Muhterem Mehmet Göktaş hoca, Doğru Haber’de 1 Kasım’da yayınlanan “Yediden yetmişe kudurmuş bir ulus!” başlıklı yazısında şu ifadelere yer vermişti: “Savaşın ilk günlerinden itibaren başlayan sivil protestoların mahiyetini tam olarak anlayamamış, Netenyahu ve savaş aleyhtarı gösteriler zannetmiştik. Daha sonra anladık ki bu siviller Netenyahu’dan çok daha kuduzlarmış, ne edip edip esirlerin bir an önce kurtarılmalarını istiyorlarmış, bunun için ne kadar fazla katliam gerekiyorsa yapılmasını istiyorlarmış. Yani Netenyahu canavarını korkak ve pasif buluyorlarmış.”
Siyonistler arasındaki yarış tamamen vahşet ve canavarlık yarışıdır. Birinin diğerini beğenmemesi onu vahşet ve canavarlıkta yeterli bulmamasından kaynaklanır. Ama bu, kesinlikle diğerinin insaflı olduğunu göstermez. Belki birincisi direniş karşısındaki acziyetinin sorumluluğunu, diğerine yükleyerek kendisinin, siyonist toplum nezdindeki itibarını kurtarmaya çalışıyor olabilir. Demek ki siyonist toplum nezdinde itibar kazanabilmek için daha vahşi, daha canavar olmak gerekiyormuş. İşte bu yüzdendir ki siyonist işgali sürdüren bütün katiller kendi aralarında vahşet ve canavarlık yarışındadır
İşgal rejimi başbakanı Netanyahu da, uzun süreden beri sürtüşmeli olduğu; işgal hükümetinde “Savunma Bakanı” diye tanımlanan ama bizim “Saldırı Bakanı” dememiz gereken Yoav Gallant’ı görevden aldı.
Bu, Netanyahu’nun onu ikinci kez görevden alması. Birincisinde siyonist toplumdan gelen tepki ve yapılan gösteriler üzerine görevine iade etmek zorunda kalmıştı. Bu durum, siyonist toplumun katillerine nasıl sahip çıktığını göstermesi açısından dikkat çekiciydi. Çünkü Netanyahu’nun onu görevden alması katliam ve canavarlıkta gevşeklik göstermesinden kaynaklanmıyordu. Bazı siyasi hesaplardan ve Netanyahu’nun Gazze’deki direnişi tamamen ortadan kaldıracağı, siyonist esirleri de sağ olarak kurtaracağı vaadiyle başlattığı savaşta iddia ettiklerini gerçekleştirmekten aciz kalması karşısında, siyonist toplumun önüne kendisinden başka bir “suçlu” koyması gerekiyordu ve böyle bir hesap için en uygun isim de Gallant idi. Ancak siyonist toplum Netanyahu’nun bu numarasını yutmadı ve Gallant’ın vahşet ve canavarlıkta bir kusurunun olmadığı, onun elinden geleni yaptığı ama direnişin bileğini bükme konusunda Netanyahu hükümetinin aciz kaldığı, bir hükümetin acziyetinin tüm sorumluluğunu bir kişiye yüklemenin de haksızlık olacağı düşüncesiyle meydanlara çıktı. Yani canavarına sahip çıktı.
Netanyahu’nun onu bu sefer görevden almasının arkasında duran hesap da üç aşağı beş yukarı aynıdır. O yüzden siyonist toplum yine tepkili ve gösteriler düzenledi. Ama anlaşıldığı kadarıyla Netanyahu bu kez siyonist toplumdan gelebilecek tepkilere karşı önceden hazırlandı. Çünkü bu kez baskılara boyun eğmeyeceğini ve kararında ısrarlı olacağını belli etti.
O yüzden işgal altındaki Kudüs’te Netanyahu’nun çalışma ofisinin etrafında büyük bir polis koruması oluşturuldu. Onun ofisine çıkan caddelerin önemlileri polisler tarafından kapatıldı.
Netanyahu, Gallant’ı görevden aldıktan sonra yaptığı açıklamada aralarında artık bir güven krizi oluştuğu ve onun savaşın normal şartlarda yönetilmesine müsaade etmediği iddiasında bulundu. Oysa Gallant’ın gönderdiği askerler bir aydan fazla süredir Gazze’nin kuzeyinde korkunç katliamlar ve yıkımlar gerçekleştiriyor. Ahaliyi bölgeyi terk etmeye zorlamak için içeriye insani yardım, ilaç ve sağlık ekipmanları girmesini engelliyorlar.
Ancak bunca vahşete rağmen direnişi teslim olmaya zorlayamadı ve direnişçiler işgalcilere önemli kayıplar verdirdiler. Her ne kadar işgal ordusu askeri kayıplarını büyük ölçüde gizlese de işgalci askerlerin artık bir ruhsal çöküş yaşadıkları, bu yüzden işgal ordusunun yeni asker bulmakta zorlandığı bilinen bir gerçek. Bu durum karşısında birinin acziyetten sorumlu gösterilmesi gerekiyordu. Netanyahu’nun sorumlu gösterilmemesi için seçilmesi gereken en uygun isim de tabii ki sözde “Savunma Bakanı”ydı.
*Bu makale Ahmet varol'un Yeniakit gazetesi köşesinden iktibas edilmişr.