Nâs Suresiile “Kısa Sureler” derslerimiz bitiyor. Sure, adını “nâs” (insanlar) kelimesinden alır. Sureye Felak suresiyle birlikte “Muavvizeteyn” ve “Mukaşkışeteyn” de denir. İhlas suresinden önce Mekke’de inmiştir. Nâs Suresinin meali şöyledir:
“Rahmân Rahîm Allah adıyla. 1- De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine, 2- İnsanların Melikine (mutlak sahibine), 3- İnsanların İlâhına. 4- O sinsi vesvese verenin şerrinden, 5- O ki insanların göğüslerine (kötü düşünceler) fısıldar; 6- O, cinlerden ve insanlardandır.”
Felak suresinde olduğu gibi, Nâs suresinde de “e‘ûzü billahi” denilerek Allah’a sığınılması emredilmiş ve O’nun üç sıfatı zikredilmiştir: “İnsanların Rabbi”; onları yaratan, besleyen, büyüten, koruyan, terbiye eden mürebbisi, efendisi Allah. “İnsanların meliki/mâliki”; onların sahibi, hükümdarı, işlerini idare eden ve mutluluğunu sağlayacak emir ve yasakları koyan Allah. “İnsanların ilâhı”; onların mabudu, ilâhlık ve ma‘butluk sıfatlarına sahip olup, kendinden başka gerçek manada bu sıfatlara kimsenin sahip olmadığı ve ibadete layık kimsenin de bulunmadığı Allah. Rab,Melikveİlah isimlerinin böyle peş peşe gelmesi pek manidardır. Çünkü insan, beslenme, büyüme ve gelişme gerçeğini görerek önce kendisinin bir Rabbi olduğunu anlar. Sonra düşündüğünde bu Rabbin, yarattıklarında tasarruf eden, dolayısıyla onların gerçek maliki/sahibi olduğunu anlar. Sonra biraz daha düşündüğünde bu Mâlik’in, ibadete layık yegâne İlâh olduğunu anlar. Çünkü ibadet ancak, hiç kimseye muhtaç olmayan ve başkalarının hepsi kendisine muhtaç olan ilaha yapılır. Hasılı insana, şeytanın şerrinden bu sıfatların sahibi Allah’a sığınması emredildi.
Allah tüm yaratılmışların rabbi olduğu halde burada üç ayette de “nâs (insanlar)”ın tekrarlanıp vurgulanması, onların varlıkların en üstünü ve en şereflisi olduğuna işarettir. Bazı alimler burada “nâs” kelimesinin tekrar edilmediğini anlatmak için daha sade olarak şöyle demişlerdir: İlk “nâs”dan ‘cenin ve çocuklar gibi terbiyeye muhtaç olanlar’, ikinci “nâs”dan siyasete (yönetilmeye) muhtaç olan gençler ve orta yaşlılar, üçüncü “nâs”dan ise ‘sırf Allah’a yönelmiş olan ibadet ediciler ve yetkinler’ anlaşılmalıdır. Sure, insanların rablerinin de maliklerinin de ilâhlarının da sadece Allah olduğunu ve yalnızca O’na sığınmak, O’na tapmak, O’nun hükümranlığını tanımak gerektiğini hatırlatmaktadır.
4. ayetteki “vesvâs” kelimesi, vesveseden türemiş, aşırılık ifade eden bir sıfat olup ‘tekrar tekrar, çokça vesvese veren’ demektir. Vesvese, ‘şüphe, tereddüt, kuruntu, gizli söz, kişinin içinden geçen kötü düşünce’ demektir; terim olarak, ‘zihinde irade dışı beliren ve kişiyi kötü ya da faydasız bir düşünce ve davranışa sürükleyen, kaynağı belirsiz fikir, şüphe, kuruntu’ anlamına gelir. Bir kimseye böyle bir düşünceyi telkin etmeye de “vesvese vermek” denir. Vesvese genel olarak insanı kötü, din ve ahlâk dışı davranışlara yönelten bir iç itilme, dürtü ve ayartı olarak hissedilir. Bu anlamdaki vesvesenin kaynağı şeytandır. Nitekim birçok ayette şeytanın insana vesvese verdiği ifade edilir (meselâ bk. A‘râf 7/20; Tâhâ 20/120). Şeytan, gerçek bir varlığa sahip olmakla birlikte onun insan üzerindeki etkisini psikolojik yolla gerçekleştirdiği düşünülür. Vesvesenin bir diğer kaynağı ise kişinin nefsidir (bk. Kaf/16); dolayısıyla nefsin dürtülerinden Allah’a sığınılmalıdır.
“Vesvâs” kelimesi, hem insanlara vesvese veren görünmez şeytanı hem de insanları yoldan çıkarıp onlara kötülük yaptırmak için gizlice tuzak kuran insan şeytanlarını, şeytan karakterli insanları ifade eder.
“Hannâs” ise “hunus”tan türemiş olup, ‘gizli hareket eden, açığa çıktıktan sonra saklanan veya ileri çıkıp geri çekilen’ anlamında bir sıfattır.
İnsanları aldatıp doğru yoldan saptırmaya çalışan iki tür şeytan vardır: Birincisi cin şeytanlarıdır; bunlar insanların içine vesvese düşürerek onları yanlış yola sürüklemek isterler. Diğeri ise insan şeytanlarıdır; bunlar nefsanî haz ve arzuların (bu manada şeytanın) esiri olmuş insanlardır (bk. En‘am 6/112). Bunların şerlerinden Allah’a sığınmanın anlamı, şerrin kalbe yerleşmemesi için Allah’a dua etmek ve sığınma isteminde bulunmaktır. Ayrıca, Allah yolunda çalışanın aleyhinde halkın kalbine vesvese verenlere karşı daima Allah’a sığınmaktır (Tefhimü’l-Kur’ân, Kur’an Yolu, Hakkın Daveti, Hak Dini Kur’ân Dili).