11 Nisan 2025, Cuma | 14:48:44


Ayşeli Polat

facebook-paylas
Ümmet Neden Suskun?
Tarih: 07-04-2025 15:10:00 Güncelleme: 07-04-2025 15:10:00


Tükenmiş umudu sesine iliklenmis imam, titreyen sesiyle minareden haykırıyor: " Tüm yollar kapandı. İletişim kesildi. Yeryüzü ehlinden yardım ve umut kesildi. Ey Allah'ım! Senden başka kimse kalmadı. Allahım! Onlar silah güçlerine güveniyorlar. Biz ise senin kuvvetine güveniyoruz. Ey İslam Ümmeti! Ey İslam Ümmeti! Müslüman kardeşlerimiz zafere ulaşmaları için sizden Rabbinize dua etmenizi istiyor." 

Beklediler... 7 Ekim'den beri sabırla beklediler. Bir vücudun azalarından biri hastalandığında, o azaya yardıma giden vücudun diğer azaları gibi hassas olması gereken müslüman kardeşlerinin koşarak yardıma gelmesini beklediler. Bir binanın tuğlaları gibi birbirine kenetli olması gereken 2 milyar Müslümanın, 3-5 çapulcuya haykırarak dur demesini beklediler. Bir tarağın dişleri gibi yan yana olması gereken Müslümanların kol kola girip ümmeti oluşturmasını beklediler. 

Beklediler...Hastaneler bombalanıp çocuklar öldürülürken, elektrikler kesilip küvezdeki bebekler can verirken, "Ruhumun ruhu" dedikleri yavrularını göz bebeklerinden öperek son yolculuğuna uğurlarken sabırla beklediler.

Beklediler... Bütün aile fertlerini kaybedip feryat ederken, birbirlerini "İnna lillahi ve inna ileyhi raciun" diyerek teselli eden bu kutlular, "Hasbinallah ve nimel vekil" sözü ile teselli bulurken bir umut deyip beklediler.

Beklediler... Şehit olmuş annesini saçlarından tanıyan küçük kızın feryadı arşı inletirken, bedeni parçalanmış yavrusunu kucağına alıp "ne olur bunu toprağa koymayın, orada üşür" diyen annenin gözyaşları sel olurken, kafası kopmuş yeğenini havaya kaldırıp "Bunun ne suçu vardı?" diye soran adam haykırırken, her biri bir tarafa saçılmış çocuklarının arkasından "Yemek yiyemeden öldüler" diye ağlayan annenin ciğeri koparken beklediler.

Beklediler... Çocuklarının parçalarını poşete doldurup taşırken, ayakları kopan çocuk "Amcacığım ayaklarım geri çıkar mı?" diye sorarken, küçük kardeşinin cesedini okul çantasına koyup çantayı sırtından indirmeyen çocuğun feryadı göğe yükselirken beklediler...

Beklediler... Açlıktan yastıkların pamuklarını yerken, susuzluktan pis suları pamukla arıtıp içerken, yıkıntıların arasında yaşam savaşı verirken beklediler. Harabeye dönmüş evlerine aldırmayıp cemaatle namazı terk etmeyen, molozların arasında iftar eden, dillerinden Allah'ı düşürmeyen, yedisinden 70'ine Kur'an bilgileri ile herkesi kendilerine hayran bırakan, metanetleriyle, azimleriyle, vatan sevgileriyle, zalime karşı dimdik duruşlarıyla bütün dünyaya varlıklarını kabul ettiren bu nasipliler, kendileri gibi şehadet getirip iman eden kardeşlerini beklediler. 

Aradan  haftalar, aylar geçti, gelen olmadı. Ama onlar umutla beklediler. Komşusu açken kendisi tok yatmaması gereken ümmetin, açlıklarına çare olmasını beklediler. Kendisi için sevip istediğini mümin kardeşi için de sevip istemesi gereken ümmetin, bu kadar ölüme, zulüme, soykırıma "Dur!" demesini beklediler. Resul'ün kabrini ziyarete akın akın giden, hacda, umrede Kabe'nin etrafına sığmayan, Arafat'ta insan seline dönüşen ümmetin, kol kola verip Mescid-i aksa'ya yürümesini, mümin kardeşlerini bu zulümden kurtarmasını beklediler. Günlerce, haftalarca, aylarca beklediler, ama gelen olmadı.

Unuttukları bir şey vardı. Asr-ı saadette Yesrib şehrini Medine'ye dönüştüren ümmet çoktan tarihe karışmıştı. Bekledikleri ümmet, birbirine destek olan tuğlalar gibi değil, imamesi kopmuş tesbih taneleri gibiydi. Sadece cuma günleri camileri dolduran, vakit namazlarında safları boş bırakarak camileri öksüz bırakan bir ümmet, sizi mi öksüz bırakmayacak?

Duyufur-Rahman olarak Allah'ın evine ziyarete gidip, tavafını, sayini, şeytan taşlamasını canlı yayında paylaşarak beğeni peşinde koşan, Hacer'ül Esved'i öpmek için birbirini ezen,  heybesini kul hakkıyla doldurup memleketine dönen bir ümmetin size ne faydası olacak ki? 

Allah'ın hayat rehberi olarak gönderdiği yüce kelamını en güzel kılıflara koyup duvara asan,  Ramazan'dan Ramazan'a eline alan, günde 40 defa okuduğu Fatiha suresinin bile anlamını bilmeyen, Allah'ın muhatap alıp, kıymet verip gönderdiği kitabını anlamak için en küçük bir gayret sarf etmeyen, Kur'an'dan uzak yaşantısıyla ne olduğu belli olmayan bir ümmet size nasıl yardım etsin? 

Dinin direği, müminin miracı, Resul'ün gözünün nuru olan namazı ihmal eden, terk eden, günde 5 defa çağıran ezanlara sağır, secde ile arşa yükselme zevkinden mahrum, huzura kabul edilmeyecek kadar nasipsiz, daha seccadeye gitmekten aciz bir ümmet, Mescide Aksa'ya nasıl yürüsün?

Oruç tutmamak için kırk takla atan, verdiği zekatta gözü kalan, emekli ikramiyesini bankaya koyup faiziyle karnını doyuran, görevinde kaytaran, devletten aşırdığını kâr sayan, hırsızlığın âlâsını bilen, ticarette yalan ve yemini yol edinmiş, birbirini aldatmayı maharet addeden, ahlaksızlıkta zirveyi görmüş bir ümmet için Gazze ne ifade eder ki?

60 bin köpek bir bölgeye hapsedilip yavaş yavaş öldürülseydi dünya ayağa kalkardı. Hayvan hakları savunucuları yeri göğü inletirdi. 60 bine yakın insan hapsedilip katledildi, kimseden çıt yok! İnsanın hayvan kadar değeri yok. Çünkü bu insanlar müslüman. İsrail, her geçen gün çıtayı biraz daha yükseltiyor. Acaba ne yaparsak müslümanlar ses verir diyorlar. Ama ses yok. Bir milleti, bir ülkeyi bitirmeye niyetliler.  Her şeye gücü yeten Allah, zerre müdahale etmiyor? Neden? Saflar netleşsin diye. Kimin ne olduğu belli olsun diye. İmtihan sırrı tecelli etsin diye...

Farkında mısınız bilmiyorum, bedelsiz bir cennet istiyoruz. İçerisinde keyif sürdüğümüz evlerimize bir şey olmasın. Lüks içinde yaşadığımız mobilyalarımıza bir şey olmasın. Sürekli model değiştirdiğimiz arabalarımıza, alışveriş zevkimize, kazancımıza, maaşlarımıza, işlerimize, mesleklerimize bir şey olmasın. Saadeti yaşadığımız eşlerimize, göz aydınlığımız çocuklarımıza bir şey olmasın, hayat standartımız asla düşmesin. Lüks yaşantımızdan hiçbir şey eksilmesin istiyoruz. Resul'ün kabrini ziyaret ederken kimse bizim dünyalık zevklerimize karışmıyor. Kabe'yi tavaf ederken, Safa Merve'yi say ederken, Arafat'ta insan selinin arasında yürürken kimse hayat standardımızı bozmuyor. Oysa aynı Resul'ün hadisi şerifindeki emri yerine getirirken aynı aşkla aynı şevkle koşturmuyoruz. Çünkü o hadis-i şerifi yaşantımıza koyduğumuzda eşimizden, çocuklarımızdan, refah içinde geçen hayatımızdan olacağız. Resul'ün kabrini ziyarete gidip Mescid-i Aksa'ya yürüyemememiz bundan. Kabe'nin etrafını doldurup, Gazze söz konusu olunca lâl kesilmemiz bundan. Canlarımız, mallarımız, çocuklarımız, mesleklerimiz, paralarımız o kadar kıymetli ki, vazgeçmeyi göze alamıyoruz. Yerimize çakılıp kalmamız, suskunluğumuz bundan. Sessizliğimiz bundan. Felç bir ümmetiz vesselam. Bombayla gökyüzüne savrulan insanların bedenleri bile bizi harekete geçirmeye yetmiyor. Dört elle değil bütün vücudumuzla sarılmışız dünyaya. Rutinimizden olmak istemiyoruz. Bedelsiz bir cennet istiyoruz. 

Şu anki durumumuz beni öyle bir düşünceye sevk ediyor ki ne zaman hatırımdan geçse delirecek gibi oluyorum. Diyorum ki, Mekke'de Resul'ün insanları İslam'a davet ettiği o ilk dönemlerde yaşıyor olsaydık. Hani güçsüzlerin, fakirlerin, kölelerin iman ettiği İlk dönemden bahsediyorum. Sayı olarak çok azlardı. Bu yüzden müşrikler bütün işkencelerini bütün eziyetlerini bu müslümanlar üzerinde gerçekleştirmişlerdi.  Resul ve o üç beş kişi, desteğe muhtaçtı, yardıma muhtaçtı. Türlü işkencelerden geçtiler. Hakaretlere, eziyetlere maruz kaldılar. 3 yıl boykot uygulandığında aç kaldılar, yalnız kaldılar, çaresiz kaldılar. Müşriklerin insafına bırakıldılar. Birilerinin gelip kendilerini bu sıkıntıdan kurtarmalarını beklediler. Çok beklediler ama olmadı. Çünkü Müşrikler, kurulu düzenlerinden, refah içinde geçen hayatlarından, rutinlerinden vazgeçmek istemiyorlardı. Bu yüzden Müslüman olmuyorlardı. Desteksiz kalan, yardımsız kalan Müslümanlar da hicret etmek zorunda kaldılar.  Düşünüyorum da biz ümmet olarak o dönemde Mekke'de yaşıyor olsaymışız, tıpkı bu dönemdeki gibi Resulü ve o üç beş müslümanı yalnız bırakırmışız. Ne kadar acı değil mi? 


Allah Resulü: "Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak, bunların içinden bir fırkası ehl-i necat olacaktır." buyurmuş. Ashab "Yâ Resûlâllah, o kurtulan fırka hangi fırka olacaktır?" diye sorunca Allah Resulü şöyle cevap vermiş: "Benim sünnetimden şaşmayanlar kurtulanlardan olacaktır! Yâni Ehl-i sünnet ve cemaat mensuplarıdır."(Tirmizi, İman, 18; İbnu Mace, Fiten, 17) 
Bu günlerde bu hadis kafamı öyle meşgul ediyor ki... Allah muhafaza, biz bu suskunluğumuz, bu vefasızlığımız, bu dünyaperestliğimiz, bu laçkalığımızla hüsrana uğrayan, cehennem ehli olan 72 fırkanın içinde miyiz? Acaba 73. fırka Gazze ehli mi? 

Allah'ım sen bu dilsiz ümmeti affet! Allah'ım sen bu bütün azaları felç olmuş ümmeti affet! Sen bu vefasız ümmeti affet! Sen bu ümmete basiret, feraset, ihsan şuuru, ihlas, vefa, uhuvvet şuuru, ahiret inancı, hesap korkusu lütfet! Anlaşıldı, bu ümmetten adam çıkmayacak. Sen kendi kudretinle, kendi izzetinle, kendi himmetinle bu güzel insanlara yardım et! Bu lanetli kavmi Kahhar ismi şerifin hürmetine kahret! Kahret! Kahret! Amin.

Ayşeli Polat



Bu yazı 382 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI