Tweet |
Abdullah Yıldız / Yeni Akit
Önceki hafta Edirne›de katıldığımız, İslâm Âlimleri Vakfı’nın düzenlediği Balkan Âlimleri Buluşması’nda, İslâm›ın Balkanlar’a yerleşmesinde mücahid âlimlerin ve dervişlerin belirleyici rolünü de konuşmuştuk. Edirne’den Kars’a geçip bölge tarihini iyi bilen akademisyen hocalarımızı dinleyince aynı hakikatin Kafkaslar ve doğu illerimiz için de geçerli olduğunu yetkin ağızlardan öğrenmiş olduk.
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Anabilim Dalı öğretim üyesi ve “Alvarlı Muhammed Lutfî -Hayatı ve Hulasatu’l-Hakayık Adlı Eserindeki Ahlâkî Unsurlar-” isimli ilmî çalışmanın müellifi Dr. Birol Yıldırım hocamın bize rehberlik etme nezaketini gösterirken detaylıca anlattığı üzere, “Alvarlı Efe” olarak bilinen Muhammed Lütfi Efendi (1868-1956) kelimenin tam anlamıyla mücahid bir ilim-irfan ehliymiş: Erzurum’un Hasankale (Pasinler) ilçesinin Kındığı köyünde doğan ve babası Hoca Hüseyin Efendi’den tahsil görüp icazet aldıktan sonra Erzurum’daki birçok âlimin derslerini de takip eden Lütfi Efendi, Nakşibendî şeyhi Muhammed Pîr-i Küfrevî’ye intisap eder. Hasankale’de imamlık yapar. 12 Şubat 1916’da Rusların Erzurum çevresini işgali üzerine babasıyla birlikte Erzurum’a gelir. Tercan’ın Yavi köyünde imamlık görevini sürdürür. Rusların desteklediği Ermenilerin katliama girişmeleri üzerine Yavi ve komşu köylerden topladığı 60 kişilik bir müfrezeyle Ermenilere karşı savaşır. Oyuklu köyü yakınlarında Ruslara ait büyük bir silâh deposunu ele geçirir. Daha sonra Haydari Boğazı’ndaki Zergide köyünde Osmanlı ordusuna katılır ve ordu ile birlikte Erzurum’a girer (12 Mart 1918). Aynı gün babası şehid düşer. Erzurum’un kurtuluşundan sonra tekrar Hasankale’ye döner ve kendisine teklif edilen Hasankale müftülüğü görevini kabul etmeyerek Hasankale’ye bağlı Alvar köyü halkının isteği üzerine oraya yerleşir. Halk arasında “Alvar imamı” ve “Efe hazretleri” unvanlarıyla tanınır. 1939’a kadar bu köyde, bu tarihten sonra da Erzurum’da bölge halkını irşad eder. 12 Mart 1956’da vefat eder. Cenazesi Alvar köyüne götürülerek oraya defnedilir.
Elbette mücahid âlimleri, İslâm tarihinin her döneminde ve her Müslüman coğrafyada bulabiliriz.
Kars ilimizdeyken, şehrin fethinde ve Anadolu’nun İslamlaşmasında büyük emeği geçen mücahid âlim ve ârif Ebû’l-Hasen Alî b. Ahmed (Ca‘fer) el-Harakānî’den (963-1033) söz etmeden geçemeyiz: Ali b. Ahmed, İran’ın Horasan bölgesinde Bistam kasabasına bağlı Harakan köyünde doğar. Kendisinden bir asır önce Horasan›da yaşayan Bayezid-i Bestami’nin irfan mektebinden etkilenir; Bestami Dergahında bir süre türbedarlık yapar. Anadolu’ya yapılan Selçuklu akınları sırasında (1018-1021) bölgeye geldiği anlaşılan Ebul-Hasan 1033 yılında Kars’a 15 km. uzaklıktaki Yahnı dağının eteğinde Bizans ordusu ile savaşırken yaralanarak Kars’ta şehid düşer. 1064 yılında Sultan Alparslan’ın Kars’ı fethetmesinden sonra bugünkü Kaleiçi mahallesinde kendisi için bir türbe yaptırılır. Anadolu’nun İslamlaşması için hayatını feda eden mücahid alperenlerden biri olan Harakânî 70 yıllık ömrünü İslâm davasına adamıştır. Şehadetinden üç asır sonra müritlerinden birinin yazdığı “Nûru’l-Ulûm” adlı eserde onun ilmi, irfanı ve hayatı hakkında bilgiler verilir. Farsça el yazması bu eserin orijinali British Museum’da bulunmaktadır. Nûru’l-Ulûm’dan aktarılan şu güzel sözleri onun ilim, irfan, cihat ve ümmet bilincini yansıtır:
“Allah sizi dünyaya temiz olarak getirdi; siz de O’nun huzuruna kirli olarak gitmeyiniz!”“Nasıl ki namaz ve oruç farzdır, îfâsı mecbûrîdir, aynı şekilde gönülden kibri, hasedi ve hırsı bertaraf etmek de zarurîdir.”“Tandırdan elbisene bir kıvılcım sıçrasa, hemen onu söndürmeye koşuyorsun! Peki dînini yakacak olan bir ateşin, yani kibir, haset ve riyâ gibi kötü sıfatların kalbinde durmasına nasıl müsaade edebiliyorsun?!”“Türkistan’dan Şam’a kadarki sahada birinin parmağına batan diken, benim parmağıma batmıştır; birinin ayağına çarpan taş, benim ayağımı acıtmıştır; bir kalpte hüzün varsa o kalp benim kalbimdir.”“Sabahleyin kalkan âlim ilminin, zâhid de zühdünün artmasını ister. Ebû’l-Hasan ise bir kardeşinin kalbine sevinç ve neşe verebilmenin derdindedir.”“İki kişinin dinde çıkardığı fitneyi şeytan bile çıkaramaz: Dünya hırsına sahip âlim ve ilimden mahrum ham sofu!”
Son sözü Alvarlı’ya bırakalım:
“Meyl eylemezem gayrısına Hazreti Hak´tan;
Şol yüzleri dost, özleri düşmandan usandım.”
Allah mücahid âlimlerimize rahmet eylesin. Âmin.