Ümmetin 55-60 parçaya bölünmesi ve bu bölünme neticesinde gücünü yitirmesi ve parya haline gelmesi.
Bu parçaların hemen hepsinin işgal edilip yer altı ve yer üstü zenginliklerinin gasp edilip çalınması. Bu gasp ve hırsızlık şu anda çok net ortaya çıkmış olmasına rağmen ümmet toparlanıp kendi mülküne sahip çıkamamaktadır. Böyle bir kıyam için ümmetin gücünü toplayıp gücünün farkına vardıracak bir otoriteye ihtiyaç vardı ki, işte o hilafettir.
Yıllar süren direniş ve kıyımdan sonra güya bağımsızlığına kavuşan ülkelerin de sureta bağımsız ama gerçekte küresel çetelerin atadıkları kişilerce idare edilmeleri. İslam ülkelerindeki idarecilerin isimleri; emir, sultan, kral, halife, başkan veya başbakan da olsa, hepsi küresel çetelerin iradeleriyle makamlarını korumaktadırlar. Küresel çeteleri dinlemeyenler infaz, suikast veya darbelerle indirilip yerine itaatkâr olanlar getirilir. Arada bir kimi ülkelerde yapılan seçimler, sadece göstermeliktir. Bu sebeple de hep %90’nın üstünde oylarla seçilmiş görünürler.
Hilafet lağvedildiğinden beri, İslam ülkelerinde işgal, sömürü, savaş, katliam ve talanlar hiç eksik olmamıştır. Ümmetin bu perişan hali, ne düşmanının güçlü oluşundan ne de ümmetin güçsüz oluşundandır. Asıl sebep tefrika sebebiyle ümmetin gücünün dağılmasındandır. Çare bu gücü toplayıp ümmeti ayağa kaldıracak merci olan hilafettir.
İslam hilafeti sadece İslam ümmetinin değil tüm dünya mazlumlarının da dayanağı ve korunağıydı. Hilafetin ilgası ve gücün İslam düşmanlarının eline geçmesinden beri, hiç bir dünya halkı huzurlu ve selamette değildir. Dünya, sosyal, kültürel, ekonomik, askeri ve hatta sağlık açısından bir sorun yumağı haline getirilmiştir. İslam adaletin haklılığını emreder, beşeri sistemler ise gücün haklılığını öngörür. Hilafet sayesinde güç İslam ümmetindeyken, ümmet gücü dünya insanlığının huzuru için kullandı. Ama güç İslam düşmanlarının eline geçince onlar gücü işgal, sömürü, katliam ve talanlar için kullandılar ve kullanıyorlar.
23 Kasım 1915 ile 3 Ocak 1916 tarihleri arasında İslam coğrafyasını paylaşmak üzere anlaşan İngiliz ve Fransız diplomatlar Mark Sykes ve François Picot, İslam ülkelerinin sınırların cetvelle çizdiler. Bu arada her iki ülke arasında da ihtilaf ve kavga sebebi olacak tampon bölgeler bırakmayı ihmal etmediler. Halen her gerektiğinde bu yarayı kaşımaktadırlar.
İslam ümmeti takriben 2 milyar ve dünya enerji kaynaklarının ortalama %85’i İslam topraklarında. Ama ümmet tüm bu zenginlikler içinde dünyanın en fukarası ve varlık içinde yokluğa mahkûmdur.
Bu zenginlikler henüz keşfedilmeden bile hilafet sayesinde İslam ümmeti tüm dünyanın efendisi hükmündeydi. Halifelik gidince efendi olan ümmet, adeta köleliğe mahkûm oldu.
Hilafetin kaldırılmasının bizim ülkemizdeki sonuçları ise tam bir felakettir.
Kur'an harflerinin yasaklanıp onun yerine Latin alfabesinin kabulüyle bir gecede bir milletin ümmi olarak sabahlaması. Yıllarca Kur'an ve her tür İslami eğitimin yasaklanması. 19 buçuk yıl boyunca Arapça ezan okumanın ve hacca gitmenin yasaklanması.
Takvim devrimiyle Cuma günü olan tatilimizin Cumartesi ve Pazar olarak değiştirilmesi. Böylece ülkenin neredeyse yarısının otomatik olarak cumadan, camiden, vaaz ve hutbelerden alıkonulması.
Kılık kıyafette devrimle İslami kisvenin yasaklanarak onun yerine şapka ve benzeri küffarın simgesi olan giysilerin mecburi kılınması.
Türk dil kurumu vasıtasıyla İslam’ı çağrıştıran kelimeler dilimizden ayıklanmış bunun için özel kanun çıkarılmıştır. Lakap ve Ünvanların Kaldırılması Hakkındaki Kanun, 26 Kasım 1934 tarihli, 2590 numaralı kanundur. 29 Kasım 1934'te Resmi Gazete'de (2867 sayı, 3 cilt, 6. sayfa) yayımlanmıştır. Güncelliğini yitirdiği gerekçesiyle mecliste tartışılmıştır. Kanuna göre:
Madde 1 – Ağa, Hacı, Hafız, Hoca, Molla, Efendi, Efendim, Bey, Beyefendi, Paşa, Hanım, Hanımefendi ve Hazretleri gibi lakap ve ünvanlar kaldırılmıştır. Erkek ve kadın vatandaşlar, kanunun karşısında ve resmi belgelerde yalnız adlarıyla anılırlar.
Bize tamamen yabancı olan bu devrimleri reddeden âlim ve davetçileri yargılayıp asmak için istiklal mahkemeleri kurulmuş. Bu mahkemelerin idam cezalarıyla katlettikleri âlim ve aydın sayısı, istiklal savaşı şehitlerinden daha fazladır. Bu maddelere daha nicelerini eklemek mümkündür. Ama biz şimdilik burada keselim. Subhaneke... Bi-hamdike... Esteğfiruke...
Muhammed Özkılınç