CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Leman dergisine dönük “sahip çıkma” açıklamaları, Türkiye'nin hassas inanç dengeleri açısından büyük bir kırılma noktasını işaretledi.
Elbette basın ve ifade hürriyeti demokrasinin temelidir; lakin bu özgürlüğün sınırları, başka bir temel değeri –dini inançları ve kutsalları– ayaklar altına alacak noktaya gelirse, orada artık hürriyetten değil, saygısızlıktan söz edilir.
Mesele, yalnızca bir dergiye verilen destek değil. Mesele, o derginin Peygamber Efendimiz (s.a.v.) le ilgili çirkin ve aşağılayıcı bulunan karikatürüne hiçbir eleştiri yöneltmeden, “bu dergi değerlidir” denilerek sahip çıkılmasıdır. Bu tavır, milyonlarca Müslüman vatandaşın kalbini kırmış, CHP'nin toplumun manevi değerlerine ne kadar uzak durduğunu bir kez daha göstermiştir.
Mizah, evet, düşünceyi özgürleştirir. Mizah, eleştirinin zarif biçimidir. Ama inanca dil uzatmak, peygamberleri aşağılamak mizah değil; tahkir ve tahriktir. Hiçbir sağduyulu demokrat, halkın dini inançlarını aşağılayan bir yayına göz yumarak ifade özgürlüğü naraları atmaz. Gerçek demokraside özgürlük, sorumlulukla birlikte yürür.
Bir siyasetçi olarak Özgür Özel, bu çizgiyi net biçimde ortaya koymak zorundaydı. Leman’a destek verirken, derginin bu çirkin karikatürüyle arasına mesafe koymalıydı. Aksi takdirde ortaya çıkan görüntü, mizaha değil, inançlara saldırıya arka çıkan bir lider portresidir.
Unutulmamalıdır ki bu milletin en derin ortak değeri, Peygamber sevgisidir. O sevgi öylesine köklüdür ki, ideolojilerin, partilerin, akımların çok daha ötesindedir. Hiç kimsenin de bu sevgiyi çiğneme, hor görme ya da hafife alma hakkı yoktur.
Siyasetin, toplumsal kutuplaşmaları körüklemek yerine, müşterek değerlere saygı çerçevesinde ortak bir dil inşa etmesi gerekir. Özgür Özel’in çıkışı ise bu manada ne basın özgürlüğüne, ne de toplumsal barışa hizmet etmiştir. Aksine, değerlerle çatışmayı seçmiş bir anlayışın yansıması olmuştur.
Toplumun kahir ekseriyeti, bu ülkede mizaha değil, hakarete karşıdır. Özgür Özel ve partisi, bu ayrımı artık öğrenmeli; aksi hâlde kaybettikleri yalnızca inançlı seçmenler değil, toplumsal meşruiyetin kendisi olur.