Bugun...


Suna İlhan

facebook-paylas
UHUD DAĞINDA KALANLAR
Tarih: 02-11-2025 20:39:00 Güncelleme: 02-11-2025 20:39:00


Bir talebemden şöyle bir mesaj geldi:

"Hocam, bir arkadaş ilk çocuğuna hamile iken, eşinin durumu iyi değilmiş. O da çeşitli zorlama yöntemlerle çocuğunu düşürmüş. Daha sonra eşinin işleri düzelmiş. Şimdi iki çocuğu var ama ilk çocuğunu unutamıyor. "Ya bu çocuklarıma da bir şey olursa?" diye sık sık vesvese yaparak psikolojisinin bozulmasına sebep olmuş. Ona ne tavsiye edersiniz?"

Ne diyebilirim?

İslam'da, cenine karşı bir cinayet işlenmesi halinde "gurre" denilen bir ceza tazminatı ödenir. Gurre miktarının sünnetteki tatbikat örneğinden yola çıkarak 5 deve, altın (212 gr) veya gümüştür. Gurre, ceninin mirası kabul edilir. Düşmesine sebep olan kimse hariç varisleri arasında paylaştırılır. Bunlar arasında, düşmesine razı değilse baba ve diğer kardeşlerlerdir. Eğer onlar, kadına haklarını helal ederlerse, bu tazminatı ödemesi gerekmez.

Verdiğim cevap bu değil. Yeri gelmişken işin fıkhî boyutunu paylaşmak istedim. 

Her ceza, suçun büyüklüğüne göre kesilir. Çocuk düşürme veya kürtajın maddî cezası bu. 

Ya manevî olanı?!!!!

Buraya "üç nokta" koyup, başka bir perde açmak istiyorum...

İslâm Tarihi ve siyer bilgisi olanlar bilir.

Peygamber efendimizin hayatında "Uhud Savaşı" diye bir dönüm noktası vardır ki, o günden bugüne pek çok konuya örnek olmuştur.

Olay kısaca şöyledir:

Hicretin ilk yılları...

Bir sene önce Bedir Savaşı olmuştur.  Müşrikler, ölen yakınlarının intikam ateşiyle yanarlar ve müslümanlara karşı yeni bir savaş hazırlığı içine girerler. Durumu haber alan peygamber efendimiz de savunma amaçlı bir hazırlık yapar. Bu konuda ashabı ile istişare eder. Onun gönlü, Medine'yi içerden savunmaktır. Fakat özellikle geçen seneki Bedir'e katılamayan genç sahabelerin, meydan savaşı istemeleri, Rasûlullah Efendimiz (sav)'in niyetini değiştirmesine sebep olur. 

Zırhını giyer ve onların bu teklifini kerhen de olsa kabul eder. 

Onun bu hissiyatını anlayan sahabe üzülmüştür ama cevap net gelir: "Bir peygamber zırhını giydiyse bir daha onu çıkarmaz..!" 

Bu, birinci perde olsun...

Savaş düzeni planı yapılır ve çok önemli; "okçular tepesi" stratejisi belirlenir. 

Uhud Dağı çevresinde oluşan bu savaş, müslümanların lehine giderken, "okçular tepesin"yle alâkalı emrin yerine getirilmemesi üzerine galibiyet birden tersine döner.

İşte bu aşamada, Peygamber efendimizin sağ kolu olan, dağ gibi amcası Hz. Hamza (ra), Medine'yi nurlandıran ilk öğretmen Mus'ab bin Umeyr (ra) ve bazı sahabeler şehit olur. Müslümanlar bozguna uğrar. Peygamber efendimizin mübarek yüzüne miğferi batar, dişi kırılır... Düşman, müslümanlara büyük zayiat vermiştir ve zafer kazanmış olmanın sarhoşluğu içinde, biraz da tırsak,  çekip giderler...

Bu da ikinci perde olsun.

Uhud Savaşının, bizim konumuza misal olma nedeni, bundan sonra başlıyor.

Bu kadar can verilmesine, üzüntüye ve kayba sebep olmasına rağmen, hiç bir kaynakta şöyle bir ibareye rastlanmaz:

"Bu savaşta, şehri dışardan savunalım diyenler, okçular tepesini terkederek savaşın seyrini değiştirenler, şehit düşenlerin yakınları ve yaralı müslümanlar büyük bir bunalıma girdiler. Her birinin psikolojisi bozuldu. Medine, deprasyona girmiş müslümanlarla doldu taştı. İşlerini yapamaz oldular. Çeşitli travmalar sonucu namaz kılacak mecal bulamaz hâle geldiler. Yaşama dair ümitlerini yitirdiler, hayata küstüler. "Ben niye doğdum ki" diyerek kendilerini taa başından sorgulamaya kadar gittiler. Rasûlullah efendimiz, bu salgın ve psikolojik rahatsızlıktan dolayı çaresiz kaldı."

Duydunuz mu böyle bir şey?

Duy(a)mazsınız da..!

Peki üzülmediler mi?

Elbette üzüntü oldu. Ortada berbat bir sahne var, kim üzülmez ki?!!!

Fakaaaaat, İslam'da bir günaha takılıp kalmak, hayatı felç edecek kadar saplantı haline getirmek yoktur.

"Tevbe" denen, çok güzel arınma mekânizmamız var. Elhamdülillah.

"Nasıl olsa tevbe ederim" diyerek günah işlemek ne kadar saçma, abes ve şeytanî bir oyun ise, "tevbe ettiği hâlde, o günaha takılıp kalmak, ilerleyememek, hayatı olumsuz etkileyecek kadar pişmanlık yaşamak" da yine şeytanın oyunundan başka bir şey değil.

Eğer müslümanlar, Uhud'u takıntı yapsaydı, daha sonraki Hendek savaşını kazanamazlardı. Mekke'nin fethini hiç göremezlerdi.

İslamiyet, bugüne kadar gelebilir miydi?

Ruh sağlığını yitirmiş birinden bazı dinî yükümlülükler kalkarken üstüne, ileriki zamanlara din mi aktaracak?

Peki, günahı olmayan müslüman var mı?

Hepsi deprasyona girseydi, iş göremez, umutsuz bir halde yaşasaydı ne olurdu?

Şeytanın taktiği belli.

Sağlıklı bir müslümanı alır, nefsin de işbirliği ile kendince haklı bir mazeret üretir, günahı işletir.  Sonra da vicdanının sesini, kocaman hoparlörde sana dinletir, dinletir, dinletir. Kafa bi milyon olur. 

Evet, vicdanın sesi çok önemli. Duymak, dinlemek ve ona göre rota belirlemek lâzım. Vicdamız, bizi pek çok kötülük ve haramdan alıkoyan, iyilik yapmamıza da sebep olan muazzam bir yardımcı, kadîm bir dost.

Ama İslâm, ölçü dinidir. Her şeyin belli bir ayarı olmalı. Terazinin kefesi eşit olacak ki adalet olsun. Aksi zulüm olur.

Günah işlememek için elinizden gelen her şeyi ama her şeyi yapın. Fakat şu veya bu nedenle Allah'a karşı gelmişseniz de tevbe edin, topuğunuzun üstünden geri dönün ve hayatınıza daha bir azimle, teslimiyet ve aşkla devam edin. 

Hem öyle bir yaşayın ki bu hata sizi yukarı çıkartan bir basamak olsun. 

Her günah; arkasından gelen samimî tevbe ve pişmanlıkla sizi Rabbe doğru yaklaştıran bir adım olursa, sizi temin ederim bu kez şeytan bile günah işlemenize mani olur. Çünkü sizin Allah'a yaklaşmanız onun işine gelmez.

Ama sık sık, değişik vesveseler sunumuyla size günahınızı hatırlatmaktan, suçluluk psikolojisi içinde olmanızdan, hayatınızı olumsuz olarak etkilemekten de ayrıca keyif alır. 

Onun ekmeğine yağ sürmeyin. 

Hayatımızın pek çok alanında Uhud savaşı yaşamışızdır. Güzel günlerin fethi için; geçmişten dersimizi alalım, geleceğe bakalım. Umutla, gözlerimiz ışıldayarak.

Sözüm önce nefsime, sonra size...

Bu arada...

Bu yorumdan; kürtaj veya çocuk düşürmenin basit, hafif bir şey olduğu anlamı çıkmasın. Zinhar... Maazallah. Bu işlemi haksız yere yapmak; insan katletmeyle eşdeğerdedir. Kefareti yukarda belirtildi. Bu hassasiyeti gözetelim, lütfen.

Rabbim cümlemize bâtılı bâtıl, hakkı hak göstersin.

Ha, talebemin mesajına ne cevap vermiştim?!

"Ciddi bir tevbe etsin. Allah, samimî tevbeleri kabul eder ve hiç yapmamış gibi muamele eder.  Sonra da diğer iki çocuğuna güzel bir annelik yapsın. Günahını çeşitli vesveseler eşliğinde hatırlatan şeytana karşı dayanıklı, güçlü ve dik dursun..."  gibi ümit vaadeden şeyler yazdım.

Allah her imtihanı yüz akıyla geçmeyi nasip etsin.



Bu yazı 25 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI