Bu soruyu duyan etkili, yetkili, ilgili veya kaygılı her vatandaşımız elbette evet diyecektir. Ama icraatla desteklenmeyen istek ve sözlerin ne kıymeti olabilir?
Ormanlarımızı korumak istiyorsak, öncelikle tecavüzcüsüyle zorla evlendirilmiş gibi talihsiz bakanlık yapılanmasından kurtarmamız gerekir! Çünkü Tarım ve Orman birbirine dost değil, asimetrik hasımdır! Ormanların en azılı ve eski düşmanları tarım ve imardır. Zaten bu çarpık ve merhametsiz yapılanmanın tıpkısı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde de kurulmuştur. Çevre düşmanı şehirciliğin baskın ve açgözlü teşkilatlanmasının yanında, çevre teşkilatı eğreti gelin gibi sığıntı, zayıf ve sürekli gerileyen tarafta kalmaktadır.
Ormanların diğer büyük kurumsal zararlıları Enerji, Sanayi ve Turizm Bakanlıklarıdır! Zaten sahipsiz bırakılan ormanların içinden, ilkel ve tedbirsiz şekilde iletilen enerji hatlarını aç gözlü elektrik şirketlerine çektiren, birkaç on yıllık kömür vb. geçici kaynaklar için binlerce yıl fayda üreten zeytinlikleri katlettiren, Erzincan'da olduğu gibi çevre felaketlerine bilerek davetiye çıkartan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı değil midir?
Özellikle kıyı kesimlerinde planlı çıkarılan her yangın sonrasında kanser gibi yayılan turistik binaların onaylayıcısı, belli başlı şirketlerin rant sağlayıcısı, Bolu yangını gibi doğrudan sorumlu olduğu felaketlerin, en ufak bir istifa bile çıkaramadığı pişkinliği ile Kültür ve Turizm Bakanlığı da masum sayılabilir mi?
Çevre Bakanlığına eklenen iklim değişikliği ibaresi ile alt teşkilatının, ne çevre ne de orman dostu olmadığı bellidir. O kısım sadece karbon ticareti gibi küresel rant çetelerinin haraç uygulamalarını meşrulaştırmak, sermayeyi belli kesimlere taşımak, üretim ve tüketim bağımsızlığını daraltmak, maliyeye yeni gelir ve ceza kanalları açabilmek için kurulmuştur. O yüzden iklim değişikliği hezeyanlarının da çevre ve ormandan uzak tutulması gerekir!
Buraya kadar ezcümle, Orman ve Çevrenin zorla evlendirildikleri zararlılarından kurtarılmaları, Çevre ve Orman Bakanlığı adıyla müstakil bir yapıya dönüşmeleri, Sanayii Enerji, Turizm ve Ulaştırma Bakanlıklarının fütursuz tecavüzlerinden korunabilecek mevzuat ve dirayetli bürokratlar ile desteklenmeleri şarttır! Yoksa, ormanlarımız ve bağlı kaynaklarımız güneşte kalan buz misali hızla erimeye ve yok olmaya devam edecektir. Ama sinsi inşaat ve işgaller ile, ama haince çıkarılan planlı yangınlar ile. Bizler de uzaktan çaresiz ve zelil halde vah vah diyerek dövünüp izlemekle kalacağız.
Türkiye'deki bitki örtüsü, ormanlarda tercih edilmesi gereken ağaç türleri vs. hakkında önerilerde bulunacak, ahkam kesecek ehliyete sahip değilim. Bu konuyu ve uygulamayı orman, çevre, ziraat ve doğal yaşam uzmanlarımıza bırakıyorum. Ormanların korunması ve yangın gibi afetlerden korunması hakkındaki çalışmalar ise, Sivil Savunma ile ilgili deneyim ve yetkinliklerimin kapsamına girdiğinden bu konuya da değinmek isterim.
Balığın baştan kokmasından mütevellit, Sivil Savunma hizmetlerinin bağlı bulunduğu AFAD kurumu teşkilatı da yanlış ve eksik yapılanmıştır. CB sistemine geçildikten sonra AFAD'ın İçişleri Bakanlığına bağlanması büyük bir hatadır. Sivil savunma mevzuatının tamamında ilgili kurumun en yüksek yöneticisine doğrudan bağlı olması esastır. Zaten bu yüzden, önceleri icraatın en üst birimi olan Başbakanlığa doğrudan bağlı, seçilmiş bakanlıkların üst konumunda bir yerdeydi. Şimdi ise atanmış üst düzey bürokrat hükmünde olan İçişleri Bakanına bağlanması büyük bir tenzil-i rütbedir. Diğer kurum ve bakanlıklar nezdinde etkisini kıran, teşkilat ve hareket kabiliyetini daraltan bir durumdadır. Bu dağınıklıktan ve bakanlar arası rekabetten UMKE gibi sınırlarını aşan ve fiilen AFAD'ın görev alanına girerek sahada rekabet eden kurumsal ucubelikler doğmuştur. Bunun çarpık bir sonucu olarak, kamu hastanelerinde son yıllarda yangın ve deprem gibi acil durum ve afetler için aynı konularda iki ayrı plan ve ekipler kurulması gibi garabetler yaşanmaktadır. UMKE'nin kendi alanına çekilmesi, AFAD'ın eskiyen sivil savunma mevzuatı ve planlamasını güncelleyerek kurumların ihtiyacına yeterli gelecek nitelikle planlar geliştirmesi gerekir.
AFAD'ın ülke genelinde düşürülen seviyesi normale getirildikten sonra, her kurum ile olduğu gibi Çevre ve Orman Bakanlığı ile ilgili özel bir yapılanmaya gitmesi, belediye sınırları dışındaki her yangın ve acil durumdan doğrudan sorumlu icracı kurum olarak teşkilat ve personel yapısını dizayn etmesi gerekir. Orman yangınlarıyla mücadele için kurulacak kara ve hava unsurları ancak AFAD gibi konuya odaklı bir kurum çatısı altında çok yönlü, güçlü ve verimli kalabilir.
Yukarıda saydığımız major nitelikte düzenleme ve yeniden yapılanmalardan başka, ormanlarımızı daha iyi koruyabilmek için alacağımız ilave tedbirler elbette vardır. Bunlardan önemli gördüklerimizi sıralayarak yazımıza son verelim:
1- Ülkenin her bölgesine yayılmış olarak sabit kadrolu AFAD/Sivil Savunma kuvvetleri istihdam edilmeli. Mevcut durumdaki gibi olay yerlerinde göstermelik kalan 100-200 kişilik küçük gruplar değil, ülke toplamında 300 -400 bin kişi gibi güçlü ve yeterli sayıları olmalı. Savaş ve afet durumlarında olay yerlerinde, normal zamanlarda ise belediye dışı bölgelerin yangın, koruma, geliştirme, tahkim, insani yardım lojistiği gibi kurumsal çalışmalarda bulunmalılar. Bu ekibin varlığı hızlı ve etkili operasyon imkanı verir, diğer kurumlardan önce müdahale önceliği sağlar, bölgelerin tahliye ve taşınmasında çalışır, teknik cihaz ve araç operatörlüklerinde emniyet ve isabet sağlar. Bu personelin sağlam ve gelişen yapıda kalması için savunma, sağlık, ulaştırma, enerji gibi konularda düzenli eğitim programı içinde yer almaları gerekir.
2-Ormanlık alanların korunabilmesi için görevli memur ve yöneticilere zimmetlenmesi, çapraz kontroller ile takip edilerek performans puantajı tutulması, başarı ve geliştirme hallerinde prim ödemeleri ile teşvik edilmesi, zarar ve ziyanların doğrudan sorumlulara rücu ettirilmesi sağlanmalıdır.
3-Orman ve yaban hayatını tehdit eden, yapısını bozan başıboş köpek sürüleri gibi doğal olmayan işgaller kaldırılmalıdır.
4-Orman tabanında yer alan zararlı veya yanıcı ot gibi biyolojik varlıkların doğal temizleyicisi kabul edilen kara keçi gibi faydalı hayvanların beslenmesi teşvik edilmelidir.
5-Orman alanlarının yanmasını zorlaştıracak veya geciktirecek zararsız bakteri gibi biyolojik unsurların pilot uygulamalar ile etkisi ve zararsızlığı test edilerek yaygınlaştırılması faydalı olacaktır.
6-Madencilik, tarım, turizm ve imar gibi talepler ile ormanların geriletilmesine karşı mevzuatın zorlaştırılması, bölgesel orman izleme ve talep değerlendirme uzmanlar kurulu ile önemli izin ve yetkilerin kişisel tasarruflardan kurtarılması gerekir.
7-Ormanlara karşı sabotaj, kundaklama, uydu teknolojisi ile lazer ışınlı yangın çıkarma vb. olaylara karşı bilişim ve savunma teknolojisiyle desteklenmiş koruma programları uygulanmalıdır.
Niyeti ormanları korumak olanlar için, bu sayılan tedbirlerin birkaçı bile fazlasıyla hızlı ve etkili sonuçlar verecektir. Asıl soru şu: Ah vah diyerek üzülenlerin gözyaşları içten mi yoksa timsahlıktan mı geliyor? Kaybolan ve yakılanlar sadece ormanlarımız değil, geleceğimiz ve medeniyet değerlerimizdir. Yüce Allah bizlere yardım etsin, içimizdeki ahmak ve hainlere fırsat vermesin!