Siyonist işgal rejimi bir yandan kendisi tükenirken, savunmasız Filistin halkına yönelik insanlık dışı saldırılarıyla Filistin direnişini bitireceği iddiasında bulunuyor. İşgalci siyonistlerin katliamlarının bir savaş değil soykırım olduğu gerçeğini artık bütün dünya görüyor. Ama onun bu soykırım saldırıları ve katliamlarının Filistin direnişini, hak ve özgürlük mücadelesini bitirmesi mümkün değildir.

Siyonist işgal, aslında küresel emperyalizmin İslam coğrafyasını gözlem altında tutmak, kontrol etmek ve yeri geldiğinde tehdit etmek amacıyla kurdurduğu bir karakoldur. Bunu muhtelif yazılarımızda dile getirdik. Ama küresel emperyalizmin siyonist işgal üzerinden yaptığı hesaplar tutmamış ve kurduğu planlar başarılı olamamıştır. Bunun sebebi ise siyonist işgal rejiminin kurulduğu tarihten bu yana Filistin topraklarında işgale karşı direniş ve bağımsızlık mücadelesinin devam ediyor olmasıdır.

Küresel emperyalizmin ve onun bütün gücüyle desteklediği siyonist işgalin hesapları eğer tutsaydı Filistin’deki direnişin şimdiye kadar çoktan bitirilmiş olması gerekirdi. Eğer bugün hâlâ bu işgalin karşısında kararlılıkla mücadele eden ve onu ciddi şekilde zorlayan bir direniş varsa bu, emperyalizmin siyonist işgal ve yayılmacılık üzerinden İslam coğrafyasına yönelik olarak kurduğu planların tutmadığını gösterir.

Emperyalizmin ve siyonist işgalin direnişi bitirme ve işgali rahatlatma konusunda şimdiye kadar yaptığı hesaplar tutmadığı gibi bundan sonra da tutması ihtimali bulunmuyor. O yüzden Biden’ın, Blinken’in, Netanyahu’nun ve benzeri çapulcu takımının Gazze’yle ilgisi “savaş sonrası” senaryoları boşunadır ve hayal kurma, rüya görme ötesinde bir anlam taşımamaktadır.

ABD’nin kirli oyunlarına ve işgalci siyonistlerin vahşi saldırılarına rağmen eğer ki Gazze halkına yönelik “tehcir” planı tutmadıysa, bu ahali bütün zorluklara göğüs gererek yeni bir tehcir oyununu asla kabul etmeyeceğini, ölürse de Gazze’de ölme yaşarsa da o topraklardaki varlığını sürdürme konusunda kararlı olduğunu ortaya koyuyorsa, Batı Yaka ve Kudüs’te işgal güçlerinin iyice azgınlaşmasına rağmen yine de halk fiili mücadeleye destek veriyorsa bu, Filistin halkının direnişe sahip çıktığını, onu bağrına bastığını, arkasında durduğunu ve onu kendisini temsil eden yapı olarak gördüğünü ortaya koymaktadır. Zaten son dönemde yapılan kamuoyu araştırmaları da Filistin halkı içinde direnişe desteğin ciddi şekilde arttığını gösteriyor.

Tabii ki Filistin direnişi sadece Hamas’tan yani İslami Direniş Hareketi’nden ibaret değil. Onun dışında da muhtelif direniş hareketleri sahada varlığını sürdürmekte ve fiili mücadelede aktif olarak yer almaktadır. Ancak Hamas’ın motor gücü konumunda olduğunu kimse inkâr edemez. Ayrıca Hamas dışındaki direniş hareketleri onun rakipleri veya muhalifleri değil, destekçileri ve onunla aynı safta yer alan ortaklarıdır. Hamas da zaten onları yok saymamakta, kendini onlarla birlikte daha güçlü hissettiğinden direniş cephesinde birlik ve beraberliğin korunması, safların sıkılaştırılması, direniş güçleri arasında koordinasyon ve dayanışmanın artırılması için yoğun çaba harcamaktadır. Sahada bilfiil yerini alan direniş hareketlerinin tümü de böyle bir koordinasyon ve güç birliğinin ancak motor gücü konumundaki direniş hareketinin etrafında sağlanabileceğini biliyor ve kabul ediyor. O yüzden Filistin direniş hareketlerinin hiçbiri Hamas’ı yok saymaz ve onun sahada yer almadığı bir fiili mücadelenin düşünülemeyeceğinin farkındadır.

Bu durum önümüze şu gerçeği koyuyor: Filistin halkı haklarına sahip çıkma konusunda kararlı ve ısrarlıdır. Bunun, ağır bir bedeli olsa da ancak kararlı bir mücadele ve etkin bir direniş ile mümkün olabileceğine inananların oranı Filistin halkı içinde çok baskın bir çoğunluğu oluşturmaktadır. İşte bu baskın çoğunluk direnişe tam destek veriyor. Bu direnişi yönlendiren hareket de Hamas’tır ve Filistin davasında Hamas’ı yok sayma, bitirme ve etkisiz hale getirme ihtimali yoktur.