Gazze’den başlayalım…
19 Ocak’ta ateşkes sağlandı. Akabinde bazı esirler karşılıklı olarak salıverildi.
Gazzelilerin dost – düşman herkesin zihnine nakşettikleri resim de şu oldu: Bir tarafta, verdikleri on binlerce şehide, yüz binlerce yaralıya ve yerle bir edilen evlerine rağmen imanın, izzetin, direnişin ve insanlığın mücessem hali olan Gazzeliler ve diğer tarafta, dünyanın en azılı kötüleriyle birlikte soykırım yapmalarına rağmen gözlerinde insan bile görmedikleri bir avuç mümin karşısında aciz kalıp yenilen israil.
Tabii, buradaki galibiyetin ve mağlubiyetin görece olduğunu belirtmekte yarar var. Çünkü biz inananlara göre galibiyetin ölçüsü ve şartı, her halükarda Hak üzere olmaktır.
20 Ocak’ta da Trump ikinci kez Başkanlık koltuğuna oturdu. Seçim sürecinde neleri yapmayı vaat ettiyse, yapacağını söyledi ve daha ilk günden birçok kararın altına imzasını attı.
İmam Humeyni’nin hakkını teslim etmek gerekir. Onun dediği gibi, Amerika, gerçekten de büyük şeytandır. Çünkü yaşımız 60 ve kendimizi bileli Amerika’nın saldırganlığının ve fesadı yeryüzüne yaymada öncü olduğunun şahidiyiz. Trump, daha koltuğuna oturmadan Müslümanlara ilk tehditlerini savurdu ve kendilerinden istenenleri yerine getirmedikleri takdirde bölgeyi cehenneme çevireceğini söyledi.
Ama şunu da belirtelim ki, insanlığın başına musallat olan eşcinselliğe karşı sergilediği duruşu takdire şayandır. Türkiye bir taraftan güya İstanbul Sözleşmesini kaldırdığını iddia edip ve diğer taraftan da 6284 sayılı kanun üzerinden anılan sözleşmeyi ve dolayısıyla eşcinselliği koruyor ve teşvik ediyorken, Trump, “cinsiyet olarak bir kadın var ve bir de erkek” diyerek noktayı koydu.
Bu arada Türkiye’yi yasa boğan otel yangınını yaşadık. Ateş, yakaladığı canları yakarken, iktidar ile muhalefetin kavgası da sorumluların hangi partiden olduklarıdır. Peki, bu otel katliamının failleri hak ettikleri cezalara çarptırılacaklar mı? Hem evet ve hem de hayır. Evet, bazılarına bazı cezalar verilecek. Ve hayır, suçluların güçlü olanlarına dokunulamayacak. Dün nasıl ki, Zilan Deresi, Dersim ve diğer katliamların failleri hesap vermedilerse ve hala bunun hesabı sorulamıyorsa… Dün nasıl ki, on binlerce masum insanın katili olan JİTEM mahkeme kararıyla yok sayıldıysa ve dolayısıyla suçlulardan hesap sorulamadıysa ve sorulamıyorsa… Dün nasıl ki, Roboski katliamının failleri bugün bile hesap vermekten muaf tutuluyorlarsa… Otel katliamının suçlularından güçlü olanlar hesap vermeyecekler ve kendilerine hesap sorulamayacak. Çünkü o bazıları güçlü olmaları nedeniyle kanun üstüdürler. Yetmedi, devlet zırhı da kuşanırlar. Bir ülkenin insanlarının oradaki cari hukuka olan güvenlerini yitirmeleri ne kadar kötü bir şeydir.
Bu aralar bizler Baas rejiminin düşüşü, Suriye’nin yeni rejiminin nasıl olacağı, Suriye’deki Kürtler, milliyetçilik, mezhepçilik ve benzeri çoğu da sığ tartışmalara boğulurken, ABD ve israil, özellikle ülkemizdeki güdümlü medya organlarını da kullanarak, “ABD ve israilin artık Türkiye’nin komşuları oldukları” tezini kabul ettirmeye çalışıyorlar. Ki, birkaçı hariç, iktidarından muhalefetine kadar bütün medya aynı Siyonist dili kullanmaktadır.
Şunu bilmeliyiz ki, bir süre önce başlatılan yeni çözüm sürecinin başarıya ulaşması ve böylece inkâr politikalarının kadim kardeşliğimizde açtığı fetret dönemine son vermemiz de bu Siyonist kuşatmayı yarabildiğimiz oranda olacaktır.
Ve son söz, küresel tevhidi direnişe selam ve küresel boykota devam…