Hükümetin açıkladığı zam oranları, özellikle emeklilerin geçim şartlarını karşılamada yetersiz kaldı. Çünkü emekliler, çalışmıyor olmaları sebebiyle başka bir gelir kaynağına sahip değiller ve maaşlarının büyük kısmı doğrudan kira, gıda, sağlık gibi temel ihtiyaçlara gidiyor. Enflasyonun yükseldiği, alım gücünün her geçen gün düştüğü bir dönemde verilen zamlar, maalesef emeklinin yaşam standardını koruyamıyor.
Memur-Sen’in Ankara’da yaptığı çıkış bu noktada bir “geçim adaleti” arayışıdır. Çünkü mesele yalnızca rakam meselesi değil; onur, insanca yaşama hakkı ve emeğin karşılığının verilmesi meselesidir.
Türkiye’nin dört bir yanında emekliler aynı cümleyi kuruyor: “Geçinemiyoruz!”
Bugün pazara çıkan bir emekli, torununa alacağı bir kilo meyve ile kendi mutfağına koyacağı temel gıda arasında tercih yapmak zorunda kalıyor. Elektrik, doğalgaz, ilaç ve kira derken, maaş daha ayın ortasını görmeden tükeniyor.
Hükümetin açıkladığı zam oranı, ne yazık ki bu ağır yükü hafifletmeye yetmiyor. Zira enflasyon oranları ile açıklanan zam arasında ciddi bir uçurum var. Emeklinin maaşı, raflardaki fiyatlara yetişemiyor.
Oysa bu insanlar, ömürlerini devletine ve milletine hizmetle geçirmiş, alın terini yıllarca akıtmış nesillerdir. Bugün onların hak ettikleri huzurlu ve onurlu bir emeklilik iken, yaşadıkları sefalet görüntüsü içimizi acıtıyor.
Memur-Sen’in başlattığı Ankara çıkarması bu açıdan büyük önem taşıyor. Çünkü mesele yalnızca bir maaş artışı değil; adalet, insanca yaşam ve emeğin karşılığını alma meselesidir.
Emekliye reva görülen bu hayat, aslında topluma da bir mesajdır: “Emeğin kıymeti bilinmiyor.”
Oysa adaletli bir düzenin temeli, çalışanın da emeklinin de hakkını gözetmekten geçer.
Artık iktidarın önünde net bir tablo var: Ya emeklilerin sesi duyulacak, ya da toplumun vicdanında onarılması güç yaralar açılacak.
Çünkü emekli yalnızca kendisi için değil, bir ülkenin vefasını da temsil eder.
Geliniz. Bu durumu birde emekliler ağzından dinleyelim.
Yıllarımı verdim bu ülkeye. Memleketin dağında, ovasında, şehrinde alın teri döktüm. Bugün emekliyim ama ne yazık ki onurlu bir yaşam değil, geçim derdiyle boğuşuyorum.
Aybaşında aldığım maaş, daha ilk hafta elektrik, su, doğalgaz ve kiraya gidiyor. Pazara çıkınca bir kilo meyve almak bile lüks oldu. Torunuma harçlık veremediğim gün, gözlerimi kaçırıyorum. İlaçlarımı alırken, cebimdeki parayı üç kere sayıyorum. Bu mu yıllarca hizmet edenin karşılığı?
Hükümet “zam yaptık” diyor. Peki, soruyorum: %20’lik zam, %60’lık enflasyona nasıl yetişsin? Rakamlarla oynasanız da soframızdaki ekmek küçülüyor, mutfağımızdaki tencere boşalıyor. Bizim derdimiz rakam değil, adalet!
Bugün Ankara yollarına çıkan Memur-Sen’in çağrısı işte bu feryadın yankısıdır. Çünkü mesele yalnızca birkaç puanlık maaş artışı değil; mesele, emekliye reva görülen hayatın vicdanlara sığmamasıdır.
Biz bu ülkenin kamburu değiliz, yükü değiliz. Biz, bu ülkeyi ayakta tutan omuzlarız. Bugün bize yaşatılan sefalet, aslında topluma “emeğin kıymeti yok” mesajıdır.
Buradan açıkça söylüyorum: Biz sadaka değil, hak istiyoruz. Biz lüks değil, insanca yaşam istiyoruz. Eğer bu feryat duyulmazsa, bu milletin vicdanında açılacak yara kolay kolay kapanmaz.
Çünkü unutulmasın: Emekliye sahip çıkmayan bir devlet, aslında kendi geleceğine sahip çıkmaz. Diyor haksız mı?
Ahmet YOLDAŞ
Türkiye Aile Meclisi Diyarbakır il Başkanı