Yahudi olan Abdullah b. Sebe’ fitnesi olan Şia, tarih boyunca her renkten İslam düşmanlarıyla işbirliği yapmaya devam etmiştir. Özellikle haçlı ve Yahudilerle olan ittifakı ise hiç yabancısı olmadığımız bir konudur. Zira dine karşı din projesi olan Şiilik ümmeti içinde sürgit devam edecek bir fitne olmak üzere kurgulanmış ve öyle de devam etmiştir. Şia’nın tarih boyunca ümmet arasında; kin, nefret, tefrika ve kardeş kavgaları çıkarmakta bir manivela olarak kullanıldığını aklıselim her tarihçi bilir. Bunun için web sitemizdeki şu yazıyı (https://www.muhammedozkilinc.com/bir-siinin-itirafi/) okumanızı tavsiye ederiz.
Şu anda yaşanan olayları günübirlik hamasi duygularla değerlendirmek yanlış olur. Çünkü bu yaşanan olayların 1400 yıllık bir geçmişi vardır. Diyelim ki, çok geriye gitmeksizin içinde bulunduğumuz son bir asrı göz önünde bulundurursak yine farklı sonuçlara varmayız. Sadece son 25 yıldır İslam âleminde olan bitenlerin tam merkezinde emperyalist haçlı-Siyonist ittifakıyla beraber İran ve Şia da vardır. Ortadoğu diye lanse edilen İslam âleminin kalbinin böylesine ölüm tarlalarına dönüştürülmesinde İran’ın net bir ihaneti vardır.
Irak, Afganistan, Yemen ve Suriye ve Lübnan’ın adeta hallaç pamuğu gibi atılmasında en büyük pay İran ve dolayısıyla Şia’ya aittir. Hatırlayalım eski İran cumhurbaşkanı Ahmedi Nacat ABD’ye serzenişte bulunurken şöyle demişti: “Biz olmasa siz Afganistan’ı işgal edemezdiniz.” Bu itiraf yüzde yüz doğrudur ama eksiktir. Aslında Şia’nın Ümmete ihanet edip düşmanla işbirliği olmasaydı, tarihin hiçbir döneminde düşman böylesine kolayca ümmet coğrafyasında racon kesemezdi.
Biliyorum Şia’nın dolmuşuna binenler yine ümmet ve kardeşlik sloganları eşliğinde saldırı başlatacaklar. Ancak gerçekleri yapmacık gülücükler, yalandan kardeşlik demeçleri ve slogan gürültüleriyle bastırmak mümkün değil. Önümüzde sayılamayacak kadar delilleriyle asırları havi bir tarih var. Şu anda menfaat çakışması sebebiyle karşı karşıya geldiler diye, Şia’yı Yahudi düşmanı ve Müslüman dostu görmek saflık olur.
Evet, biz İslam ümmeti olarak tüm insanlık için barış, huzur ve emniyet üzere bir hayat dileriz. Bunun için yapabileceğimiz ne varsa da kendimizi yapmakla mükellef de görürüz. Tarih boyu da hep bu prensiple hareket ettik ve etmeye de devam edeceğiz. Nitekim güç İslam ümmetinde iken ümmet gücü sadece kendisi değil tüm insanlığın; adalet, huzur ve barışı için kullandı. Ancak güç İslam düşmanlarının eline geçtiğinden beri insanlığın iki yakası bir araya gelmedi.
İslam öncesinde cahiliye döneminde nasıl ki insanlık kaos, anarşi, bunalım ve buhranlara mahkûm idiyse, bu günün çağdaş cahiliyesinde de aynı karanlıklara mahkûmdur. Bu gün sadece mazlum İslam coğrafyası değil, tüm insanlık huzursuzdur. Emniyet, güven, barış ve esenliği unutmuştur. Artık hiç kimse için can, mal, namus ve din emniyetinden bahsetmek mümkün değil. Çere; yeniden İslam şefkat, merhamet ve adalet iklimine teslim olmaktır.
Böyle bir huzur ise kini din edinen Şia’nın nefret yüklü ideolojisiyle değil, vahyin kedisi olan İslam ile mümkündür. Şiilik özgün bir İslam mezhebi değil, “dine karşı din” projelerinin bir parçası olan paralel bir dindir. Şiilik dininde 12 imamı “masum” peygamber üstü gören kendi taraftarları dışındaki “nevasıb” (yani Şii olmayan her kes) kâfirdir. Sahabenin ise en iyi ihtimalle 14’ü, minimum ise sadece 6’sı iman üzere kalmıştır. Diğerlerinin hepsi mürted olmuş, dinden çıkmışlardır.
Başka bir deyimle Şia, 12 imamın masumiyet ve imametini kabul etmeyen her kese karşı bir intikam hırsıyla doludur. Resûlullah’ın (sav) vefatı sonrasında Hz. Ali (ra)’nin (ra) hilafet hakkını gasbetmiş olan her kes kâfirdir ve ehlibeyt düşmanıdır. Ebu Bekr Sıddık (ra) Ömer (ra) ve Osman (ra) bizzat hilafeti gaslettikleri için, kâfir, mürted ve haşa lanete uğramış kimselerdir. Onların iman ve hilafetini kabul eden her kes de bu gasba ortak oldukları için mürted olup Şia’nın hedefidirler.
Muhammed Yorgancıoğlu’nun şu tespitleriyle bitirelim.
"İran; Suriye’de Rusya’yla, Irak’ta ABD’yle kol kola girerek binlerce mazlumu katletmiş, İslam coğrafyasını ateşe vermiş bir haindir. Döktüğü her damla kanın bedelini bugün tek tek ödemektedir.
Büyük Şeytan Amerika’yla kurduğu kirli ittifakı, 'direniş ekseni' ve 'Kudüs Davası' gibi aldatıcı söylemlerle perdelemeye çalışırken; Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de ve Lübnan’da akıttığı kanlarla ümmeti parçalamış, bölgeyi ABD ve Siyonist işgal devletiyle birlikte dizayn etmiştir. Ancak bu ihanet, ne unutulacak ne de karşılıksız kalacaktır.
"İran da, sözde düşmanlık ettiği işgal devletiyle birlikte, bir gün coğrafyamızdan sökülüp atılacağı ve tarihin çöp sepetine gömüleceği güne kadar, döktüğü her damla kanın ağır hesabını vermeye mahkûmdur."