"Affetmek" kavramı Kur'an'ı Kerim'de; "borcu silmek" olarak karşılık bulur.
Bu aynı zamanda; "borcunu ödeyemeyen ve gelecekte ödeme imkânı olmayan bir kimsedeki alacağından vazgeçmek veya borcu bağışlamak" anlamlarına gelebilir.
O hâlde; birini affaderken, iki kere düşünmek lâzım. Çünkü biz bunun ne anlama geldiğini tam olarak kavramış değiliz.
"Affettim" dediğin bir hususu bir daha hatıra getirmek veya gündem konusu yapmak yakışık almasa gerek.
"Nasıl olsa affeder" anlayışı ise, üzerinde ince düşünülmesi icap eden bu "bağış"ı, müsriflik derecesinde hor kullanmamıza sebep olmaktadır.
Af; hem sıkı olmalı hem de sağlam.
Affa konu olacak muhataplar bunu iyi bilmeli ve her ikisi taraf da bunun hakkını vermelidir. Yoksa dilde affetmelerimiz çoğalsa da gönülde hâlâ "can kırıkları" kalıyor. Bu da samimiyetsiz davranışlara yol açıyor.
Zaman zaman bu kalıntıların ucu dile kadar uzuyor.
Hani bazı başa kakmalar var ya, affın yürekten olmadığının göstergesi işte!..
Hâlbuki insan; hakikaten vazgeçtiği ve sildiği bir borcu niye bir daha hatırla(t)sın ki?
İkide bir gündem yaparsa, silmiş oluyor mu?
Geçmişin kötü, kokuşmuş, tekrar tekrar zihne getirip gözyaşıyla ıslatarak ağılaştırdığımız yükünü atma çabasıdır aff...
Aslında affetmeye önce kendimizden başlamalıyız. Narsist bir yapıya bürünmeden.
Zira, kendisiyle kavgası olan insanın, başkalarıyla barışık yaşaması ve onları affetmesi pek de mümkün değil.
Biliyor musunuz, "el-Afüvv" olan Allah Teâlâ, kullarını tam da bu şekilde affediyor. Ayrıca "el-Settar" ismiyle, o günahları bir örtüyor ki, bizim bile haberimiz olmayabilir.
Muazzam bir bağış...
Azâmeti yüce olan, şanına yakışanı yapar...
Rabbim cümlemize aff ve afiyet nasip etsin.