Birkaç saksıda "aleo vera" çiçeklerim vardı.
Onlarla ilgilenirken bir şey dikkatimi çekti. Bu çiçeklerin kökleri oldukça zayıf. Hatta toprağını biraz havalandırmak isterseniz özellikle minik yavrulara dikkat etmek lâzım. Dünyaya pamuk ipliğiyle bağlılar sanki.
İşte bunlardan birisi bir hayli uzadı, gürleşti. Bir gün, sağa sola kıvrılan dallarına çeki düzen vereyim derken çiçek elimde kalmasın mı?
Yeniden diksem de olmadı. Bir müddet sonra sararmaya başladı ve nihayet yığıldı kaldı...
İslâm hukukunda, "asabe" denen bir kavram vardır. Miras bırakana doğrudan veya erkek vasıtasıyla bağlı bulunan mirasçılar için kullanılan fıkıh terimidir. Asabe; "âsıb"ın çoğuludur. Kelimenin kökünde "sarmak, kuşatmak" mânası vardır; kavgada veya savunma sırasında yakın akraba kişinin etrafını sardığı, onu korumaya çalıştığı için bunlara asabe denilmiştir.
Ölenin kızı, oğlunun kızı, oğlunun oğlunun… kızı ile birlikte bulunursa 1/6 ile birlikte belirli paylar dağıtıldıktan sonra asabe olarak kalanı alır.
Bir de "zevi'l-erham" kavramı vardır.
"Yakın akrabalar" anlamına gelen bu kelime, bir fıkıh terimi olarak; mirasta asabe ve belirli hisse sahibi (ashab-i ferâiz) olmadıkları halde, bunlar bulunmadığında mirastan pay alan kimselere verilen addır. Bunlar teyze, hala, kızın oğlu, annenin babası gibi akrabalardır.
İşte bunların hepsi birbirinden sorumludur, ilgilenmelidir. Hem maddî hem manevî.
Mirastan pay almaya gelince, yedi sülale kıyama kalkıyor, heyecan yapıyor ama iş sorumluluk ve yanında olmaksa, herkesin işi kendine yetiyor, tırnağı olan başını kaşıyor.
Sonra da, geçinemeyen aileler, rızkının peşinde koşan kimsesiz kadınlar, sahipsiz çocuklar vs.
Her yarım, bir bütünün parçasıdır.
Eğer bir yarım bütün olamıyorsa; bunda diğer yarımların da mesuliyeti olabilir.
Sıla-ı rahim'in farz olma nedenlerini ve rızık genişliğini buna bağlayan hadis-i şerifleri iyi irdelemek lâzım.
Maksat, gezip-tozmak,
Bu tarafa gelip diğer tarafı dile dolamak değildir.
Köklerinin sağlam ve sağlıklı olması; bireyin ruh dünyasının dimdik ayakta durması ve hatta meyve vermesiyle yakından ilintilidir.
Dışardan gazel okumak kolay da,
İçeri girip ahvale vakıf olmak, elini taşın altına koymak her akrabanın harcı değil maalesef.
Dünya ve ahiret selameti için bu bağları sağlamlaştırmak zorundayız. Akrabayı, akrep durumuna getirenin hesabı çetin, azabı elîm olsa gerek.
Bütün bunlara rağmen;
Kimsesizlerin kimsesi,
Sahipsizlerin sahibi Cenab-ı zü'l-Celâl hazretleri, kimseyi kimseye yük etmesin. İzzet ve ikram sahibi Allah, bizleri katından merzuk ve mesrûr etsin.
Maalesef, Yunus Emre'nin dilimizde pelesenk olmuş bir şiiri var:
"Ya Rab! Bana bir feyz-i kanaat ver ki, namerde değil merde dahi eyleme muhtaç!"
Ne diyeyim...
Hayat şartları, bazı şartları hayattan çekti aldı.