Yanı başımızda büyük bir savaş başlamış vaziyette. Peki, biz bu savaşın neresindeyiz? Bu savaş bizi de ilgilendiriyor mu?
Evvela; her yerde, her zaman ve herkese karşı itidalli olmak zorundayız. Çünkü biz vasat (adil) bir ümmetiz. Kâfirlere karşı şedit, Müslümanlara karşı da olması gereken veçhiyle mu’tediliz. İman ve küfür açısından baktığımız vakit düşmanımız belli. Bu konuda yanlış yapma imtiyazımız ve zamanımız yok. Kimin yaptığına bakmadan yanlışa karşıyız. Kimden sadır olduğuna ehemmiyet vermeden de doğrunun yanındayız... Çünkü biz hem Müslümanız hem de vasat bir ümmetiz. Emir ve direktiflerini direkt Kur’an’dan alan, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in peşinden giden bir milletiz.
İsrail Devleti bu ümmetin başına bela olmuş azılı bir düşmandır. Tüm Müslümanların ortak hedefidir. Ya hep beraber karşı koyup yok edeceğiz bu azılı düşmanı ya da tek tek bu teröristler tarafından yok edileceğiz. Şimdilik üçüncü bir şık görünmüyor ortada. Bu teröristleri dost edinen hiç kimseyi dost edinmeyeceğimiz gibi bu katil sürüsünü düşman belleyen her kim varsa onları da dostumuz olarak belleyeceğiz. En azından bu savaş devam ettiği müddetçe bunu bu şekilde yapmak zorundayız. Bundan başka şansımız yok. Konu katil, Siyonist İsrail teröristleri olduğu müddetçe tüm husumetleri rafa kaldırmanın faydamıza olacağına da inanmak zorundayız.
Geçmişi çok eskilere dayanan ancak şimdilerde tırmanan bir savaşın tam ortasındayız. İsmi konulmamış bir üçüncü cihan harbi de diyebiliriz bu mücadeleye. Kuşların uçması gereken semada füzeler ve uçaklar vızıldıyor, yıldızlar görünmüyor gökyüzünde. Her an bir yer bombalanmakta, bir yer tahrip edilmekte, bir can hayattan koparılmakta.
Kim ne derse desin bu savaş sadece İran ve İsrail arasında cereyan eden bir savaş değildir. Bunu kabul etmemiz lazım. Perdenin arkasında onlarca devlet var. Gerçi şimdilerde gizlenmeye de gerek duymuyorlar. Bir tarafta Siyonist İsrail’e her türlü personel, teçhizat ve mali destek veren ABD ve diğer Hristiyan ülkelerini görüyoruz. Ancak öbür tarafta fiili olarak İran ile beraber savaşa karışan bir başka ülke yok ortada. Pakistan İran’a yardım edeceğini açıkladı. İlerleyen süreç bu yardımın nasıl ortaya çıkacağını hep beraber görmüş olacağız.
Evet, bu bir dünya savaşıdır. Üçüncü, dördüncü veya beşinci bir ülkenin İran’ın yanında savaşa girmesi her an mümkün gözükmektedir. Gökyüzünde kayıp giden uçaklar, atılan füzeler, havalandırılan İHA’lar, SİHA’lar her an başka bir ülkeye yönelebilir, isabet alabilir. İşte o zaman seyreyle gümbürtüyü. Bu savaşı, hazırım diyenler değil hazırlığını yapmış olan devletler kazanacaktır. Ortadoğu kan gölüne dönecektir. Ortadoğu bu savaştan ya temizlenerek çıkacaktır ya da daha da kokuşacaktır. İsrail var olduğu müddetçe kokuşmaya da devam edeceğini söylemeye bilmem gerek var mı?
Müslüman devletler şayet Siyonist İsrail terörüne karşı korku perdesini Gazze’deki mücahitler gibi aralayabilirlerse ne İsrail diye eli kanlı bir terör örgütü (devleti) kalır Ortadoğu’da ne de dünyadaki tüm terör örgütlerinin finansörü ve fikir babası olan Hristiyan ABD gibi devletler kalır yeryüzünde. İsrail ile beraber hareket eden devletlerin tepetaklak devrilmeleri an meselesi olduğunu söylemeye gerek yoktur. Uzatmalara oynadıklarını da şimdiden iddia edebilirim.
Bir başka açıdan bu meseleye baktığımızda Müslümanların en büyük düşmanı olarak karşımıza İsrail’in komşusu olan ülkeleri ve liderleri çıkıyor. İsrail ile Müslümanlar arasında var olan bu komşu ülkelerin başında bulunan kukla yöneticiler devirilebilirlerse Gazze kurtulmakla kalmaz Ortadoğu cennete dönüşecektir. İşte o zaman İsrail’in eli ayağı bağlanmış bir vaziyette ya Ortadoğu’dan def olup gidecektir ya da döktüğü kanda çırpınarak boğulacaktır.
Bu savaşın ham maddesi Gazze’dir. İsrail, Gazze’yi toptan yutmak istiyor. Müslüman halklar da bu olaya seyirci kalmak istemediklerinden çıkıyor bu savaş. Gazze’ye destek olanlar ve Gazze’ye köstek olanlar.
Bu minvalde, İran ile İsrail arasında devam eden savaştan hemen önce Gazze’nin çektiği sıkıntıları dünya kamuoyuna duyurmak adına harekete geçen sivil bir hareket vardı. Şimdi adı savaş nedeniyle adeta unutuldu. Bu hareketi unutmamak lazım. Buna “Küresel Gazze Yürüyüşü” adı veriliyor.
“Küresel Gazze Yürüyüşü” ile Müslümanlar silahsız bir şekilde dünyanın her yerinden Gazze’ye doğru akın etmeye başladılar. Kimisinin elinde biraz un, kimisinin elinde de bir damla su. Bu hareketlenme güzel, özel ve büyük bir gelişme. Bu hareket henüz İsrail’in sınırına ulaşmış değil. Muhtemelen Mısır bu hareketi diskalifiye etmek için ellinden geleni yapacak. Bunu yapacağını nereden mi biliyorum? Bunu, Mısır’ın başında bulunan kukla yöneticilerden biliyorum. Bu hareket başta İsrail olmak üzere İsrail’in karakol görevini üstlenen civar ülkelerin tamamında büyük bir paniğe ve korkuya yol açtığını da ilave etmek istiyorum. “Eyvah, ya İsrail’i koruyamazsak” diye endişelenmeye başladıklarını da söylüyorum.
Düşünün bir de bu insanların her birisinin elinde bir iki adet de silah olduğunu düşünün. Tank ve tüfek eşliğinde yürüyorlar hedeflerine doğru. Uçak ve İHA’lar ile de destek aldıklarını getirin gözlerinizin önüne. Bu harekete eğer civar ülkeler engel olmazlarsa İsrail diye bir devlet çok kısa bir süre içinde yok olur gider. Bakmayın İsrail’in (şişirilmiş balon gibi) büyük ve güçlü göründüğüne. İsrail’i İsrail yapan ana etmen civar ülkeleridir. Akan selin önünde ne dağ dayanır ne de taş. Sel bir akmaya başladı mı her yeri yıkar, dümdüz eder. Halk da sel gibidir. Ayağa kalktı mı hiçbir şey durduramaz kendisini.
Halkların ayaklandıkları gün kâfirler ve fondaşları için büyük bir gün olacaktır. İşte o gün yüz yıldır Ortadoğu’ya çöreklenen kara bulutların dağıldığı, gökyüzünün daha nezih, daha mavi göründüğü bir gün olacaktır. Sivil yürüyüş ve İran’dan ateşlenen füzeler silkelenmenin, ayağa kalkmanın ilk basamakları olarak kabul etmemiz gerekir. İnşaAllah bu silkelenme Allah’ın kanun ve kurallarına göre dizayn edilmiş devletleri de beraberinde getirecektir. Çünkü bazı adımlar devlet sistemi olmadan atılamıyor.
İsrailli bakan Gazze’ye doğru yola çıkan bu Müslümanlar için; “Cihatçı konvoy” diyerek kötülemeye ve dünya kamuoyu karşısında küçük düşürmeye çalışmış. O kefere; bazı Müslüman geçinen Münafık ruhlu kişiler bilmese de cihadın ne olduğunu, kimlere karşı, niçin ve nasıl yapıldığını hatta neyi ifade ettiğini gayet iyi biliyor. O yüzden küçümseyici bir dil kullanıyor.
Evet, biz Müslümanlar cihatçıyız. Cihadı seviyoruz ve can-u gönülden de istiyoruz. Cihat şehadetin ön basamağıdır. Yüce İslam dininin kutsal, herkese nasip olmayan bir emridir. Ezilen halkların can simididir. Müslümanlar her ne zaman cihat ibadetinden uzaklaşmışlarsa ölü bir toprağa dönüşmüşlerdir. Kâfir ve facirlerin bir oyuncağı haline evrilmişlerdir. Müslümanların dirilmeleri ve yeniden ve daha güçlü bir şekilde ayağa kalkmaları için yegane ibadet cihattır.
Bizler Müslümanız ve İslam ile şeref bulmuş bir ümmetiz. Varlığımız cihat ile bilinir. Ayağa kalktığımız vakit düşmanı perişan ederiz. Ancak henüz ayağa kalkmış değiliz. Bu hareketlenme ayağa kalkmanın ilk işaretleri olarak değerlendirilmelidir. O yüzden Münafık ruhlu kişiler tarafından engellenmeye çalışılıyor.
Şurayı da ilave etmeden bu yazıyı bitirmek istemiyorum.
Türkiye vatandaşı olup İsrail ile bağlantısını güçlendiren birçok Yahudi var bu topraklarda. İsimleri ve soy isimleri bize benziyor. Bu Yahudiler zaman zaman Gazze’de savaşmak üzere İsrail’e gidiyorlar. Bunları tek tek belirlemek ve fişlemek lazım. Olası Türkiye-İsrail kapışmasında işte bu Yahudiler yani İsrail’e gidip Gazzeli Müslümanlara karşı savaşa katılan, çocuk ve kadın öldüren, Gazze’yi tahrip eden Türkiye vatandaşı bu Yahudiler, çok büyük bir tehlike arz edeceklerdir. Bu vicdansızlar herkese yönelik nokta atışı yapabilirler. Türkiye’nin askeri, siyasi önemli şahsiyetlerine suikast düzenleyebilirler. Hatta evlerinde veya iş yerlerinde emir ve rota bekleyen bomba yüklü İHA’lar, SİHA’lar da bulunduruyor olabilirler. Bu şahıslar MOSSAD adına faaliyet göstermediklerini kimseler garanti edemez. Ve yine bu şahıslar İran’daki gibi bireysel üst düzey yöneticilere yönelik infazlar da gerçekleştirebilirler.
İsrail’İn İran’a yönelik gerçekleştirdiği saldırılar bu konunun ehemmiyetini ortaya çıkarmış olduğunu düşünüyorum. Tehlikeyi görmek lazım. Çünkü bu konu ihmale gelmez. En azından bu konuda tarih tekerrür etmemeli diye düşünüyorum.