Bugun...


Nihat Güç

facebook-paylas
Niyet -2-
Tarih: 03-01-2025 09:03:00 Güncelleme: 03-01-2025 09:03:00


İslam’da ibadetler niyet olmadan geçerlilik kazanmayacağını daha önce söyledik. Namaz, oruç, hac, zekât, tesettür, tilavet, cihat, nasihat, emr-i bil maruf ve nehyi anil münker gibi ibadetlerde niyet şarttır ve mutlaka olmalıdır. Kişi ifa ettiği ibadetleri niçin yaptığını bilmeli ve yerine göre niyetini açıkça gerekirse söz ile de ifade etmelidir.

Yüce Allah’a alenen asi olunan bir yerde bir Müslüman oturamaz. Bu kötü ortamda oturması sahip olduğu niyeti, kendisini temize çıkaramaz. Oradan hemen, oyalanmaya gerek duymadan ilk fırsatta kimin kızdığına veya darıldığına bakmadan uzaklaşmalıdır. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Oysa Allah size Kitap’ta (Kur’an’da) “Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın, aksi halde siz de onlar gibi olursunuz” diye hüküm indirmiştir. Şüphesiz Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.” (Nisa/140) Şimdi Allah inkâr edildiği müddetçe kâfirler ile aynı ortamda, aynı istikamette oturulmaması gerektiğini vurgulayan bu ayeti kerime ortada dururken, hangi niyet inkâr ortamında vakit öldürmeyi, şen şakrak bir vaziyette eğlenmeyi temize çıkarabilir?
Bu konuyla alakalı olarak diğer bir ayet-i kerimede Yüce Allah: “Ayetlerimiz hakkında dedikoduya dalanları gördüğün vakit başka bir söze dalıncaya kadar onlardan yüz çevir, uzaklaş. Şayet şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra (kalk), o zalimler grubu ile beraber oturma.” (Enam/68) Yanlış yerde, yanlış zamanlarda, haram fiiller işlenirken bulunmak doğru değildir. 

Allah’ın yasakladığı her çeşit günahın ve haramın işlendiği ortamlarda sergilenmesi gereken tavır budur. Bir Müslüman, haram ve günah işlerken veya işlenirken niyetinin iyi olması kendisini günahtan kurtarmayacaktır. Oradan uzaklaşması kaçınılmaz bir durumdur. Çünkü Allah’ın Resulü: “Allah’a ve ahiret gününe inanan asla içki içilen sofrada oturmasın!” (Ahmed b. Hanbel, 1/20) şeklinde bir emri bulunmaktadır. Haramların alenen işlendiği, teşvik edildiği veya haram olarak bakılmadığı ortamlar bir Müslümanın bulunacağı ortamlar değildir. Aynı şekilde tesettüre riayet edilmeyen ortamlar da Müslümanların bulunabileceği, keyiflerince eğlenebileceği ortamlar değildir.
Bu hadis bize içki içmiyor olsa dahi kişinin bulunduğu ortamda oturmasına devam etmemesi gerektiğini emrediyor. Tabi her konuda olduğu gibi bu konuda da zaruret durumu farklıdır. İçki içen kişinin niyeti ne olursa olsun sahibini temize çıkartmayacak, günahsız yapmayacaktır. İçki içmeyi masum göstermeyecektir.

Kumarda da durum böyledir. Niyeti ne olursa olsun kumar oynayan, oynanan, oynatılan, oyunu izleyen, kumardan gelen suyu, çayı ve kahveyi içen, kazananı alkışlayan kişinin günahsız olması düşünülemez. Oynanan kumarı izlemek ya da oynanan kumarın etrafında bağdaş kurup oturmak da kişiye günah olarak yeterli olacaktır. “Niyetim iyiydi. Kötü düşüncelere sahip değildim. Oynamıyordum.” diye kişi oynanan kumardan muaf olamaz, oynanan kumardan ortaya çıkan haramdan da yakasını yevmi'l kıyamette kurtaramaz.

Faiz de bundan farklı bir haram değildir. Hangi niyetle yapılırsa yapılsın faiz haramdır ve büyük günahlardan biridir. Allah ve Resulü (s.a.v.)’ne açılmış aleni bir savaştır: “Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Resûlüyle savaşa girdiğinizi bilin. Eğer tövbe edecek olursanız, ana paralarınız sizindir. Böylece siz ne başkalarına haksızlık etmiş olursunuz, ne de başkaları size haksızlık etmiş olur.” (Bakara/279) Bu savaşta kişinin sahip olduğu niyet, faizi paklamaz, Allah ve Resulü (s.a.v.)’ne karşı girişilen savaşı hafifletmez ve oradan gelecek olan kazancı temize çıkarmaz. Resulüllah (s.a.v.) “Faiz yiyene, yedirene, kâtibine ve şahitlerine lanet etti.” (Müslim, Musakat 106) Hiçbir niyet, hiçbir görev, hiçbir iş, faizi Allah ve Resulü (s.a.v.)’ne açılmış bir savaş olmaktan beri kılamaz. Hiçbir niyet, aynı ortamı paylaşmak suretiyle Allah Resulü (s.a.v.)’nün okuduğu lanete uğramaktan kurtulamaz.
Zinada da durum böyledir. Hangi niyet olursa olsun kişinin işlediği zina fiilini haram olmaktan kurtaramaz. Hangi niyet bu fiili temize çıkarabilir, masum gösterebilir ki? Bu fiili işleyen kişiyi sahip olduğu hangi niyet paklayabilir ki? İşlenen zina haramdır. “Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.” (İsra/32) 

Puta tapmak da haramdır, saygı duymak da haramdır. Puta tapmak İslam’ın yasakladığı, şirki mucip kılan, affedilmeyen en büyük günahtır. Puta tapan, onu tazim eden kişinin niyeti ne olursa olsun bu tapınma işini şirk olmaktan beri kılmaz. Yapılan fiili masum ve günahsız kılamaz.

Bir ibadeti yerine getirirken niyet son derece önemlidir. Niyet olmadan yerine getirilen ibadetlerin değer kazanmadığını biliyoruz. Ancak sahip olunan iyi niyet, bir haramı helal kılmayacağını da bilmemiz gerekir. 
Şunu bir kez daha vurgulamakta fayda umuyorum: Haram kılınmış bir fiil terk edildiğinde niyet son derece önemlidir ve gereklidir. İçki, kumar, faiz, zina, rüşvet terk edildiğinde kişinin sahip olduğu niyete göre sevap kazanma durumu vardır.

Kişi bu haramları niçin terk etti? 

Allah (c.c.) rızası için dokunmadı harama, yanaşmadı isyana, tevessül etmedi şirke. 
İşte bu da büyük bir sevaptır. Yüce Allah: “Rabbinin huzurunda (hesap vermek üzere) duracağından korkan kimseye iki cennet vardır.” (Rahman/46)O halde Yüce Allah’tan korkarak hayatımıza bir çeki düzen vereceğiz. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in ashabına bildirdiği şu hususlarda hesaba çekilmekten çokça korkacağız: “Helak edici yedi şeyden kaçınınız.” buyurdu. Sahabiler: “Onlar nelerdir ya Rasulüllah?” diye sordular. Rasulüllah (s.a.v.): “Allah’a ortak koşmak, sihir yapmak, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymak, faiz yemek, yetim malı yemek, savaş günü kaçmak, hiçbir şeyden haberdar olmayan mümin hanımlara iftira etmektir.” buyurdu.” (Buhari, Vesaya 23, Tıp 48, Hudud 44; Müslim, İman 144) 

Bu ve diğer haramların tamamından kaçınacağız. Ebu Hureyre (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Herhangi bir konuyu size emredip yasaklamadığım sürece, siz de beni kendi halime bırakınız. Sizden önceki ümmetleri çok sual sormaları ve peygamberlerine karşı münakaşaya dalmaları helâk etti. Size herhangi bir şeyi yasakladığım zaman ondan kesinlikle sakınınız, bir şeyi emrettiğimde de onu, gücünüz yettiği ölçüde yerine getiriniz.” (Buhari, İ’tisam 2; Müslim, Hac 412, Fezail 130-131) Emredilen ibadetler elimizden geldiği kadar yerine getirmek durumundayız. Ancak haram kılınan ve men edilen davranışlara (niyete bakılmaksızın) yaklaşmak yok. Haramlardan kesinkes, ne ad altında olursa olsun uzak durmak durumundayız iki cennete ulaşmak istiyorsak.

Haram ve günahlardan uzak duran kişinin bu davranışının sevaba dönüşmesi için sahip olduğu niyet son derece önemlidir ve gereklidir. Mesela içki içmeyen birisi, haram olduğu için değil de midesine dokunduğu ya da parası yetmediği için içki içmiyorsa, içki içmemesi kendisi için sevap olarak yazılmayacaktır. Ancak bir kişi içkiyi Yüce Allah (c.c.) haram kıldığı için terk ediyorsa sevap kazanacaktır. Faizde de durum böyledir, kumarda da durum böyledir, puta tapmaktan uzak durmakta da durum böyledir. Zinaya yaklaşmamak da böyledir. Tesettüre riayet etmek de böyledir.

Müslüman her nereye giderse gitsin Müslüman olarak gider, Müslüman olarak o ortamda bulunur ve Müslüman olarak da o ortamdan ayrılır. Şayet Müslüman olarak bir ortama gider de Müslüman olarak o ortamda barınamiyorsa büyük bir sorunun varlığına işarettir bu durum. Müslüman olarak orada bulunur da Müslüman olarak oradan çıkamıyorsa yine büyük bir sorunun varlığına delalettir. Müslüman her daim Müslümandır, her yerde Müslümandır, her yere Müslüman olarak gider ve her yerden Müslüman olarak da döner. Bundan başka bir şansı yoktur kişinin.

Biz, Yüce İslam Dininin şekillendirdiği bir hayata talibiz. O yüzden her şeyin İslam’i olanını isteriz. İslam’ın emrettiklerini elimizden geldiği ölçüde yaşamak durumundayız. Çünkü biz Müslümanız, Allah’a teslim olmuş insanlarız. Müslüman olarak dünyaya gözlerimizi açtık, Müslüman olarak hayatımızı sürdürmek ve Müslüman olarak da son nefesimizi vermek zorundayız. Sahip olduğumuz niyet de bu minvalde cereyan etmelidir.
Yönetimin İslam’i olanını isteriz. Sistemin de devletin de İslam’i olanını isteriz. Eğitimin de ticaretin de muhakemenin de bireyin de toplumun da kuralın da kanunun da İslam’i olanını isteriz. Kazanmanın da yenilmenin de İslam’i olanına talibiz. Hatta Müslüman olarak ölmek en büyük arzumuzdur. Niyetimiz ve sahip olduğumuz çabamız bu yönde. Bu niyete sadakatle bağlıyız. Yüce Allah: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve siz ancak müslümanlar olarak ölün.” (Al-i İmran/102) İman ettiğimize göre Yüce Allah’a karşı gelmekten de sakınmamız birinci ve öncelikli görevimizdir.
İslam, inansın inanmasın her insana, haramları alenileştirmediği müddetçe insanca yaşama hakkı tanıyan yegane dindir. Ancak bilerek yanlış yapanlara, toplumun huzurunu bozanlara, ahlaksızlığa pirim verenlere, haramdan para kazanmak isteyenlere da gerekli cezayı gözünün yaşına bakmadan veren bir dindir.

O yüzden sütü bozuk olan, ahlaksızlıktan kazanan, bozgunculuk çıkararak fitne ve fesattan nemalanan, harama dalan kişiler İslam’ın devlet bazında hükümran olmasını, insanları sevk ve idare etmesini, niyetlerinin İslami olmasını istemezler. Çünkü İslam sisteminde ahlaksızlara yer yoktur.

Gün gelecek hesabı olacak her şeyin. Yaptıklarımızın da düşündüklerimizin de. Sahip olduğumuz niyetin de…
Gün gelecek, gerçek ortaya dökülecek yaptığımız tüm iş ve işlemlerin.

Gün gelecek gizli kapaklı bir şey kalmayacak ortada. Kimin hangi işe hangi amaçla, hangi niyetle el attığı, karşı çıktığı veya canı pahasına da olsa savunduğu ortaya çıkacak.
Gün gelecek kimin, neyi, niçin yaptığı, amacının ve niyetinin ne olduğu, neye matuf olduğu açıklığa kavuşacak. Ben sen bilmezsek de bu gerçek günün birinde mutlaka ortaya çıkacaktır.

Sen, yanlış yapma yeter.

Sen, yanlışı düşünme, yanlış bir niyete sahip olma, haramları ileri sürme yeter.

Sen, yanlışa sahip çıkma, iyi niyetini her daim koru yeter.

Dünya bir imtihan alanıdır. Kimisi imtihanı kazanmak için çalışır kimisi de imtihanı umursamadan bir hayat sürdürür.



Bu yazı 205 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI