En güzel sözlerin sahibinin adıyla… Allah’ın adıyla…
Bir gün bir telefon gurubumuzdan bir arkadaşımız bir video göndermiş. Dinledim… Tekrar dinledim… Amerika’nın bir eyaletinde rahibe olan Rahibe Kennedy. İnternette videosu var dinlemek isteyenler bakabilirler. Sokak röportajlarının yapıldığı bir sosyal deneyde, Kelimeyi Şehadeti ve anlamını bilen çok az insan çıkmıştı. Bir Müslümanın Şehadet Kelimesi ve anlamını bilmemesi ne acıdır. Bu videoyu izleyen arkadaşım’ Yeniden Müslüman olmak istedim’ dedi. Aklıma, Nisa suresi 136.Ayet başında ‘Ey iman edenler iman edin…’ ayeti geldi. İnançta veya söylemde Müslümanız ama pratik olarak neye? Niçin? İnandığımızın farkında bile değiliz. Ahlâkımız ve yaşam şeklimiz İslam mı?
Rahibe Kennedy İslam’ı öyle güzel açıkladı ki hatta namaz nasıl bir ibadet bunu vaazında gösterdi. İslam’ın beş şartını da çok güzel ifadelerle anlattı. Bunu niye anlatıyorum bir eğitimci olarak günümüz çocuklarına veya gençlerine hatta insanlarına İslam’ı ve Peygamberimizi anlatamadığımızı düşünüyorum. Muhtemel ki bu vaazı Müslüman olmayanlara ve bir arayışın içinde olan insanlara yapıyor. Bir cümlesinde: ’ Eğer nasıl iyi bir hayat yaşayacağının, nasıl iyi bir insan olunacağının arayışı içerisinde iseniz, İslam’ın sizlere sunacağı muhteşem hazinelere sahip’ diyor. Batıda müthiş bir İslam ve peygamberin hayatını öğrenme eğilimi var ve her geçen gün Müslüman olanların sayısı katlana katlana artmaktadır.
Deist olduğunu söyleyen bir arkadaşımla konuşurken ‘ Ben ahlak arıyorum, adalet arıyorum, huzur arıyorum. İnsanların birbirlerini aldatmadan güvenmelerini arıyorum dediğinde ’ Hepsi İslam’da ve emirlerinde var ve pratik olarak sahabe hayatlarında bu emirleri yaşamışlar’ dedim. Kendisi de biliyordu ama inanmakla idrak etmek başka şeylerdi. Kendimizi tanımazsak nerden gelip nereye gideceğiz diye kafa yormazsak, anlamsız bir hayatı yaşıyor gibi olmanız kaçınılmaz elbette. Yok olmak için bu kadar muhteşem bir varlık yaratılmış olamaz! Diyerek birçok soruyu sormakla başlar aslında bulmalar.
‘Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!’(Ankebut suresi:64) Buyurur Rabbimiz. İnsan bu hakikatleri bildiği zaman dünyada önceliklerin veya sınırlarının neler olduğunu bilmek ister. Huzur burada başlar. Birçok kişi İslam-i emirlerin zor olduğunu düşünür. Halbuki amaçsız bir dünya yaşantısı ne korkunçtur, ne büyük bir boşluktur.!
Ne kadar mutlu olursanız olun, eğer kalbinizde manevi bir huzur yoksa, mutsuz olacaksınız ve bu mutsuzluğu hiçbir şeyle bastırmayacaksınız. Ne kadar zengin olursanız olun paylaşmanın, Allah için vermenin mutluğunu bilememiş ve tecrübe etmemişseniz açgözlü biri olarak bu dünyadan gideceksiniz. Kendinizin değerini bilmediğiniz gibi yaratılmış bir canlının dahi değerini bilmeyecek hatta menfaatlerinizin ördüğü pencereden bakacak anlamsız boş bir dünyayı yine anlamsız bir şekilde terk edeceksiniz.
Eğer bir amaç ve bir şeyler için fedakârlık yapabiliyorsanız, haksızlığın karşısında hakkı tutabiliyorsanız, mazluma kol kanat açabiliyorsanız siz mutlu birisiniz, eğer siz onca kötülüğe karşın, affedebiliyorsanız siz çok güçlü birisiniz. Tüm bu saydıklarımızı Allah’ın sevgisini kazanmak için yapıyorsanız, insanın amacını ve dünyanın hakikatini anlamış olursunuz. İnsanın kendini araması, kalbini araması ve bu arayışı hayatının merkezine alması gerekir. Unutmamalı ki ‘Bulanlar sadece arayanlardır.’