Bir amirin varlığı mahiyetine güven ve huzur veriyorsa, olup biten hadiseleri mümkün olduğu kadar yasa ve yönetmeliklere başvurmadan ikili iletişim ve insani kabiliyetleri ile çözüyorsa, eğitim yönetiminin diliyle sorunları barışçıl bir atmosferde informel hal ediyorsa, bakışları insana güven ve huzur veriyorsa işte ben ona amir derim. Kurumun büyüklüğü, küçüklüğü hiç fark etmiyor, bu vasıflar her yöneticiye lazımdır.
Ben fi tarihte Lise müdürüydüm, bir gün toplantıda bir öğretmen yüksek sesle aşırı derecede beni eleştirdi, ben de öğretmenlere dönüp dedim ki; “arkadaşlar gerçekten ben böyle biri miyim? aranızda beni savunacak kimse yok mu?” Biri kalktı o öğretmeni mat edecek kadar eleştirdi, söylediklerinin yanlış olduğunu dillendirdi. Ben bana sözlü saldırıda bulunan öğretmenin savunmasını aldım, kendisi; “bu iş burada bitmez” dedi, ben dedim ki; “devletin mekanizması böyle işliyor, senin bildiğin başka bir yol varsa takip etmekte serbestsiniz.” Gitti beni sendikaya şikayet etti sendika yöneticisi diyor ki “vala sen bu müdürle karşı karşıya gelmişsen suçlu sensin” derken ben yetkimi kullanarak o uyarı cezasını da kaldırdım.O da tayini çıkınca okuldan çok memnun ayrıldı.
Tabi değişik düzeyde yöneticilikler var, bunun içinde mülki amirlikler de var. Valiler yaş ve tecrübe sayesinde daha olgun ama bir kısım kaymakamlar toyca denecek kadar yanlış yapabiliyorlar. Bizim görevimiz onları uyarmaktır, olmuyorsa başka göreve yönlendirmektir.Adam yapamıyorsa Kaymakamlıktan başka işler de var.
Diyarbakır’da Bismil, Sur, Yenişehir, Bağlar kaymakamları muasır medeniyetin istediği yönetim düzeyini aşmışken yakın zamanda Çınar ve bir hafta önce de Kulp kaymakamı makamlarından beklenen profilin eşiğinde kaldılar. Hele bir de Allah u alem Artvin’deydi galiba, bir Kaymakam lokantada yediği yemeğin parasını vermedi, aman Allah’ım bu ne basitlik? Ama oluyor demek bir teğmene direk Albaylık rütbesini verseniz kaldıramaz arkadaş
Yöneticilik emir vermekten ibaret değildir. Personelini tanımak, ona rehberlik yapmak, psikolojik olarak onu zinde tutmak ve toplumun sorunlarıyla ilgilenmek gibi onların da sorunlarıyla ilgilenmek demektir.
Bu hadiseleri ayrı ayrı analiz etmek mümkün ama ben özellikle şu Kulp’taki soruna biraz değinmek isterim.
Ben olsaydım;
Önce Müftü beye şifai söylerdim, "bu konuda imam-hatip kardeşimizi bir dinle, sorun seni aştıysa bana haber ver" derdim.
Diyelim ki müftü konuştu sorunu çözemedi, kendim iman-hatibi dinlerdim.
Hoca efendinin hutbenin şehitler kısmını neden atlattığını ondan dinlerdim, imam-hatibin korku kaygı gibi bir endişesi varsa onun giderilmesi için personelime yardımcı oldum, yok eğer bilinçli okumadıysa memuriyet vazifesi gereği hakkında soruşturma açardım. Ama dinen konuşmanın caiz olmadığı hutbe esnasında kalkıp uyarıda bulunmazdım, hele ki sesimi hiç yükseltmezdim, şiddet uygulamak ise "ben insanım" diyen hiç birine yakışmaz zaten. Siz birini dövseniz, haklı olsanız bile haksız duruma düşersiniz, devletin ciddiyetiyle bağdaşmaz, devletin adlet anlayışına da gölge düşürsünüz, buna hakkınız yok! en azında o personeliniz size dua etmez. Bir insanın duasından mahrum olmak düşünen insan için bir azap gibidir.
Yaşanan bu vakada imam yanlış yapmışsa Kaymakam kabahat işledi diyebilirim. İbadet adabına aykırı hareket etti, Cuma namazı gibi önemli bir ibadetin huzur ve mutluluğuna gölge bıraktı, kamuoyunu gereksiz bir mevzu ile meşgul etti.
Bilemiyorum ama bazı kimselerin başka başka sıkıntıları var, bu tür anormal çıkışlarla kendini sözde temize çıkarıyorlar, inşallah bu kaymakamımızın böyle bir sıkıntısı yoktur, fakat aklıma soru işaretleri geldi.
Ben de 8-10 yıl yöneticilik yaptım ama mahiyetimdekilerle hiç yüz göz olmadım, bir hizmetlim görev yapmıyordu hakkında soruşturma açtım, uyarı ,cezasından sonra aynı hatayı sürdürdü, milli eğitimden müfettiş istedim daha ağır bir ceza aldı, okulu değişti. Bir çok örnek verilebilirim ama yazı uzar.
Olmuyor olmuyor! öyle M bıyık/C bıyık bırakmakla milliyetçi/ülkücü olunmaz.Başarılı bir yönetici bakışlarıyla kurumunu idare eder.
Bakın bakayım İstanbul Düşünce Enstitüsü Başkanı Mustafa Şatıroğlu Ülkücüyü nasıl tarif ediyor?
ÜLKÜCÜ KİMDİR?
"Rehber-i: iki cihan güneşi Hz,Muhammed (S.A.S).
Kaynağı, ilhamı, düsturu KUR'AN olandır.
Semalarda dalga, dalga yayılan EZAN susmasın diyerek toprağın kara bağrına düşen candır.
Türk'ün töresini, Türk'ün ilm-i, islam'la kaynaştıran AHMET YASEVİ ocağında kaynayan pişen kavrulandır."
Benden söylemsi.
Eyüphan Kaya
Eğitim Yöneticisi