Her durumda Allah'ın varlığını, yardım ve inayetini hissetmek müthiş güzel bir duygu.
İnsan böyle sıkıntılı dönemlerde imanın güzelliğini, aşkın bir varlığın gücünü arkasına almanın verdiği huzuru, sahiplenme duygusunu yakînen yaşıyor.
Saygı duymakla beraber, Allah dışında bir inanca sahip olanların yaşadığı yoksunluğu hatırlayınca hayıflanmamak elde değil.
Ne büyük bir nimeti kaçırıyorlar.
"Keşke bilselerdi." (Ankebut/64)
Dünya hayatı bir fitne yeri.
Fitne, "mihne" demek.
"Mihne" de, zorluk ve imtihan demek.
Dolayısıyla yaşadığımız süre, her an imtihan içindeyiz.
Kimimiz varlıkla, kimimiz yoklukla.
Bazen de ikisi iç içe...
Uzaktan bakıldığında, ağır bir imtihanın kıskacında gibi görünürüz.
Ama içerden baktığımız zaman, Allah öyle güzellikler, öyle lütuflar ihsan eder ki bunu ancak o imtihanın içinde olanlar yaşayabilir, hissedebilir.
Başkaları sadece imtihanın ağırlığını görür, seyreder durur. Kimi acıyarak, kimi takdir ederek kimi de başka bir duyguyla bakar.
Engelli veya hasta çocuğu, anası, babası olan kimi insanların, onları nasıl sevdiklerine aklımız ermez. Böylesine bir külfet ve zahmete nasıl da gönüllü bir hizmet eri olurlar...Bir hastanenin yoğun bakım odasında altı aydır annesiyle birlikte kalan (bize göre hayatı felç olan), onunla ilgilenen kızının sözleri kulaklarımda hâlâ: "Ölmesini asla istemiyorum. Nefes alması bile yeter."
Ateşin serinliği olur mu? Gören ve hisseden için olur işte!
Eceli kimse öteleyemez veya beri getiremez ama o gelene kadar hayatı anlamlı veya anlamsız yaşamak biraz bize bağlı.
Allah, kulunu ateşe atar ama serinlik vermeyi de bırakmaz. Kaç kişi bu İbrahimî serinliği görüp şâd oluyor?
Bize, Allah'tan daha merhametli, O'ndan daha yakın, daha cömert, daha teselli verici, daha koruyucu kim olabilir ki?!
O, "her zorlukla beraber bir kolaylık" olduğunu söylemiyor mu?!
Bu sözü bile, her imtihanın, her zorluğun, her sıkıntının en büyük ilacı, şifası ve dayanma kaynağı değil mi? Hayata karşı dik durma stratejimiz...
Başka dinlerdeki hangi ilâhın inananlara böyle bir jesti, böyle bir inayeti var? Ama her kulun, ister inansın ister inanmasın bir "Allah"ı var. Ve kâinatı tekvin eden de, yaratılmışları idare eden de O!
O yüzdendir; yazının başındaki esefim...
Bundan dolayı; Allah'a ve Rasûlullaha inanmayanlara üzülüyorum. Neyi kaybettiklerini bir bilseler...
Peki biz neyi kazandığımızın farkında mıyız? Maalesef bu sorunun cevabı değişken.
Oysa inanmak, güvenmek demek.
Hangi hâl içinde olursanız olun, güven şart.
Yeri gelir, düşmana bile güvenmek gerekir.
Güven olmazsa insanın ruhu ceviz kabuğuna hapsolmuş gibidir.
Güvendiğin kişi veya şey kadar güçlü ve dik durursun. Kendine olan güvenin de buna göre şekil alır.
Evet, imtihan içindeyiz. Hem de her an.
Burunla beraber; bize nefes aldıran, genişlik veren, güldüren, güzel gösteren, kolaylaştıran, bizi ihmal etmeyen bir Rabbimiz var.
Elhamdülillah...
Bu inanç, dünyalara bedel.
İslâm, zulmet içindeki nur'dur. Bu nur, sizin önünüzü aydınlatır. Emîn olun, emniyette olun.
"Ey kalpleri çeviren Allahım! Bizim kalbimizi İslam'a döndür ve ayaklarımızı İslâm üzerine sabit kıl." (Hadis-i Şerif)