediğiniz katliamı, dilinizle gerçekleştirmekten kaçınınız. Biliniz ki “Müminin mümine kanı, malı, ırzı ve suizannı haramdır.”
Hatayı kabul etmekten ve özür dilemekten utanmayınız. Utanılacak şey hatada ısrar etmek ve insanlara özür dilememektir. Hata etmek bir kez suçsa, hatada ısrar bin kez suçtur. “Kişi hatasını bilmek gibi irfan olmaz” demişler. El Hak doğrudur. Sizin gerçek dostunuz sizi hata yaptığınızda şefkatle uyarandır. Ayıbına ilk tükürmesi gereken biri varsa o kişi, o ayıbı işleyenin kendisi olmalıdır.
* Kişinin düşebileceği en acı ve komik durum kendi hatasını savunmak, hatta doğru gibi göstermek çabasıdır. Bunun farkında olmadan yapan biri mazur görülebilir belki ama bilerek yapan biriyle ilişkinizi kesiniz. Çünkü ahlaki zaaflar bulaşıcıdır ve o ilişki üretici ve yararlı bir ilişki olma özelliğini kaybetmiştir. Her şeyden öte hatayı savunmak heva ve arzuyu savunmak demektir. İşte bu “hevayı tanrı edinme”nin ta kendisidir.