Tweet |
Malumunuz dünya küçüldü bir köy haline geldi derken, bu mevzu için bir adım daha öteye gitmek durumunda kalık. Şöyle ki, dünya bir oda ve biz o odada yaşıyoruz, onun için şurası senin burası benim diyerek keyfi hareket etme zamanı geçti artık. Bunu fark eden dünya “Kıyoto protokolünü” güya imzalamış ama başta ABD olmak üzere bazı kelli felli devletlerin kendisi bu protokole uymuyor.
Ekolojik denge adını verdiğimiz; canlı cansız tüm nesnelerin uyum içinde biri diğerini besleyerek yaşamanın adıdır. Bu meyanda çevre komisyonunun görev alanını belirleyen ifadeyi değerlendirip eksik ya da aksak varsa tamamlayıp bu konuyu ele alıp irdelemek lazımdır diye düşünüyorum.
*TBMM Başkanlığınca kendisine havale edilen çevrenin korunması ve geliştirilmesi, ekolojik dengenin bozulması, toprak, hava, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının kirlenmesi, ormanların, kıyıların, tarihi ve kültürel değerlerin, tabii varlıkların korunması ve benzeri konulardaki kanun tekliflerini görüşür.
Vay maşallah kim bu tanımı yazmışsa beynine, aklına sağlık gerçekten bayağı kapsayıcı bir ifade olmuş. Aslında bu paydaşların bir arada birbirinin hayatına katkı vererek yaşamanın asıl adı “ekolojik dengedir.”
Hava gibi mert olmak,
Malum hava bir gaz karışımı olup %78’i Azot, %21’i Oksijen, %1’i de Hidrojen ve diğer gazlardan oluşuyor. Her canlı havadan oksijen alıyor. Yeşillikler de Fotosentez yaparak havadaki oksijen oranını düzenliyor.
Karbondioksit(CO2) oranının havada artması hava kirliliği ve sıcaklığın artışı için bir tehlike arz ediyor, doğalgaz ve kömür yandığında Karbondioksit (CO2) üretiyor ama onlardan daha çok petrol yakıtı ile çalışan vasıtalar Karbondioksit (CO2)üretiyorlar. Bu haliyle en önemli çare çok gerekli değilse arabayı kullanmayıp, toplu taşıma aracıyla yolculuk etmek ve yeşilliği artırmak ama daha da önemlisi elektrikli motorlara geçiş ya da nükleer enerji üretmek, ikisi de çevre dostudur.
Toprak gibi mütevazi ve verimli olmak,
Toprağın korunması, ekilebilir alan, üretime elverişli toprakların korunması, nadasa bırakılması, dinlendirme vb klasik yöntemler ile toprak korunabilir, ama sık sık gübreleme toprağı kalitesini düşürüyor, bunu da bilmekte fayda var. Unutmayalım bir avuç toprağın oluşması için bin yıl gerekir, kan nasıl yapılamıyorsa toprak üretimi de o kadar zor hatta daha zordur.
Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşında “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı…” derken aslıda toprağın bir açıdan önemine de işaret ediyor.
Su gibi aziz olun.
Ya su için ne demeli? özellikle tatlı suları dikkatle kullanmak lazım bilimsel verilere göre dünyadaki toplam su miktarının %2’i tatlı sulardır. O zaman asıl kullanım alanı içme suyu olarak kullanmak gerekirken başta sulama olmak üzere başka alanlarda aşırı kullanılması doğru olmadığı gibi beklenmedik sıkıntılara da sebebiyet verebilir. Kırsal kesimde su kuyularının tarım sulama amaçlı kontrolsüz açılması kesinlikle doğru değildir. Bazı illerimizde bir zamanlar 70-80 metrede suya ulaşılırken, bu gün 300-400 metrelerde ancak suya ulaşabiliyor, bu ileride olabilecek ciddi bir sıkıntıya işaret ediyor.
Hz.Mühammed(sav); “Nehrin kenarında abdest alsanız dahi suyu tasarruflu kullanın” tavsiyesinde bulunması ne kadar yerinde bir ifadedir?
Atıkların geri dönüşüm tarzında değerlendirilmesi, artık geri dönüşüm kutularımız var ama halkı bu konuda bilinçlendirmemişiz. Sürekli eğitim aracılığıyla bu konuda bilgilendirme çalışmalarını yapmamız lazım. Bir proje yapılıyor o da yarım yamalak kağıt üzerinde ve paralar zehir zemberek olarak ceplere gidiyor.
Yeşilliğin önemi, malumunuz tüm yeşillikler, yapraklı yeşillikler gündüzleyin (CO2) alıp O2 vererek nefes alırlar, bilimsel adıyla Fotosentez yaparlar. O zaman ormanlık alandan tut, evin önündeki minik bahçemize kadar yeşilliğe önem verelim. Peygamberimiz(sav); “yarın kıyamet kopacağını bilseniz elinizdeki fidanı dikin” demesinden de yeşilliğin ne denli önemli olduğu ortaya çıkıyor.
Kent yapılaşmasının önemi, kentte alt yapı üst yapıdan daha önemlidir, suyun eve getirilmesi tahliyesine göre daha kolaydır. Atık sulardan sulama amaçlı faydalanmak lazım. O zaman peyzaj alanlarına dikkat etmek ve sitelerin gereksinim duyduğu oksijeni bahçelerinden tedarik etmek de önem arz etmektedir.
Bu defa TBMM Çevre Komisyonu Başkanlığı Diyarbakır Vekili
Galip Ensarioğlu'na verildi. Allah mahcup etmesin. Yukarıdaki tanıma bakıldığı zaman Çevre komisyonunun çok geniş bir yelpazesi var, inşallah damgasını vuracak kadar başarılı çalışmalar yapar.
Malumunuz ülkemizin de altına imza bıraktığı “Birleşmiş Milletleri 2030 Vizyonu” diye bir uz görü var. Ona göre bu tarihe kadar üç konuda dünya iyi bir standart yakalamalıdır.
*Fakirliğin ortadan kalkması için mücadele,
*Adaletin tecelli etmesi konusunda mücadele,
*Ekolojik denge konusundaki hassasiyet ve başarı, bu üç meselde epey bir mesafe kat edilebilmelidir.
Bu eylem planını inceleme imkanınız olursa ayrıca izahatı var, şöyle ki;17 maddelik bir alt başlık ile çalışılırsa bu hedefe ulaşmanın mümkün olabileceğini söylüyor. Ama 5.Madde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinden bahsediyor bu madde sakıncalı ve bu konularla alakası olduğunu düşünmüyorum. Fakat dünyanın karanlık aklı bunu hemen hemen tüm protokoller uyduruyor. Bu da ayrı bir bela.
Ama gerçekten şu anda bu üç konuda da sıkıntı var.
“Bakalım Mevlam neyler neylerse güzel eyler”
Eyüphan Kaya/Kimya Öğretmeni-Çevre dostu