Bugun...


Ayşeli Polat

facebook-paylas
ARADIĞINIZ ERKEĞE ŞU AN ULAŞILAMIYOR. LÜTFEN DAHA SONRA TEKRAR DENEYİN!
Tarih: 26-04-2025 10:19:00 Güncelleme: 26-04-2025 10:19:00


Defaatle çalan telefonumu açtığımda, hüznün her rengi sesine sinmiş kadının çaresizliğiyle karşılaştım. Kadın, selam verirken biraz durakladı biraz kekeledi. Sonra da zor duyulur bir sesle söze başladı.

"Hocam, kusura bakmayın rahatsız ediyorum ama..."

Sözün devamını getiremedi. Derin derin nefes alıp veriyor, utancın ağırlığı telefonun diğer ucundan hissediliyordu. Zannımca içindekileri ifade edecek kelimeleri toparlayamamış, yanlış anlaşılma korkusu bütün benliğini sarmıştı. Onu rahatlatmak, kendini çekinmeden ifade etmesini sağlamak amacıyla " Buyurun, lütfen cekinmeyin. Rahat olun lütfen!" dedim. Hızlı hızlı nefes alış verişinden ne kadar  sıkıldığı az çok anlaşılıyordu. O an sırılsıklam terlediğine dair yemin edebilirim, ama ispatlayamam. Bir müddet sonra yavaş yavaş konuşmaya başladı.

"Hocam gerçekten söylerken utanıyorum. Böyle bir şey nasıl söylenir bilmiyorum ama başka çarem kalmadı. Sizi aramak zorunda kaldım." dedi. 

"Buyurun sizi dinliyorum. Yapabileceğim bir şey varsa başım gözüm üstüne. Hem her sıkıntının illa ki bir çözüm yolu vardır öyle değil mi? Siz anlatın. Bakalım ne yapabilirim?" dedim. 

"Hocam ellerinizden öpsün benim 3 tane kızım var. İkisini seneler önce ailesi ailemize, huyu huyumuza uygun, Allah'tan korkan, kuldan utanan, dindar oğlanlarla evlendirdik. Üçüncüsü ise tekne kazıntısı. Yıllar sonra hiç beklemediğimiz bir anda Allah'ın lütfu olarak kucağımıza düştü. Şimdi o da büyüdü, serpildi. Evlilik çağı geldi de geçiyor bile. Bir yığın talipleri oldu. Fakat hiçbiri bizim aile yapımıza, kriterlerimize uygun değil.  Kızım beş vakit namazlı, iffetli, edepli. Kendi isteğiyle, örtünün bilincine vararak kapandı. Üniversite okumuş olmasına rağmen kendini haramdan korudu. Şu anda öğretmenlik yapıyor. Gelen talipler ise namazsız, niyazsız, sorumsuz, işsiz kişiler. Hâl böyle olunca da aklıma siz geldiniz. Ayşeli hocanın çevresi geniş. İlla ki tanıdığı ve bize tavsiye edebileceği biri vardır diye düşündüm." dedi. Ağlasam mı gülsem mi bilemedim.

Yaklaşık iki yıl önce bir dost ziyareti için Mardin'e gitmiştim. Evine misafir olduğum dostumun birbirinden güzel iki kızı vardı. Kızlar çalışıyor olmalarına rağmen bana 2 gün boyunca öyle sofralar kurdular ki şaşkınlıktan dilim tutuldu. On parmağında on marifet denilen şey böyle bir şey olmalıydı. Kızlar beş vakit namazlı, tesettürleri farza uygun, iffetli, edepli, saygılı, dört dörtlük denilen tarzda kızlardı. Annelerine olan derin saygılarını, hürmetlerini hayranlıkla izledim. Muhabbet esnasında yaşlarını sordum. Birisi 27, diğeri 30 yaşındaydı. Neden bu yaşa kadar evlenmediklerini sordum. Dostum, kızlara sürekli talip çıktığını, fakat hiçbirinin evlenilecek vasifta olmadığını söyledi. "Hocam, gelen talipler ya çift maaşlı olur rahat bir hayat süreriz düşüncesiyle geliyor ya da dinden diyanetten habersiz işsiz güçsüz tayfasından oluyor. Kızlar da evlenmiş olmak için evlenmek istemiyorlar. O yüzden de bekârlar." dedi.

Gerek cemaatten gerekse arkadaş çevresinden olup bu konuda serzenişte bulunan, evlenmek için uygun bir talip soran o kadar çok kişiyle karşılaştım ki anlatamam. Tanıdığım, dindarlığına, iffetine şahit olduğum, gözü ve gönlü haramla kirlenmemiş, utancından yüzü kızaran, tesettürü ve ahlakı mükemmel o kadar çok genç kız tanıyorum ki. Kendilerine uygun talip olmadığı için maalesef evlenemiyorlar. Onlara tavsiye edebileceğim kavvam vasfını taşıyan TANIDIĞIM bir tane erkek yok. Abartmıyorum gerçekten yok. 

Şimdi diyeceksiniz ki "Peki hocam, bu kadar muhafazakâr aile var. Bu ailelerin oğulları nerede?" 

Nerede olacaklar? Onlar; ellerinde son model telefonlar ve tabletlerle akşamdan sabaha kadar odalarında pinekleyip, dünyasına veya ahiretine zerre kadar faydası olmayan saçma sapan videolar izleyerek, oyunlar oynayarak gecelemekle, sabahtan akşama kadar da uyumakla meşguller. Geleceğe veya hayata dair hiçbir plan yapmadan, ot gibi bir yaşamın içinde debeleniyorlar.

Onlar; yorulmadan, terlemeden çalışabilecekleri iş arayışında, helal-haram demeden harcayabilecekleri para peşinde koşmakla meşguller.

Onlar; en çok para kazandıran mecra arayışında, borsa takibinde, 
bitcoin yorumu yapan youtuber'lara hayranlık peşinde, haram havuzunda yüzmekle meşguller.

Onlar; her gün başka bir sevgiliye aşk cümleleri kurmakla, gönül eğlendirdikleri kızların dekolteli storylerine ateş atmakla, dizilerden, filmlerden aldıkları derslerle el âlemin karısına, kızına "slm, tnşlm?, nbr" mesajı göndermekle, kurduğu her cümlede kadınların avret mahalline küfretmekle, iki parmak arasında sigara tüttürmekle, bunu da erkekliğin olmazsa olmazı zannetmekle meşguller.

Onlar; arızalanan musluğu tamirden, patlayan ampulü değiştirmekten aciz, kız gibi trip atmakla, havadan nem kapmakla, küsüp mızıkçılık yapmakla meşguller.

Onlar; "Ben yaşayamadım, oğlum yaşasın. Ben yiyemedim, oğlum yesin!" diye pohpohlayan anne babaların kurbanı, "Erkektir istediğini yapar" zihniyetiyle yetiştirilen,  yanlış eğitimin neticesi, yaşı kaç olmasına rağmen harçlığını hâlâ babasından alan, sorumluluk duygusundan bihaber, nerde akşam orada sabah ömür tüketmekte meşguller.

Onlar; ümmetin derdinden bihaber, "Kudüs neresi?" diye sorulsa tek kelime edemeyecek, kelime-i tevhit ile kelime-i şehadetin farkını bilmeyecek kadar cahil, cumadan cumaya camiye giden fakat sosyal medya mecralarının her sokağında, her caddesinde özgürce dolaşabilen teknoloji uzmanları olarak vlog çekmekle, kanal kurmakla, takipçi sayılarını katlamakla meşguller.

Onlar; tayta benzeyen daracık pantolonlarıyla, oralarına buralarına taktıkları piercingleriyle, kulaklarında küpeleriyle, gizli gizli yaptırdıkları dövmeleriyle muhafazakâr ailelerine meydan okumakla, kafelerde, restoranlarda takılarak müslüman kimliklerinden kurtulmaya çalışmakla meşguller.

Onlar; kendi gözlerine hakim olmak yerine, açık saçık giyinenleri eleştirmeyi maharet saymakla, her gün başka bir kızla gezip, evlenirken erkek eli değmemiş kız aramakla, ayağındaki daracık kotla kadın tesettürünün nasıl olması gerektiği hususunda demeç vermekle, kadınların hatalarını duvara asıp kendi kusurlarını çuvala basmakla meşguller.

Hanımlar hadi gelin açık yüreklilikle itiraf edelim. Çocukların terbiyecisi konumunda olan bizler, erkek çocuklarımızı yetiştirme hususunda maalesef sınıfta kaldık. Oğullarımızı, kızlarımıza uyguladığımız disiplinden mahrum bıraktık. Oğullarımız her konuda ayrıcalıklı, her konuda özeldi. Daha küçücük çocukken başladık ayrıştırmaya. Mahremiyet her iki cins için de olmazsa olmaz bir hususken, şatafat ve debdebenin dibine vurduğumuz sünnet düğünleriyle erkek çocuklarımızın avret yerlerine kutsallık atfettik. "Hadi oğlum amcama göster bakayım pipini!" diyerek erkek çocuklarımızın mahremiyetini yerle bir ederken, en küçük  mahremiyet ihlalinde kız çocuklarımızı yargıladık, suçladık. Avret yerine kutsallık atfedilen oğullarımız da kendisini bir şey zannetti. 

Her gün bir başka kızla gönül eğlendiren oğullarımızı ya "aslan oğlum" diye yüreklendirdik ya "elinin kiri" deyip hoş gördük ya da yapılanları görmezden geldik. "Oğlum, sen ne yapıyorsun? Bir başkasının senin annenle veya kız kardeşinle gönül eğlendirmesine razı olur musun? Senin gönül eğlendirdiğin kişi de birinin annesi ya da kızı. Kendin için istemediğin bir şeyi başkası için nasıl yaparsın?" deyip uyarmadık. Fakat söz konusu olan kızlarımız olduğunda kaplan kesildik. Zira kızlarımız aynı şeyi yaparsa namusu zedelenir, kötü kız olarak anılırdı. Namusu, sadece kız çocuklarına hasrederek hatanın en büyüğünü işledik. Oysa namus her iki cins için de geçerliydi. Kur'an zina eden erkek de olsa kadın da olsa aynı cezayı veriyor, ayırmıyordu. Fakat biz toplumun belirlediği adaletle adaletsizliğin kitabını yazdık. 

Kızlarımıza tesettür konusunda da zulmettik. Ferace giymiyor, makyaj yapıyor, şal örtüyor diye kızlarımıza demediğimizi birakmazken, daracık kotlarla, kısacık şortlarla Tarzan gibi ortalıkta dolaşan oğullarımıza tek kelime etmedik. Oysa tesettür emri kızlarımızdan önce oğullarımıza gelmişti. Fakat biz o ayeti geçistirdik. 

Evde oğullarımızın etrafında pervane olurken, kızlarımızı oğullarımıza hizmet için yaratılan hizmetçi muamelesi yaptık. Oğullarımızın yaptığı en basit işleri övüp göklere çıkarırken, kızlarımızın cansiperane çabasını görmezden geldik. 

E bu kadar ayrıcalığa taş olsa çatlardı. Oğullarımız da kendisini dünyanın merkezi, herkesi de kendisine hizmet için yaratılan hizmetçiler olarak görmeye başladı. Evliliklerdeki sıkıntıların büyük bölümü bu yüzden yaşanmıyor mu? Ortalık "Benim erkeklik yönüm ağırdır, kendime hizmet edilmesini isterim. Erkek olarak saygı görmek isterim" diyen fakat "Erkek olarak sorumluluklarım nedir? Mutlu bir yuva için ben erkek olarak ne yapmalıyım?" gibi bir derdi olmayan erkeklerle dolu değil mi? Hadi hanımlar çekinmeyin söyleyin. Bu erkekler uzaydan gelmedi, başka bir yerden ithal etmedik. Bunlar bu hale bir günde gelmedi. Anneler olarak bu çocukları biz yetiştirdik. Bizim evimizde, bizim elimizde büyüyüp serpildi bu oğlancıklar. Bu yüzden şikayet etmeye, homurdanmaya hakkımız yok.

Toplum olarak, Kuran'da "kavvam" olarak nitelendirilen, erkek olmanın onurunu koruyan, bunun ağırlığını hissettiren, yumrukları kuvvetli, gözleri keskin adam oğlu adamlara ne kadar muhtacız farkında mısınız? Girdiği her mecliste saygı duyulan, sözüne itibar edilen, duruşuyla, sözüyle ağırlığını hissettiren, taşı sıksa suyunu çıkaracak kıvamda güçlü, kuvvetli, kudretli, eşine karşı merhametli, koca bir ailenin sorumluluğunu üstlenecek sorumluluğa sahip kavvamlar çok eskilerde kaldı. Arkadaş ortamında sevdiğinin en mahremini anlatmayı maharet bilen, Facebook'ta arkadaşlık isteğini kabul eden ve nefes alan her hatunun evlilik teklifini kabul ettiğini zannedip özeline mesaj atan, süslenmekte kadınları geçen, kadınsı hareketleriyle tiksinti oluşturan, bilgisayar oyununun başından kalkmayan, eleştirildiğinde trip atan,
mızmızlık yapan adamlardan kavvam olur mu? 

İlginç olan ne biliyor musunuz? Kavvamlık yapamadığı için eşinin saygısını yitiren bir çok erkek, beklediği saygıyı bulamayınca hissettiği aşağılık duygusunu şiddet uygulayarak bastırmaya çalışıyor. Ortalık, otoriteyi kabadayılık ile karıştıran erkek müsveddeleriyle dolu. Evde eşine, çocuklarına uyguladığı fiziki ve  psikolojik şiddet yetmiyormuş gibi, trafikte, işte, alışverişte her an kavga çıkarmaya namzet bir magandalıkla olay çıkaran adamlardan kavvamlık beklemek beyhude bir bekleyiştir. Erkekler sürekli bir günah keçisi aramak yerine artık aynayı eline almalı açık yüreklilikle sormalıdır:

"Ayna ayna söyle bana! Eşimin ve çocuklarımın bana saygı duymamasında, evde rollerin karışmasında benim de payım var mı? Varsa bu husustaki kusurum nedir?"

Bu soruya cevap verildiği ve sorunların giderilmesi hususunda samimi gayret gösterildiği sürece yaşanan sıkıntılar yavaş yavaş yok olacaktır. Yoksa aile, tuzlu su içen kişinin susaması, susayan kişinin tuzlu su içmesi gibi bir döngüye kurban gidecektir. 

Farkındayım sözü çok uzattım. Siz ise yazının başında zikrettiğim kadında takılı kaldınız. Telefondaki kadına ne cevap verdiğimi merak ediyorsunuz öyle değil mi? Hemen söyleyeyim.

Önce derinden bir iç çektim. "Ah!... dedim. "Bam telime dokundunuz. Biliyor musunuz benim de evlilik çağında iki kızım var. Ve inanın onları kime emanet edeceğim hususunda hiçbir fikrim yok. Çevremde onları emanet edebileceğim kriterlerimize uygun tek bir kişi yok. Yani demem o ki kelin merhemi olsa kendi başına sürer."

Ayşeli Polat



Bu yazı 57 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI