Bugun...


Suna İlhan

facebook-paylas
HADİS İNKÂRI
Tarih: 13-12-2025 10:22:00 Güncelleme: 13-12-2025 10:22:00


Geçenlerde bir haberle karşılaştım. Siyahî olan anne ve babanın, beyaz tenli, nur topu bir bebeği olmuş. Maalesef görseli kaydetmek nasip olmadı. Ama konuyla ilgili araştırma yaparken başka benzer örneklerin de olduğunu gördüm. 

Şimdi yaklaşık 1440 yıl evveline gidelim:

​Bir Bedevî, Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) yanına gelerek şöyle der: "Ey Allah'ın Resûlü! Eşim siyah bir çocuk doğurdu." (Kendi rengi ve eşinin rengi esmer olmadığı için, çocuğun kendisinden olmadığını ima etmektedir).
​Allah Resûlü (s.a.v.) ona şöyle sorar: "Senin develerin var mı?"
​Bedevî: "Evet, var," der.
​Allah Resûlü (s.a.v.): "Peki, onların içinde boz (kızılımsı kahverengi) olanlar var mı?"
​Bedevî: "Evet, var," der.
​Allah Resûlü (s.a.v.): "Peki, o bozluk nereden geldi?"
​Bedevî: "Ey Allah'ın Resûlü! Onun, önceki atalarına çekmiş bir damarı (bir geni) olabilir," der.
​Allah Resûlü (s.a.v.) de şöyle buyurur: "Öyleyse, senin bu çocuğun da, atalarından bir damara (gene) çekmiş olabilir."

Kaynaklar:
​Sahîh-i Buhârî (Tefsir, Mülâ'ane)
​Sahîh-i Müslim (Mülâ'ane)
​Sünen-i Ebî Dâvûd (Talak, Libas)

​Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Bedevî'nin farklı renkteki deve yavrusunun atalarına çekebileceğini kabul etmesini kullanarak, aynı durumun insanlar için de geçerli olduğunu ve çocuğun ten rengindeki farklılığın uzak atalardan gelen genler (damarlar) ile açıklanabileceğini belirtmiş, böylece Bedevî'nin şüphesini gidermiştir.

​Bu hadis, nesep konusunda genetik geçişin olabileceğini ve sadece eşler arasındaki renk uyumsuzluğuna bakarak hemen şüpheye düşülmemesi gerektiğini gösteren önemli ve meşhur bir delildir.

Çünkü, gördüğüm haberin devamında, "yapılan incelemeler sonucu babanın Avrupa kökenli bir atası olduğu" bilgisine ulaşılıyor. 

Bugünün teknolojik imkânlarıyla bulunan bir sonuç, 1440 evvel hiçbir bilimsel araştırma yapmadan direkt Peygamber Efendimizin (sas) ağzından dökülüyor ve birileri tutuyor diyor ki:

"Ben hadiselere inanmıyorum, onlar 100 yıl sonra insanların uydurup yazdığı sözlerdir."

Eğer bir insan böylesine hakikat olan bir şey uydurabiliyorsa o normal insan değildir. 

Dün, bugün ve yarının bilgileri  ağzından dökülüyorsa bu, zamanlaması olmayan bir kaynaktan beslendiğini gösterir. 

Hadislerin Hz. Peygamberden yüz yıl sonra yazılması onların sistematik olarak tedvin edilmesine/düzenlenmesine tekabül eder. Ayrıca, bazı kimseler ve işler için özellikle Rasûlullah efendimiz sözlerinin yazılmasını istemiş veya izin vermiştir. 

Kaldı ki sahabe efendilerimiz, şifahî gelenekten gelen müthiş yetenekleri sayesinde O'nun sözlerini ad/soyad gibi ezberliyor, hadisin anlamını bozacak bir kelime karışmamasına son derece titizlik gösteriyorlardı. 

Çünkü bir keresinde Efendimiz (sav): "Kim benim adıma bilerek yalan uydurursa, Cehennem'deki yerine hazırlansın." buyurduğu için bazı sahabeler bu yazma işinden son derece imtina etmişlerdir.

Hadislerin nasıl yazıldığı, toplandığı ve tedvin edildiği veya nasıl ve ne niyetle yalan sözlerin karıştırıldığı bir kitap dolusu malumat içerir. 

Kur'an nasıl ilâhî kaynaklı ise hadisler de öyledir. Aradaki fark, Kur'an'ın anlamı olduğu gibi kelimeleri de Hakk'ın sözüdür ve çok özel bir öneme sahiptir, hadislerin ise sadece sözleri Peygamber efendimize aittir, mânâsı ise vahiyden gelir. 

Tabii bu kısa bilgi "deist"likle kalbini doldurmuş kimseler için yeterli olmayabilir. Çünkü onların argümanları   akıl almayacak bir hâle doğru kaydığı için ne akılla ne de bilgiyle mutmain olacak gibi görünmüyorlar. 

Şeytanın sağdan yaklaşması, onun adına büyük başarı. Zira çoğumuz bir şekilde bu tuzağa düşüyoruz. 

Hadislerin inkârı, kendilerini pek çok sorumluluktan kurtarmış oluyor. 
O Kur'an'da yok, yapma,
Bu Kur'an'da yazmıyor at gitsin,
Şu Kur'an'da belirtilmemiş, o zaman hurafe!

Allah, sadece kendisini sevdiğini iddia eden " ilâhe illallah" deyip, "Muhammedü'r-Rasûlullah" diyemeyen cümle kullarına, bu iki güzel ismi yan yana söylemeyi ve icabını yerine getirmeyi nasip etsin. 

Hepimizin eksiği gediği var. Maksat kınama değil, yardımcı olma. Yolun ortasında oturan kişi, arkadan hızla gelen arabaya karşı uyarmak, insanî bir dürtüdür. Hoş, onlara sorsan, onlar da kendilerini uyarıcı olarak gösterecekler. Rabbim, hakkı hak, bâtılı bâtıl göstersin ve Efendimiz (sav)'in sevgi ve şefaatine nail eylesin. 

Allahümme salli âlâ Muhammed!



Bu yazı 76 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI