Bugun...


Suna İlhan

facebook-paylas
CENAZE EVİ
Tarih: 07-08-2025 09:15:00 Güncelleme: 07-08-2025 09:15:00


Seneler evveldi...

Kayınpederim felç olmuştu.

Hastane sürecinin ardından doktorlar "üç ay ancak yaşar" deyip eve gönderdiler.

Allah Teâlânın dilemesiyle, dört buçuk yıl "yatalak olarak" yaşadı. Konuşamıyor arada bir yutkunamıyordu. O yüzden kimi zaman burnundan, kimi zaman da normal yolla besleniyordu.

Fakat artık her türlü beslenmeye karşı direnmeye başlayınca eşim, rutin kontrollerde olduğu gibi arabaya yatak hazırladı ve o şekilde ildeki doktora götürdü. 

Ben, hastaneye alırlar diye beklerken gece yarısı eve döndüler.

Burnuna hortum takmışlar ve; "Bizim yapacağımız bir şey yok, herşeye hazırlıklı olun." deyip göndermişler.

İlk hastalandığında da "üç ay" ömür biçtikleri için açıkçası bu sözleri beni korkutmadı.

"Felçli hastalar yedi yıl yaşar." diye laf duymuştum. O, benim için bir teselli idi ve bu hesaba göre daha iki buçuk yılı vardı.

Saat, sabah 02 civarlarıydı...

Şırıngaya biraz süt ve şifa olsun diye bal çekip burnundaki hortumdan verdim.

Başa dönmüş gibiydik. Tıpkı eskisi gibi yine toparlanır ve kendi kendine yemeye başlar, diye umut ettim.

İkinci ihtimali düşünmek bana ağır geldi. 

Pencereden dışarı bakarken, yıldızların sahibiyle konuştum uzun uzun. Bunları yazarken bile şu an gözlerim doluyor. Öyle bir hüzün yâni...

Onun için dualar ettim. Rabbimden "hayırlısını nasip etmesini" diledim...

İşte o sabah, bir taraftan kahvaltı hazırlıyor diğer taraftan da kayınpederimin yanına girip-çıkıyor, kontrol ediyordum. Bir ara hiçbir tepki vermeyince, afalladık. Gözleri tek bir noktaya çakılı kalmıştı. Korktuğumuz başımıza gelmişti.

Açık kalan gözlerini kapatmak için sıvazlarken bile; "Ya vefat etmediyse, kendisine 'ölmüş' muamelesini yaptığımı anlar ve üzülürse..." diye düşünüyordum.

Hiç bir şeyden emin olamadığımız için hemen, üst katta oturan komşu teyzeyi çağırdık.

Geldi, baktı ve "Başınız sağolsun!" deyiverdi. 

Babasını hastaneye götürdüklerinden dolayı, kaynım o gece bizde kalmıştı. O da inanamadı ve doktor arkadaşını çağırdı.

Doktorun; "Bundan sonrası hocaların işi." demesiyle biz, ölümün o soğuk yüzünü iyice hissetmeye başladık.

Bu sırada o teyzenin gelini geldi ve hemen süpürge yapmaya başladı. 

"Şimdi millet cenazeye gelir. Kimi ağlar, kimi kıyına köşene bakar." dedi. 

İkisi ortaöğretimde, biri üç diğeri de bir buçuk yaşında çocuklarım vardı. 

Böyle bir aile ne kadar derli toplu olabilir ki? Üstelik sabahın ilk saatlerinde...

Henüz kahvaltı yapılmamış, yatak yorgan ortada.

Ben o an, iki acı arasında gittim geldim. İki dünyanın yükünü de omzumda hissettim. Soğuk-sıcak arasında kalıp çatlayan cam gibi beynimden şıngırtılar geldi.

Bir taraftan babasını kaybeden iki oğulu teselli, diğer taraftan ağlayan baba ve amcasını gören çocukların korkusu ve onlara karşı sahip çıkma hissi...

En ağırı da, "hiç büyümeyen çocuğum" gözüyle bakıp alıştığım, hizmet ettiğim ve kendisine, kafadan iki yıl daha ömür verdiğim kayınpederimin, bana göre "ani gidişi."

Ne olduğumu anlayamadım...

İşte o zaman o abla benim yerime düşündü, konuştu ve yaptı...

Aklımın almadığı;

Millet, benim cenazeme gelince kıyıya köşeye niye bakar ki? Maksat ne?

Ev hâli. Her şey olabilir. 

Tezgahta bulaşığım, 
İpte çamaşırım, 
Üstü kirlenmiş çocuğum, 
Hatta başımda "beyaz tülbent", Sırtımda kırmızı elbise de olabilir. 
"Cenaze sahibi kombini" diye bir şey mi var?

Ölüm gelmiş evime, ölüm!!! Daha ötesi var mı?

İçimdeki ateş kaç derece? Onu ölçecek yürek kaç insanda bulunur?

Ben, gittiğim her cenaze evinde sadece "yas", gözyaşı ve hüzün gördüm.

Başka ne görülür ki?!

Cenaze sahiplerinin, acılarını bir kenara bırakıp, "kusur aramaya çalışan" insanlara karşı kendilerini madden-mânen toparlamaya uğraşmaları ne kadar acı verici...

Hiç bir şeye eli-kolu kalkamayacak kadar hüzünlü olanların "Aman, millet bir şey demesin!" diye başka dertlere düşmesi kul hakkı değil mi?

Bu tiynette insanların sinsi bir düşman gibi cenaze evine gelmeleri, dedikodu için malzeme toplamaları ne kadar tiksinti verici... 

Üstüne vazife olmayan sorularla cenaze sahiplerini daha beter yormaları korkunç bir bencillik.

Ha, bu durumda, iki adım öteden gelip benden "yemek" bekleyen de var.

***

"Zakkum" ağacının çiçekleri de ne güzel değil mi? Pembe pembe...

Cehennemdeki zakkum ağacı ile bu çiçeğin isim benzerliği varmış. 

Oradaki siyah ve dikenliymiş. Tadı da çok kötüymüş.

Öyle diyorlar...

***

Nutku tutulan insan olur da, 

Eli artık yazmaya gitmeyen insan olmaz mı?

Bana müsaade, tıkandım...

Selâmetle kalın!



Bu yazı 92 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI