Bu sabah meteorolojinin yaptığı uyarılar gerçekleşti.
Gök gürültülü sağanak yağış başladı.
Eylül, gümbür gümbür geldi.
Pencereden esen soğuk havayı hissedince, "Eylül..." dedim, "bana ne hatırlatıyor?"
Eskiden olsaydı, yavaş yavaş odun-kömür-soba kombinini hazırlamaya başlardık.
Buğdayını sırtına alıp yuvasına götüren karınca kadar huzurlu, kış gelince başına gelecekleri düşünen ağustos böceği kadar hüzünlüyüm.
Eylül, yazın bitimi, sonbaharın başlangıcı.
Tıpkı ellili yaş gibi.
O da gençliğin bitimi, yaşlılığın başlangıcı.
Kendimi eylül gibi hissediyorum.
Eylül, insanoğluna : "Gençliğinde çaldın, oynadın. Ama yaşlılık ve ölüm var, aklını başına al. Kış bastırmadan hazırlığını yap!" mesajı veriyor.
Kimine göre, bunun tam aksi bir mesaj da var: "Sonbaharda yapraklar düştü diye üzülme! Hele bir kış çıksın, bahar gelecek. Kökleri yerde olduğu sürece yeniden çiçekler açacak, dallar meyveye duracak."
Kuruyan yaprakların renk döngüsü, ayrı bir güzellik. Her yaşın bir güzelliğini anlatıyor gibi.
Eylül, yazın kendini salan, kır - bayır dolaşan kimi insanların toplanma, eve dönme zamanı.
Soğuk hava, her şeyi büzdüğü gibi sosyal hayatta da bir büzülme yaşanıyor.
Evden işe, işten eve.
Bir arkadaş: "Eylülü çok seviyorum." demişti.
"Neden?" diye sordum.
"Çünkü, okullar açılıyor." dedi.
Kendisi eğitim camiasında çalışan bir Karadenizli.
Onlar için Eylül başladıysa, fındık toplama sezonu bitmiş demektir. Yorgunluk çıkarma zamanı.
Arkadaşın, okuma-okutma azminin yanında bu ayrıntıya da gönlünde yer verdiğini sanıyorum :))
Eylül, bazı evliliklere benziyor.
Nişanlılık dönemi, ilkbahar ve yaz gibi. Alabildiğine cıvıl cıvıl, çiçekler açar, meyveler toplanır. Bolluk - bereket. O güzelliklere kapılır, ağacın ne olduğuna bakmazsın bile. Ama ne zamanki nikah kıyılır, düğün olur "eylül" gelir sanki. Meyveler biter, yapraklar bir bir dökülür. Ortada, "kuru odun" kalır :))
Çam ağacı gibi dört mevsim yeşil kalanlar müstesna ;))
Eylül, hayata nereden baktığına göre değişen bir ay.
Siz nereden bakıyorsunuz?