Tweet |
Son 20 yılı bir kenara bırakırsak eski devlet anlayışı kin, kan ve göz yaşı dışında arkasında bir değer bırakmadı. Allah bu millete bu memlekete acıdı da devlet yönetimi toplumun değerleriyle barışık bir iktidarın eline geçti, o iktidarın da başı Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Barış sürecinde risk alarak Kürt meselesini hal etmek için bir adım atmak istedi, ama HDPKK tarafı şımardıkça şımardı, Doğu ve Güneydoğuda terör estirdi, “buralar artık bizden sorulur” dercesine asayiş ve emniyeti zedeledi. Kürt değerleriyle barışık olmayan en az eski karanlık devlet kadar Kürt kanı ellerine, yüzlerine bulaşan bu siyasi cenah ile barışın gelemeyeceğini biliyorduk, ama barışa karşı olma damgasını yememek için sesiz kalmayı tercih ettik.
Bu siyasi cenah Kandilin ovadaki sesi olunca bunlarla masaya oturulamayacağını biliyorduk, PKK’nin silah bırakması için bunlarla bir şeyler konuşulabilirdi, fakat bunlar Kürtleri temsil edemezler, çünkü kendileri bizzat Kürtlere sıkıntı veriyorlar.
Bunlar kantocu, komüncü, komünist kimselerdir, böyle bir cenahı Kürdün temsilcisi kabul etmek Kürtlere yapılan en büyük zülümdür. Bunların tek bir vazifesi var; Kürt gençlerini iman ve edepten kopararak Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin projesinin içine almak, o kadar. Bunlardan Kürde hayır gelmez.
Bu ara yine Ankara’da barış huzur adına bir ılımlı hava esiyor, ama inşallah bir daha hataya düşüp Kürt meselesinin muhatabı olarak DEM ile masaya oturulmaz. DEM adına konuşanlar kendi iradeleriyle kalkıp oturamazlar, onların kandilden gelen işarete göre kalkıp oturdukları tecrübeyle sabittir, 80 vekille Meclise geldiler, işlevini yerine getirmeden tekrar sokaklara döndüler, yapılan erken seçimde halk kendilerine verdiği 21 vekili geri aldı, o gün bu gündür her seçimde oyları eriyor. Yeminle söylüyorum bir umut ışığı olsa DEM kesinlikle barajın altında kalmaya mahkumdur, alacağı oyların yarısı da marjinal Türk solunun oylarıdır.
Devlet, bu siyasi eğilimi muhatap kabul etmeden önce Kürt hakları adına bir çok adım attı, her defasında verilen bu hakları bu cenah küçümsedi, hayatta karşılık bulmaması için çaba sarf etti. Böyle bir cenah ile Kürt meselesi konuşulamaz. Sakın aynı hataya düşmeyelim. Ayrıca DEM ancak Kürt oylarının %30-35 kadarını alabiliyor, her türlü umutsuzluğa rağmen Kürtler “ya sabur” çekerek devletin aklının başına geleceği günü bekliyorlar. Malum Türk milliyetçiler/ırkçıları da bunların ekmeğine yağ sürüyor. Başka bir ifadeyle biri diğerini besliyor, ama yeni yüzyılda böyle bir siyasetin yeri kalmadı.
Bu defa Devlet Kürtler ile barışçıl bir adım düşünüyorsa Kürt aşiretleri, Kanaat insanları, Şeyhleri ve Alimleri, Düşünce adamlarıyla ile masaya oturulmalıdır. Bu kesim insanlar hem Anadolu insanın hassasiyetini, hem Kürtlerin hak hukukunu hatta PKK’nin dahi belli ölçülerde yaşam hakkını düşünebilirler, çünkü bu kesim Kürtler problem çözmede uzman, ehli hak kimselerdir, mümin gayri mümin herkesin hakkını düşünürler. Malum Kürtlerin bir geleneği var; büyükler barışırsa, küçükler sessiz kalırlar ama atılan adım hakkaniyet ölçülerindeyse.
Kürtlere anayasa gereği Türk demekle bu memlekete huzur gelmez, Kürt bu ülkenin vatandaşı, ana unsurudur, Devletin Kürde yaptığı yanlıştan dolayı ona bir özür borcu var ve hatasının telafisi için de ne gerekiyorsa yapmakla yükümlüdür. Bu meselenin nasıl olacağı yapılan bir “çözüm kongresiyle” projelendirilir, yeni yüz yıla uygun yoluna devam edilir.
Unutmayın İdris-i Bitlisi Yavuz Sultan Selime sunduğu çözüm paketi 15 madde içeriyordu, Sultan bir maddesine dahi itiraz etmedi, Kürt haklarını Kürtlerle müzakere etmeyin taleplerini onlardan alın ve gereğini yasal ve anayasal düzeyde yapın.
Kürt vatandaşlarımızdan Allah razı olsun ki bunca haksızlığa rağmen hala gönlü devletten yana ve aklının başına gelmesini bekliyorlar. Ancak Kemalistler gibi seküler bir kafaya sahip olup Kürdü düğmek için bahane arayan Apositlere Kürdü teslim ederseniz, yeniden bir sorunun oluşmasına kapı aralarsınız, yüzyıl Kemalist sistem Kürdün canına okudu bu defa Apositler Kürdün canına okuyacak, bunun sebebi de yine devlet olur bilesiniz.
Demem o ki, PKK JİTEM’in partneri bir örgüttür, JİTEM’in nasıl ki şu anda toplumda karşılığı yoksa PKK de ortadan kaybolmalı, nasıl ortadan kalkar olur onu onlarla konuşursunuz, ama Kürt meselesini HDPKK ile konuşmak hele hele Abdullah Öcalan'ı bu konuda muhatap almak Kürtlere yapılan bir ihanettir bilesiniz.
Reis-i cumhur “çözüm sürecini buzdolabına bıraktım” deyince bir gün tekrar oradan indireceği biliniyordu, ama önemli olan Kürt meselesini asıl muhataplarıyla konuşmaktır. Hem Kürt meselesini DEM ile görüşmek için Anadolu insanına nasıl bir gerekçe ileri sunabilirsiniz? Kısacası hangi tarafından tutsanız elinizde kalır, siz bu işi bu ülkenin asıl paydaşı olan Kürtlere bırakın, onlar huzur ve güven adına bir değer üretirler, ülke bütünlüğü içinde bir çare de bulurlar, benden söylemesi.
Tekrar söylüyorum siz siz olun bu çözümü ne PKK’ye ne de Korucu ailelere bırakın, silahlı güçlerin barış için kafaları çalışmaz, barış ve huzur için ancak sivil akıl bir çare bulur. Bu konuda dertli olup çalışabilecek 40'ı aşiret resi 40'ı Kürtler üzerinde ağırlı olan 80 kişilik bir tertip heyetimiz var, yeterki siz doğru adım atın gerisini orjinal Kürtlere bırakın.
“Reis’im bu defa daha dikkatli hareket edelim” diyor, sulh ve selametin neşv u nema ettiği günleri bekliyorum.
O günlerin anahtarı Kürtlerdedir, DEM/MEM gibi ucuz siyasi partilerde değildir.
Eyüphan Kaya
İnsan Hakları Aktivisti
muslumandunya.com.tr Genel Yayın Yönetmeni