İran Cumhurbaşkanının resmi bir programda Türkçe şiir okumasına gelen uyarı-ki uyarının mahiyeti nedir bilinmemekle birlikte İran'da çok yaygın Azeri Türkçesi kullanılır- Türkiye'de farklı kesimlerde baya gündem oldu.
Peki Türkiye'de mecliste veya resmi bir kurumda iki kelime Kürtçe konuşulunca hemen mikrofonu kesenler, kayıtlara "x bilinmeyen dil" diye alanlara ne demelidir. Yakın tarihimizde Kürtlerin başına dillerinden dolayı nelerin getirildiği de malumdur. Başkasının yanlışı üzerinden kıyametler koparanlar aynı yanlışın alasını kendisi yapınca suspus oluyor, mazeretlere methiyeler düzüyor.
Irak'ta Süleymaniye'de Erbil'de veya farklı coğrafyalarda Türkçe'nin resmi dil olmasına sevinenler, Türkçeyle ilgili en küçük bir girişime büyük methiyeler düzenler Türkiye'de Kürtçenin ikinci dil olmasını talep etmeyi teröre hizmet, bölücülük olarak bastırıyorlar. Oysa ki İlahi kelamın ifadesiyle "tüm diller ve renkler Allah'ın ayeti" (Rum Süresi 22. Ayet ) iken bu tür ikircikli tavırlar müminlerin değil münafıkların tavırlarıdır.
Türkiye'de hala Kürtçe başta olmak üzere etnik ve inançsal farklılıklara dar Milliyetçi ve Kemalist bir zihniyetle meselelere yaklaşılması, bu zihniyetin iktidara ayar vermesi, bu zihniyete mebni politikaların uygulanması üzücüdür. En son örneği Cumhurbaşkanı danışmanı Mehmet Uçumun yaklaşımı tam bir fecaattir. Eski sistemin kodlarıyla ötmektir ki maalesef sistemde görüntüde değişiklikler olsa da gerçeklikte hiçbir değişiklik yok.
Yüzyıllar değişiyor, araçlar değişiyor, iktidarlar değişiyor lakin meseleler bir türlü değişmiyor. Sorunlar ve yaklaşımlar her dönem aynı kalıyor. Çıkmaz sokaklardan çıkış aranıyor.
"Kendiniz için istediğinizi bir başkası için istemedikçe gerçek mümin olamazsınız" ilahi hedefine ulaşabilseydik bugün kangren olmuş mezhepsel, dilsel, inançsal bir çok meselemizi çözmüş olacaktır. Rabbimizin verdiği ilahi zenginliklerimizi kör milliyetçiliğe, bağnaz mezhepçiliğe ve kişisel çıkarcılığa kurban etmekle hepimizin etkilendiğini anlasaydık belki de bugün İslam alemi olarak bu kadar Batı karşısında fakirleşmeyecektik. Birbirimizi güçlendirmek yerine güçsüzleştirmeyecektik. Batı'nın kolay operasyon alanı haline gelmeyecektik.
Dilimize milliyetçi saiklerle değil ilahi hakikatlerle sahip çıkmalıyız. Dilimize sahip çıkıp dininizi bırakın veya dinimize sahip çıkıp dilinizi bırakın ikileminden kurtulmalıyız. Birisi diğerinin karşıtı değil birbirinin tamamlayıcı unsurlarıdır.
Dilimiz düşüncemizin sınırlarını etkiler. Gündelik hayatta dilimizin dinsel kavramlarla ilişkisini kesmek isteyip seküler bir dil inşa etmek isteyenler aynı zamanda seküler bir düşünce de inşa etmiş oluyorlar. Kullandığımız kavramların hangi medeniyete ait ufuklar, inançlar taşıdığını; dilimizdeki kavramların düşüncelerinize ve davranışlarımızda yön verdiğinin bilincinde olalım. Din-Dil-Düşünce denkleminde birini diğerine kurban etmeden sahiplenmeliyiz. Dünyadaki tüm dillerin ve renklerin ilahi birer ayet olması hasebiyle Müslümanlar olarak kendimizi milliyetçiliklerin dar alanlarına hapsetmemeliyiz. Bilge Aliya Izzetbegoviç'in ifadesiyle " Kabile ve ulusun dar sınırlarından kurtulmak için kendinizi Müslüman olarak düşünmeye başlayın." Kendimizi Müslüman olarak düşünmeye başladığımızda yüzyıllara mal olmuş bir çok bize ait olmayan meselemizi çözeceğiz.
Vesselam