yeniakit.com.tr / Abdullah YILDIZ
Dersimiz İhlâs Suresi. Bu kısa sûre Tevhid akîdesinin en özlü ifadesi olup Tevhid (ve vahdet) bilincimizi inşa eder. “İhlas” kelimesi surede geçmediği halde konusu bu olduğundan İhlas ismiyle anılır. İhlas,‘samimi olmak, dine içtenlikle bağlanmak, esaslarını sırf Allah rızası için uygulamak’ demektir. Mekke’de inen sureye “Gul hüvallahu ehad, Tevhid, Samed, Esas, Necat” gibi isimler de verilmiştir. Sûre, müşriklerin Resulullah’agelip, “Bize Rabbinin soyunu anlat” demeleri üzerine inmiş veya nüzul tekrarı olmuştur.
İhlas Suresinin meali şöyledir: “Rahmân, Rahîm Allah’ın adıyla. 1- De ki: O, Allah birdir. 2- Allah sameddir. 3- O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. 4- Onun hiçbir dengi yoktur.”
1. ayetteki “De ki” emrinin muhatabı, Resulullah’ın şahsında her mümindir. “Hüve” (O) zamirinin ise Allah’a ait olduğu açıktır. Allah ismi, varlığı ezelî, ebedî, zarurî ve kendinden olup her şeyi yaratan, her şeyin maliki ve mukadderatının hâkimi, her şeyi bilen ve her şeye kadir olan... Yüce Mevlâ’nın öz (has) ismidir (bk. Bakara 2/255). “Ehad” kelimesi, ‘birlik’ anlamına gelen vahd veya vahdet kökünden türetilmiş bir isimdir; sıfat olarak Allah’a nispet edildiğinde O’nun birliğini, tekliğini ve eşsizliğini ifade eder; bu surede doğrudan doğruya, Beled sûresinde (90/5,7) dolaylı olarak Allah’a nispet edilmiştir; bu anlamıyla tenzihî veya selbî (Allah’ın ne olmadığını belirten) sıfatları da içerir. Nitekim devamındaki ayetler de bu manadaki birliği vurgular. Bu sebeple “ehad” sıfatı bazı istisnalar dışında Allah’tan başkasına nispet edilemez; mutlak olarak yalnız Allah için kullanılır, çünkü yalnız O’nun (c.c.) varlığında çokluk yoktur. Aynı kökten gelen “vâhid” ise ‘bölünmesi ve sayısının artması mümkün olmayan bir, tek, yegâne varlık’ anlamında Allah’ın sıfatıdır… Türkçe’de de “bir” (vâhid) ile “tek” (ehad) arasında fark vardır. “Bir”, genellikle “aynı türden birçok varlığın biri” anlamında da kullanılır. “Tek” ise ‘türdeşi olmayan, zâtında ve sıfatlarında eşi benzeri olmayan tek varlık’ manasına gelir. İşte Allah, bu anlamda birdir, tektir. Ehad, Allah’ın zâtı bakımından, vâhid ise sıfatları bakımından bir olduğunu gösterir.
2. ayet: “Samed” kelimesi ‘sonu gelmeyecek biçimde devamlı ve bâki olan’, ‘herkesin ona ihtiyacını arz ettiği, yardım için kendisine koştuğu fakat kendisi kimseye muhtaç olmayan’, ‘kendinden üstün hiç kimse bulunmayan, eksiği olmayan kişi’ gibi anlamlarda açıklanmıştır. Suredeki bağlamına göre samed, ‘var oluş bakımından kimseye muhtaç olmayıp her şeyin varlık ve devamını kendisine borçlu olduğu vâcibü’l-vucûd’ demektir. Buna göre samed kelimesi doğrudan ahad ismini açıklar; daha sonra gelen “doğurmamış ve doğurulmamıştır” mealindeki ayet de samed isminin açıklamasıdır. Taberî, “samed”i, ‘kendisinden başka ibadet edilmeye lâyık hiçbir varlık bulunmayan tek mâbud’ şeklinde tanımlamıştır.
Allah’ın yaratılmışlara ait noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu ifade eden 3. âyet (“O, doğurmamıştır -kimsenin babası değildir-, doğurulmamıştır -kimsenin çocuğu da değildir-”) Samed isminin açıklaması olup, Allah’a evlât veya soy isnat edenlerin; meselâ, “Mesîh Allah’ın oğludur” diyen Hıristiyanların (Tevbe 9/30) ve meleklerin Allah’ın kızları olduğunu söyleyen (En‘âm 6/100) müşriklerin bu iddialarını reddeder. Zira çocuk, eşin olmasını gerektirir; eş de çocuk da bazı ihtiyaçları karşılama arzu ve eğiliminin sonuçlarıdır; Allah ise her türlü ihtiyaçtan münezzehtir. Eşleri de çocukları da yaratanın; yarattığına muhtaç olması ise imkânsızdır (bk. En‘âm 6/101). Kısaca bu ayet, evlenip çocuk sahibi olan tanrılar inancını reddeder (Kur’ân Yolu, Tefhimü’l-Kur’ân).
4. ayet: Zatında, sıfatlarında ve fiillerinde dengi ve benzeri bulunmayan Allah, kendinden başka var olan her şeyi yarattığına göre, yarattıklarının O’na denk olması mümkün değildir. Nitekim bu durum muhtelif ayetlerde ifade buyurulmuştur (meselâ bk. Nahl 16/17-22; Şûrâ 42/11).
Peygamberimiz (s.a.): “Varlığım elinde olan Allah’a yemin ederim ki bu sûre Kur’an’ın üçte birine denktir.” (Buhârî, Tevhîd 1) buyurmuştur. Yine Peygamberimiz (s.a.), çok sevdiği için bu sureyi her rekâtta okuyan sahabeye, “Onu sevmen seni cennete götürür” müjdesini vermiştir (Tirmizi, Fezailü’l-Kur’ân 11).