Ümmetin başta olmak üzere insanlığın Gazze imtihanı devam ediyor. Tüm dünyanın gözleri önünde ve canlı bir şekilde her gün yeni kıyımlar yaşanıyor. Ölümlerin ve acıların rutinleşerek sayısal birer veriye dönüşmesiyle birlikte insanlar da gittikçe etkisizleşiyor, tepkisizleşiyor.
Elbette yaşanan tüm bu acı hadiseler derin bir sorgulamayı da beraberinde getiriyor. "Neden, nasıl, niçin" gibi sorgulamalar her alanda yapılıyor ve yapılmalıdır. Lakin tüm bu sorgulamalar yapılırken içinde bulunduğumuz koşullarda bizi ümitsizliğe sevk etmek veya pasif bir duruma düşürmek yerine, daha çok çalışmaya ve sorumluluğa götürmelidir. Kendimizi haklı çıkararak geri planda kalmak yerine haklı olanı ön plana çıkarmak için çabalamalıyız. Başkalarının eksikliği veya yanlışlığı bizi atıl kılma yerine akîl kılmalıdır. "Yanlışlardan dolayı doğrulardan vazgeçilmez" ilkesi gereğince eylemlerimizi, tepkilerimizi, muhataplarımızı gözden geçirmeliyiz. Filistin'deki zulmün süresi ve sonuçları derinleştikçe "mitinglerle, gösterilerle, kınamalarla bir şey olmaz" diyenlerin sayısı da gittikçe artıyor. Muhatabına göre kimisi haklı, kimisi haksız bu tür söylemler imkan dahilinde yapabildiklerimizden bizi vazgeçirmemelidir. Devletlerden beklenen tavırları bireylere yüklemekle bireysel ve grupsal tepkisizlik alanları oluşturmak dogru değildir.
Şu an için ister bireysel ister kitlesel yapılan eylemleri küçük görmekle büyük iş yapılmış olmuyor. Bu tür eylemler belki şu an için İsrail'i zülümlerini doğrudan durduramasa da ümmet ruhunun kaybolmamasına fayda veriyorsa (ki veriyor) önemlidir, küçümsenmemelidir. Ayrıca yarın ruz-i mahşerde küçük dahi olsa Rabbimize sunabilecegimiz bir mazeret beyanı, bir salih amel olması açısından da önemlidir. Düşmana olan öfkemizi diri, dosta olan sevgimizi artıyor. Ali Şeriati'nin ifadesiyle: "Düşmana duyulan kin, iman için yararlı ve umut vericidir; varlığa bir anlam ve güç katar. Dosta beslenen düşmanlık, umut kırıcı ve zayıflatıcıdır, kötüdür." (Adem'in Varisi Hüseyin, syf 17)
Büyük işlere gelince gücüm yok, küçük işlere gelince gereksiz, ne değişecek ki diyerek hiçbir şey yapmamak veya yapmaya çalışan insanları alaylı bir dille samimiyet testine tabi tutmak doğru değildir.
Miting meydanlarına inenlerin samimiyetini teste tabi tutup genelleme yaparak eksi puan verenler acaba kendi eksenlerinde kendilerince samimi gördükleriyle neler yapıyorlar o da ayrı bir konudur.
Gazze'ye samimi bir şekilde sahip çıkan herkes bedel ödüyor. İran, Yemen ve Hizbullah başta olmak üzere bu bedelin en ağırını ödedi ve hala ödüyor. Kardeşlik edebiyatı yerine kardeşlik hukukunun gereğini yaparak bizlere " Müslümanlar bir vücudun azaları gibidir" hadisini yaşatıyorlar. Lakin öte taraftan ekseriyeti müslüman coğrafyaların sömürgeci uşakları ya "Ey Musa sen ve rabbin gidin savaşın (Maide 24)" ya da "Eğer bizi dinleselerdi öldürülmezlerdi" ( Ali İmran 168) pozisyonda hareket ediyorlar. Hele Trump'ın son Ortadoğu turundaki tavırları Gazze acısının yanında tam bir onur kırıcılık halidir. Pespaye liderleri bir bir inek gibi sağan Trump, adeta Gazze'de İsrail'e yaptığı yardımların maliyetini yine müslüman coğrafyalardan çıkarıyor. Bizim topraklarımızda, bizim paralarımızla bizi öldürmelerine müsade eden bir zilletin içindeyiz. Bu durum sadece devlet erkanında değil aynı zamanda gittikçe geniş bir halkı tabanına da yayılıyor. Aslında İsrail'in amacı da budur. Gazzeyi yok etmek, Hamas özelinde müslüman halklar da uyanabilecek bir kıyam ve direniş bilincini kırmaktır. Arap liderleri başta olmak üzere tüm halklara gözdağı vermektir. Yenilmişlik ve çaresizlik psikolojisine halklarımızı koymaktır. Bilinçsiz ve bağımlı bir yapı inşa etmektir. İslami, bağımsız bilinçle Ortadogu halklarının uyanmasını engellemektir. "Kendileri efendi diğerleri köle" statüsünde kurulan dengenin bozulmaması içindir tüm çabaları.
Müslümanlar başta olmak üzere dünya çapında Gazze için yapılan başta boykot olmak üzere mitingleri kimse "boş işler" kategorisine koyamaz. Lakin eylemlerin yapılma merkezleri, muhatapları ve iktidara yönelik yüzünde çok ciddi bir eksiklik var. Cami merkezli protestolar yerine iktidar ve karar alıcıların merkezleri kuşatılmalı, rahatsız edilmelidir. Limanlarda bu kadar İsrail'e çalışan gemiler bulunurken buralarda ve bu konularda etkin ve yerinde tepkilerin gelmemesi üzücüdür. Filistin'e yapılan "İnsani ve nakdi yardımlar” kıymetlidir lakin bu süreçte İsrail'i besleyen her türlü ilişkinin kesilmesine yönelik eylemlerin daha anlamlı oldugu inancındayım. Zalime engel olmak mazluma yardım etmekten daha evladır. Bu süreçte herkesin yaptıgı önemlidir; kimsenin bunu inkar etme hakkı yoktur. Filistin'e yapılan her türlü destek anlamlıdır lakin Türkiye'nin İsrail'le ticaret ilişkilerine yönelik iktidar tarafına yönelik daha gerçekçi, etkin, saha çalışmasında maalesef yetersizlik var. Ki bu kirli ticari ilişkilerin başında iktidara yakın bazı kişilerin olması da ayrı bir utançtır. Türkiyeli müslümanlar mevcut iktidara olan yakınlıkları hasebiyle Filistin hususunda maalesef imtihanı hakkıyla kitlesel olarak ver(e)miyor. İslami yapıların ve stkların bu kadar iktidara entegre olması ve siyasi söylemlerini söylerken, çalışmalarını yaparken burada yumuşak karın ortaya koyması kabul edilemez. Bir tarafta mazlumu desteklemekle övünen bir iktidar; diğer tarafta kendi sınırlarında zalime giden her türlü desteği kesmeyen aynı iktidar. Sağ elle yaptığın yardımı sol elinle boşa çıkarmak akıl alacak bir durum değildir. Müslümanlar eylemlerinde iktidarın politikalarını onaylayıcı bir duruş ve söylem yerine iktidarın ikircikli politikalarını zorlayıcı bir duruş içinde olmalıdırlar. Merhum Akif Emre'nin ifadesiyle " Bir insanın doğruluğu güçle olan ilişkisi belirler." Atasoy Müftüoğlu'nun ifadesiyle "İktidarın doğrularını söylemek yerine iktidara doğruları söylemek lazımdır." Kitleleri pasifize etmek yerine, yerinde gerçekçi eylemler ortaya koyabilmelidirler. Mehmet Akif İnan'ın "Her eylem yeniden diriltir beni" ifadesindeki diriltici eylemlere ihtiyacımız var. Bu anlamda "Fevziye Şenoğlu" anmak istiyorum. Bir çok sivil toplum örgütünün veya cemaatin yapamadığı direnişi bir kaç inanmış arkadaşıyla Mersin limanında yapıyor.
Meydanlar harekete geçmeden liderler harekete geçmez. Meydanlarımız siyasileri baskılamalı, sosyoloji siyaseti etkilemelidir. Zaten müslümanın evvel amacı mazlumu korumaktan öte zalimi durdurmaktır, zülmü ortadan kaldırmak veya en azından zayıflatmaktır. Zalimleri zayıflatmaya kendi zayıflıklarımızı, zaaflarımızı terk etmekten başka bir kurtuluş yolu yoktur. Kendimizle yüzleşmeliyiz. Zaaf ve zayıf yanlarımızı ilahi kelamın ışığında yeniden inşa etmeliyiz.
"Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşerseniz ve gücünüz elden gider.” (Enfâl 46) Ayeti başlangıç açısından bizim için bir milat olabilir.
Müslümanları sömürüye müsait kılan 'bilinçsizlik ve eylemsizlik" halinden müslümanlar kurtulmalılar. Bugün İslam coğrafyalarında yerel sömürgeci güçler, küresel sömürgeci güçlere alan oluşturuyor, hizmet ediyor. İslam cografyaları yerel sömürgecilerinden kurtuluşu öncellemelidir. Bunun için tüm sömürgecilerin güç aldığı "cehaleten kurtulmalıyız."
"Ya İslamî yenilenmeye doğru hareket veya pasiflik ve gerileme. Müslüman halklar için üçüncü bir ihtimal yoktur." diyen Aliya İzzetbegovice kulak vermeliyiz. Çürümüş bir akıl ve kalp ile yol alamayız. Zira "tüm medeniyetlerin ilk çürümeye başlayan yeri kafası değil kalbidir." (Fransız Aime Vesaire " Sömürgecilik üzerine Söylev")
Kalbimize, kavramlarımıza ve kitaplarımıza sahip çıkarak tanımlanan değil tanımlayan bir bilinçle geleceğe yol alma duasıyla...